Sunday, November 14, 2021

Hava ve İklim

hava

"hava" ve "iklim" terimleri, geniş ölçüde farklı mekansal ve zaman ölçeklerine sahip olaylara atıfta bulunsalar da bazen karıştırılır.

Hava durumu, dakikalardan saatlere veya günlere kadar sürelerde yerel olarak meydana gelen atmosferik koşulları ifade eder. Tanıdık örnekler arasında yağmur, kar, bulutlar, rüzgarlar, sel veya gök gürültülü fırtınalar bulunur.

İklim ise; mevsimler, yıllar veya on yıllar boyunca sıcaklık, nem ve yağış düzenlerinin uzun vadeli bölgesel ve hatta küresel ortalamasını ifade eder.
BD  /  at  November 14, 2021  /  No comments

hava

"hava" ve "iklim" terimleri, geniş ölçüde farklı mekansal ve zaman ölçeklerine sahip olaylara atıfta bulunsalar da bazen karıştırılır.

Hava durumu, dakikalardan saatlere veya günlere kadar sürelerde yerel olarak meydana gelen atmosferik koşulları ifade eder. Tanıdık örnekler arasında yağmur, kar, bulutlar, rüzgarlar, sel veya gök gürültülü fırtınalar bulunur.

İklim ise; mevsimler, yıllar veya on yıllar boyunca sıcaklık, nem ve yağış düzenlerinin uzun vadeli bölgesel ve hatta küresel ortalamasını ifade eder.

Doğal Atmosferik Sera Etkisini Değiştirilmesinin Etkileri

green house

Doğal atmosferik serayı değiştirmenin sonuçlarını tahmin etmek zordur, ancak bazı etkiler tahmin etmek mümkündür.

  • Ortalama olarak, Dünya daha sıcak olacak. Bazı bölgeler daha yüksek sıcaklıkları memnuniyetle karşılayabilir, ancak diğerleri olmayabilir.
  • Daha sıcak koşullar muhtemelen genel olarak daha fazla buharlaşmaya ve yağışa yol açacaktır, ancak bazı bölgeler değişiklik gösterecek, bazıları daha ıslak ve diğerleri daha kuru olacaktır.
  • Daha güçlü bir sera etkisi okyanusu ısıtacak ve buzulları ve buz tabakalarını kısmen eriterek deniz seviyesini yükseltecektir. Okyanus suyu da ısınırsa genişleyecek ve deniz seviyesinin yükselmesine daha fazla katkıda bulunacaktır.
  • Bir seranın dışında, daha yüksek atmosferik karbondioksit (CO2 ) seviyeleri mahsul verimi üzerinde hem olumlu hem de olumsuz etkilere sahip olabilir. Bazı laboratuvar deneyleri yükselmiş CO2 düşündürmektedir seviyeleri bitki büyümesini artırabilir. Bununla birlikte, değişen sıcaklıklar, ozon ve su ve besin kısıtlamaları gibi diğer faktörler, verimdeki herhangi bir potansiyel artışa karşı koymaktan daha fazla olabilir. Bazı mahsuller için optimal sıcaklık aralıkları aşılırsa, verimde daha erken olası kazançlar azaltılabilir veya tamamen tersine çevrilebilir.
  • Kuraklık, sel ve aşırı sıcaklıklar gibi aşırı iklim koşulları, mahsul kayıplarına yol açabilir ve dünya çapındaki tarım üreticilerinin geçim kaynaklarını ve toplulukların gıda güvenliğini tehdit edebilir. Mahsul ve ekosistem bağlı olarak, otlar zararlıları ve mantarlar da iklimlerde nemli, sıcak sıcaklıklar altında gelişmek ve CO2 arttı  düzeyleri ve iklim değişikliği olasılıkla yabani otları ve zararlıları artacaktır.
  • CO2 artan, ancak son olarak, bitki büyümesini uyarabilir, araştırma aynı zamanda en bitki türlerinde protein ve temel mineraller konsantrasyonlarının düşürülmesi için en gıda ürünlerinin beslenme değerini azaltmak olduğunu göstermiştir. İklim değişikliği, bitkileri, hayvanları ve insanları etkileyen ve gıda güvenliği, gıda güvenliği ve insan sağlığı için yeni riskler oluşturan yeni haşere ve hastalık kalıplarının ortaya çıkmasına neden olabilir. 

BD  /  at  November 14, 2021  /  No comments

green house

Doğal atmosferik serayı değiştirmenin sonuçlarını tahmin etmek zordur, ancak bazı etkiler tahmin etmek mümkündür.

  • Ortalama olarak, Dünya daha sıcak olacak. Bazı bölgeler daha yüksek sıcaklıkları memnuniyetle karşılayabilir, ancak diğerleri olmayabilir.
  • Daha sıcak koşullar muhtemelen genel olarak daha fazla buharlaşmaya ve yağışa yol açacaktır, ancak bazı bölgeler değişiklik gösterecek, bazıları daha ıslak ve diğerleri daha kuru olacaktır.
  • Daha güçlü bir sera etkisi okyanusu ısıtacak ve buzulları ve buz tabakalarını kısmen eriterek deniz seviyesini yükseltecektir. Okyanus suyu da ısınırsa genişleyecek ve deniz seviyesinin yükselmesine daha fazla katkıda bulunacaktır.
  • Bir seranın dışında, daha yüksek atmosferik karbondioksit (CO2 ) seviyeleri mahsul verimi üzerinde hem olumlu hem de olumsuz etkilere sahip olabilir. Bazı laboratuvar deneyleri yükselmiş CO2 düşündürmektedir seviyeleri bitki büyümesini artırabilir. Bununla birlikte, değişen sıcaklıklar, ozon ve su ve besin kısıtlamaları gibi diğer faktörler, verimdeki herhangi bir potansiyel artışa karşı koymaktan daha fazla olabilir. Bazı mahsuller için optimal sıcaklık aralıkları aşılırsa, verimde daha erken olası kazançlar azaltılabilir veya tamamen tersine çevrilebilir.
  • Kuraklık, sel ve aşırı sıcaklıklar gibi aşırı iklim koşulları, mahsul kayıplarına yol açabilir ve dünya çapındaki tarım üreticilerinin geçim kaynaklarını ve toplulukların gıda güvenliğini tehdit edebilir. Mahsul ve ekosistem bağlı olarak, otlar zararlıları ve mantarlar da iklimlerde nemli, sıcak sıcaklıklar altında gelişmek ve CO2 arttı  düzeyleri ve iklim değişikliği olasılıkla yabani otları ve zararlıları artacaktır.
  • CO2 artan, ancak son olarak, bitki büyümesini uyarabilir, araştırma aynı zamanda en bitki türlerinde protein ve temel mineraller konsantrasyonlarının düşürülmesi için en gıda ürünlerinin beslenme değerini azaltmak olduğunu göstermiştir. İklim değişikliği, bitkileri, hayvanları ve insanları etkileyen ve gıda güvenliği, gıda güvenliği ve insan sağlığı için yeni riskler oluşturan yeni haşere ve hastalık kalıplarının ortaya çıkmasına neden olabilir. 

Sera Etkisine Katkıda Bulunan Gazlar

 green house effect

  • Su buharı: En bol bulunan sera gazıdır, ancak daha da önemlisi, iklim için bir ters tepki görevi görür. Dünya'nın atmosferi ısındıkça su buharı artar, ancak bulutlar ve yağış olasılığı da artar, bu da bunları sera etkisine yönelik en önemli ters tepki mekanizmalarından bazıları haline getirir.
  • Karbon dioksit (CO2): Atmosferin küçük ama çok önemli bir bileşeni olan karbondioksit, solunum ve yanardağ patlamaları gibi doğal süreçler ve ormansızlaşma, arazi kullanımı değişiklikleri ve yanan fosil yakıtlar gibi insan faaliyetleri yoluyla salınır. İnsanlar, Sanayi Devrimi başladığından beri atmosferdeki CO2 konsantrasyonunu %48 oranında artırdı. Bu, uzun vadede iklimi değişikliğe zorlayan etkidir.
  • Metan Gazı (CH4): Çöplüklerde, tarımda ve özellikle pirinç ekiminden kalan atıkların ayrıştırılması dahil olmak üzere hem doğal kaynaklar hem de insan faaliyetleri yoluyla üretilen bir hidrokarbon gazıdır. Bunun yanı sıra evcil hayvancılıkla ilişkili geviş getirenlerin sindirimi ve gübrelerinden de doğaya metan gazı salınır.  Molekül bazında metan, karbondioksitten çok daha aktif bir sera gazıdır, ancak aynı zamanda atmosferde çok daha az miktarda bulunur.
  • Azot Oksit (N2O: Özellikle ticari ve organik gübre kullanımı, fosil yakıt yakma, nitrik asit üretimi ve biyo-kütle yakma gibi toprak işleme uygulamaları tarafından üretilen güçlü bir sera gazıdır.
  • Kloroflorokarbonlar (CFC'ler): Bir dizi uygulamada kullanılan tamamen endüstriyel kökenli sentetik bileşiklerdir, bununla birlikte ozon tabakasının tahrip olmasına katkıda bulunma yetenekleri nedeniyle uluslararası anlaşmalarla üretim ve atmosfere salınma konusunda büyük ölçüde düzenlenmiştir. Onlar da sera gazlarıdır.
BD  /  at  November 14, 2021  /  No comments

 green house effect

  • Su buharı: En bol bulunan sera gazıdır, ancak daha da önemlisi, iklim için bir ters tepki görevi görür. Dünya'nın atmosferi ısındıkça su buharı artar, ancak bulutlar ve yağış olasılığı da artar, bu da bunları sera etkisine yönelik en önemli ters tepki mekanizmalarından bazıları haline getirir.
  • Karbon dioksit (CO2): Atmosferin küçük ama çok önemli bir bileşeni olan karbondioksit, solunum ve yanardağ patlamaları gibi doğal süreçler ve ormansızlaşma, arazi kullanımı değişiklikleri ve yanan fosil yakıtlar gibi insan faaliyetleri yoluyla salınır. İnsanlar, Sanayi Devrimi başladığından beri atmosferdeki CO2 konsantrasyonunu %48 oranında artırdı. Bu, uzun vadede iklimi değişikliğe zorlayan etkidir.
  • Metan Gazı (CH4): Çöplüklerde, tarımda ve özellikle pirinç ekiminden kalan atıkların ayrıştırılması dahil olmak üzere hem doğal kaynaklar hem de insan faaliyetleri yoluyla üretilen bir hidrokarbon gazıdır. Bunun yanı sıra evcil hayvancılıkla ilişkili geviş getirenlerin sindirimi ve gübrelerinden de doğaya metan gazı salınır.  Molekül bazında metan, karbondioksitten çok daha aktif bir sera gazıdır, ancak aynı zamanda atmosferde çok daha az miktarda bulunur.
  • Azot Oksit (N2O: Özellikle ticari ve organik gübre kullanımı, fosil yakıt yakma, nitrik asit üretimi ve biyo-kütle yakma gibi toprak işleme uygulamaları tarafından üretilen güçlü bir sera gazıdır.
  • Kloroflorokarbonlar (CFC'ler): Bir dizi uygulamada kullanılan tamamen endüstriyel kökenli sentetik bileşiklerdir, bununla birlikte ozon tabakasının tahrip olmasına katkıda bulunma yetenekleri nedeniyle uluslararası anlaşmalarla üretim ve atmosfere salınma konusunda büyük ölçüde düzenlenmiştir. Onlar da sera gazlarıdır.

İklim Değişikliğinin Nedenleri

iklim değişikliğinin nedenleri

Bilim adamları, 20. yüzyılın ortalarından beri gözlemlenen küresel ısınma eğilimini, "sera etkisini" insan nüfusunun artmasına bağlamaktadır. İnsan faaliyetleri (öncelikle fosil yakıtların yakılması), Dünya atmosferindeki sera gazı konsantrasyonunu temelden artırarak gezegeni ısıtmıştır.

Atmosferdeki bazı gazlar, ısının kaçmasını engeller. Atmosferde yarı kalıcı olarak kalan ve sıcaklık değişimlerine fiziksel veya kimyasal olarak tepki vermeyen uzun ömürlü gazlar, iklim değişikliğine neden olan "sera gazları" olarak tanımlanmaktadır. Sıcaklıktaki değişikliklere fiziksel veya kimyasal olarak tepki veren su buharı gibi gazların etkisi ise "ters tepki" olarak görülür.
BD  /  at  November 14, 2021  /  No comments

iklim değişikliğinin nedenleri

Bilim adamları, 20. yüzyılın ortalarından beri gözlemlenen küresel ısınma eğilimini, "sera etkisini" insan nüfusunun artmasına bağlamaktadır. İnsan faaliyetleri (öncelikle fosil yakıtların yakılması), Dünya atmosferindeki sera gazı konsantrasyonunu temelden artırarak gezegeni ısıtmıştır.

Atmosferdeki bazı gazlar, ısının kaçmasını engeller. Atmosferde yarı kalıcı olarak kalan ve sıcaklık değişimlerine fiziksel veya kimyasal olarak tepki vermeyen uzun ömürlü gazlar, iklim değişikliğine neden olan "sera gazları" olarak tanımlanmaktadır. Sıcaklıktaki değişikliklere fiziksel veya kimyasal olarak tepki veren su buharı gibi gazların etkisi ise "ters tepki" olarak görülür.

İklim Değişikliği Nedir?

iklim değişikliği

İklim değişikliği, Dünya'nın yerel, bölgesel ve küresel iklimlerini tanımlayan ortalama hava modellerinde meydana gelen uzun vadeli bir değişikliktir. Bu değişiklikler, terimle eşanlamlı olarak gözlemlenen çok çeşitli etkilere sahiptir.

20. yüzyılın başlarından bu yana Dünya'nın ikliminde gözlemlenen değişiklikler, öncelikle insan faaliyetlerinden, özellikle de Dünya atmosferindeki ısıyı tutan sera gazı seviyelerini artıran ve Dünya'nın ortalama yüzey sıcaklığını yükselten fosil yakıtların yakılmasından kaynaklanmaktadır. İnsan kaynaklı bu sıcaklık artışlarına genel olarak küresel ısınma denir. Doğal süreçler, iç değişkenlikler (örneğin, El Nino, La Niña ve Pasifik Decadal Salınım gibi döngüsel okyanus hareketleri) ve dış zorlamalar (örneğin, volkanik aktivite, Güneş'in enerji çıkışındaki değişiklikler, Dünya'nın yörüngesindeki değişiklikler) dahil olmak üzere iklim değişikliğinin başlıca nedenleridir.

BD  /  at  November 14, 2021  /  No comments

iklim değişikliği

İklim değişikliği, Dünya'nın yerel, bölgesel ve küresel iklimlerini tanımlayan ortalama hava modellerinde meydana gelen uzun vadeli bir değişikliktir. Bu değişiklikler, terimle eşanlamlı olarak gözlemlenen çok çeşitli etkilere sahiptir.

20. yüzyılın başlarından bu yana Dünya'nın ikliminde gözlemlenen değişiklikler, öncelikle insan faaliyetlerinden, özellikle de Dünya atmosferindeki ısıyı tutan sera gazı seviyelerini artıran ve Dünya'nın ortalama yüzey sıcaklığını yükselten fosil yakıtların yakılmasından kaynaklanmaktadır. İnsan kaynaklı bu sıcaklık artışlarına genel olarak küresel ısınma denir. Doğal süreçler, iç değişkenlikler (örneğin, El Nino, La Niña ve Pasifik Decadal Salınım gibi döngüsel okyanus hareketleri) ve dış zorlamalar (örneğin, volkanik aktivite, Güneş'in enerji çıkışındaki değişiklikler, Dünya'nın yörüngesindeki değişiklikler) dahil olmak üzere iklim değişikliğinin başlıca nedenleridir.

Küresel Isınma Nedir?

global warming

Küresel ısınma:

Dünya atmosferindeki ısı tutucu sera gazı seviyelerini artıran, başta fosil yakıtların yakılması olmak üzere insan faaliyetleri nedeniyle sanayi öncesi dönemden (1850 ile 1900 arasında) beri gözlemlenen Dünya'nın iklim sisteminin uzun vadeli ısınmasıdır. Terim sıklıkla iklim değişikliği terimiyle birbirinin yerine kullanılır, ancak ikincisi hem insan kaynaklı hem de doğal olarak üretilen ısınmayı ve gezegenimiz üzerindeki etkilerini ifade eder. En yaygın olarak, Dünya'nın küresel yüzey sıcaklığındaki ortalama artış olarak ölçülür.

Sanayi öncesi dönemden bu yana, insan faaliyetlerinin Dünya'nın küresel ortalama sıcaklığını yaklaşık 1 santigrat derece (1.8 Fahrenhayt derece) artırdığı tahmin edilmektedir; bu sayı şu anda on yılda 0,2 santigrat derece (0,36 Fahrenhayt derece) artmaktadır. İnsan etkisinin atmosferi, okyanusu ve toprağı ısıttığı kesindir.

BD  /  at  November 14, 2021  /  No comments

global warming

Küresel ısınma:

Dünya atmosferindeki ısı tutucu sera gazı seviyelerini artıran, başta fosil yakıtların yakılması olmak üzere insan faaliyetleri nedeniyle sanayi öncesi dönemden (1850 ile 1900 arasında) beri gözlemlenen Dünya'nın iklim sisteminin uzun vadeli ısınmasıdır. Terim sıklıkla iklim değişikliği terimiyle birbirinin yerine kullanılır, ancak ikincisi hem insan kaynaklı hem de doğal olarak üretilen ısınmayı ve gezegenimiz üzerindeki etkilerini ifade eder. En yaygın olarak, Dünya'nın küresel yüzey sıcaklığındaki ortalama artış olarak ölçülür.

Sanayi öncesi dönemden bu yana, insan faaliyetlerinin Dünya'nın küresel ortalama sıcaklığını yaklaşık 1 santigrat derece (1.8 Fahrenhayt derece) artırdığı tahmin edilmektedir; bu sayı şu anda on yılda 0,2 santigrat derece (0,36 Fahrenhayt derece) artmaktadır. İnsan etkisinin atmosferi, okyanusu ve toprağı ısıttığı kesindir.

Friday, November 12, 2021

Chestnut

Chestnut is the name given to the trees that make up the genus Castanea from the family of beech (Fagaceae) and the edible seeds of these trees. 

It is claimed that the word chestnut comes from Kastania, a city in the Thessaly region in Ancient Greece. 
They are deciduous forest trees, sometimes in the form of shrubs. The shell is cracked. There are pseudo-end buds with buds emerging from the leaf axil. 

The buds are covered with 2 overlapping scales. The leaves appear spirally arranged but bent in two rows. Secondary veins run parallel to each other. The leaves can be thick, sometimes hard, lanceolate, toothed and awn-like.

chestnut

Topluluk Tarafından Doğrulandı simgesi
BD  /  at  November 12, 2021  /  No comments

Chestnut is the name given to the trees that make up the genus Castanea from the family of beech (Fagaceae) and the edible seeds of these trees. 

It is claimed that the word chestnut comes from Kastania, a city in the Thessaly region in Ancient Greece. 
They are deciduous forest trees, sometimes in the form of shrubs. The shell is cracked. There are pseudo-end buds with buds emerging from the leaf axil. 

The buds are covered with 2 overlapping scales. The leaves appear spirally arranged but bent in two rows. Secondary veins run parallel to each other. The leaves can be thick, sometimes hard, lanceolate, toothed and awn-like.

chestnut

Topluluk Tarafından Doğrulandı simgesi

TAVŞAN ADASI

 rabbit island

TAVŞAN ADASI NEREDEDİR

Çanakkale'nin Bozcaada İlçesi'nin 1 mil kuzeyinde bulunmaktadır, yaklaşık 1.000 dönüm büyüklüğündedir. Tavşan (Mavriya) Adası, Eşek Adası olarak da bilinir.
ADANIN ÖZELLİKLERİ
Sayısız batık ve zengin canlı yapısının yanı sıra, temiz deniziyle dalış tutkunları için cazibe merkezi durumundadır. Tavşan Adası'nda önceki yıllarda hayvancılıkta yapılmıştır ama şu an adada herhangi bir yerleşim yada faaliyet bulunmamaktadır. 
Halihazırda adada bir deniz feneri, iki iskele, tatlı su ve akarsu kaynakları mevcuttur. Üzerinde yüzlerce tavşan yaşamakta olup ismini bu tavşanlardan almıştır. Eşsiz güzellikteki koylarıyla potansiyel turizm merkezi durumundadır. Alt yapısı ve elektriği bulunmamaktadır ve gemi seferi yoktur. Adaya ulaşım özel teknelerle sağlanmaktadır. Yaz sezonunda dalış turizmine meraklı kişilere özel turlar düzenlenmektedir.
Bilgiler alıntı, paylaşım genel kültür amaçlıdır.
BD  /  at  November 12, 2021  /  No comments

 rabbit island

TAVŞAN ADASI NEREDEDİR

Çanakkale'nin Bozcaada İlçesi'nin 1 mil kuzeyinde bulunmaktadır, yaklaşık 1.000 dönüm büyüklüğündedir. Tavşan (Mavriya) Adası, Eşek Adası olarak da bilinir.
ADANIN ÖZELLİKLERİ
Sayısız batık ve zengin canlı yapısının yanı sıra, temiz deniziyle dalış tutkunları için cazibe merkezi durumundadır. Tavşan Adası'nda önceki yıllarda hayvancılıkta yapılmıştır ama şu an adada herhangi bir yerleşim yada faaliyet bulunmamaktadır. 
Halihazırda adada bir deniz feneri, iki iskele, tatlı su ve akarsu kaynakları mevcuttur. Üzerinde yüzlerce tavşan yaşamakta olup ismini bu tavşanlardan almıştır. Eşsiz güzellikteki koylarıyla potansiyel turizm merkezi durumundadır. Alt yapısı ve elektriği bulunmamaktadır ve gemi seferi yoktur. Adaya ulaşım özel teknelerle sağlanmaktadır. Yaz sezonunda dalış turizmine meraklı kişilere özel turlar düzenlenmektedir.
Bilgiler alıntı, paylaşım genel kültür amaçlıdır.

Thursday, November 11, 2021

NANO TEKNOLOJİ NEDİR?

nano teknoloji ne demek

Nano teknoloji nedir? 

Yunancada 'cüce' anlamına gelen nano, fizikte bir metrenin milyarda biri anlamına gelen ölçü birimidir. Bu tanıma göre "nano teknoloji" insanın saç kılının 80 binde biri büyüklüğünde "nano" ölçüdeki parçalarla uğraşan bilimdir. 


Tıpkı yap-boz oyununda parçaların birleştirilerek istenen şeklin oluşturulması gibi, nano teknolojide de atomlar veya moleküller tek tek alınıp hassas şekilde birleştirilerek istenen ürün elde edilir. Bilindiği gibi bütün maddeler atomlardan oluşmuştur. Özelliklerini de atomlarının dizilişlerinden alırlar. Atomları hareket ettirebilecek boyutlarda aletler geliştirilebildiği takdirde, doğadaki atomik dizilim taklit edilerek her şey kopyalanabilir. Çünkü maddeleri farklı kılan; en küçük birim olan atomların dizilişlerindeki çeşitliliktir. Atomları hareket ettirebilecek bir teknoloji de bu çeşitliliğe bir ölçüde ulaşabilir. Sözgelimi kömür moleküllerindeki atomları düzenleyebilirsek aynı moleküllerin farklı bir dizilimi olan elmas elde edebiliriz.
 

Nanoteknolojide Nasıl Bir Üretim Gerçekleşir? 

Günümüzde kullanılan üretim teknikleri, moleküler anlamda çok kaba tekniklerdir. Döküm, taşlama, tornalama vs. atomların büyük kitleler halindeki hareketlerine dayanır. Yapı taşları olan atomlar tek tek alınıp istenildiği gibi, üstelik de ucuza mal olacak şekilde birleştirilebilir. Bu gelişme özellikle bilgisayar sektöründe önümüzdeki yıllarda kullanıldığında tümüyle daha temiz, daha dayanıklı, daha hafif ve daha hassas ürünlerin üretilmesi mümkü
n olacaktır. Nano teknolojiyle ilgili iki kavram daha vardır; mikro montaj ve kendi kendine çoğalma. Mikro montaja olan ihtiyaç moleküler robot sanayiine olan ilgiyi artırıyor. Bu şekilde moleküler boyutlarda ve hassasiyette robotlar üretilmesi söz konusu olabilecek. Bu nano makineler aslında günlük hayatta kullanılan aletlerin ve sistemlerin çok küçük birer kopyaları olacaktır. Nano makinelere en iyi örnek tüm canlıların hücrelerinde bulunan ve hemen hemen her çeşit proteini üretebilen ribozomlardır. 


Ribozomlar oldukça küçük organellerdir (sadece birkaç mikro metre küp boyutunda) ve amino asitleri hassas çizgisel bir sırayla arka arkaya dizer ve proteinleri oluştururlar. Bu işlem için ribozomun belirli bir amino asidi seçebilme tekniği vardır. Bunu özel bir tür transfer RNA molekülünün yardımıyla yapar. Ribozomun bu işlemde izleyeceği sıra ona haberci RNA (mRNA) tarafından bildirilir. İşte ribozomların bu işleyiş prensibi, mühendislik alanında uygulanabildiğinde nano teknoloji hayatımızın her yönüne hitap edecektir. 


Nano teknoloji, benzeri görülmemiş özelliklerdeki yeni aygıtları üretmek için atomların ve moleküllerin bilinen özelliklerini kullanacaktır. Eğer bilim adamları bağımsız atomları ve molekülleri bir yapılanmada belli ölçülerde ve sürede bir araya getirebilirlerse, bu buluş "programlanabilir kendinden inşâ ve türeyen makineler çağı"nın başlangıcı olacaktır. 

Nano teknoloji ile üretim yapabilmek için bilim adamlarının üzerinde çalıştığı üç temel adım vardır:

1. Bilim adamlarının bağımsız atomları tek tek kontrol edebilmeleri için tek bir atomu tutup istenen noktaya getirebilmeyi sağlayacak bir tekniğin geliştirilmesi.

2. İkinci adım nano ölçekli gözlem yapabilen, atomları ve molekülleri isteğe göre kontrol etmeye programlanabilen iş makineleri, yani "derleyici" ler üretmektir. Uygun bir zaman çerçevesinde eşya üretebilmek için trilyonlarca derleyicinin kullanılması.

3. Üçüncü adım olarak ise, yeterli sayıda derleyiciyi elde etmek için var olanı sayısız kez "çoğaltmaya", "kopyalamaya" programlanabilecek "çoğaltıcı" ları geliştirmesi. Otomatik bir şekilde belirli bir ürünü üretmek için bu nano makinelerin trilyonlarcası bir arada çalışarak alışılmış üretim kalıplarını değiştirecek, üretim maliyetini neredeyse sıfıra indirgeyebilecek, bol üretim yapılabilecek ve ürünler hiç olmadıkları kadar ucuz ve sağlam olabilecektir.

Atomları ve molekülleri taşıyacak, yerleştirecek küçüklükteki ilk robot kolun yapılmasıyla nano teknolojinin ilk aşaması gerçekleşmiş olacaktır. Böyle bir minyatür robot kolun ürettiği robot kollar da kendi benzerlerini ve diğer nano ölçekli aygıtları yapacaklardır. Sayıları trilyonlara ulaştığında da süper nano bilgisayarlar tarafından kontrol edilen bu sürü ile nesneler üretilebilecektir. 

 Nanoteknoloji Hayatı Nasıl Değiştirecek?

Tüm insanlık için kökten değişim ve dönüşümleri beraberinde getirecek bu gelişmelerin olası sonuçları üzerinde herkesin düşünmesi gerekmektedir. Nano gelecekte herkes kendi bilgisayarına temel tüketim maddelerini üretmesi için emir verebilecek. Evin bir köşesinde çalışan nanobot sürüleri de istediğiniz malzemeyi, etrafımızda serbestçe dolaşmakta olan atomları toplayıp işleyerek üretecekler.

Diğer akla gelen soru ise nano çağda paranın değerinin ne olacağıdır. Ne de olsa atomlardan her şey sonsuz kere tekrar dönüştürülebilecek. Tuzlu deniz suyundan bile altın ve kobalt üretmenin mümkün olduğu bir çağda altının ne anlamı kalır? Paylaşımı üzerine savaşların yapıldığı kaynaklar anlamını yitirince nasıl bir uygarlıkta yaşayacağız?

Öyle görülüyor ki insanlık olarak maddi zenginliğe ve gelişmiş fiziksel sağlığa ulaşmanın eşiğindeyiz. 

Bilim adamlarının nano teknoloji gibi doğayı taklit yolu ile geliştirmeye çalıştığı birçok teknoloji, doğada zaten yaratıldığı ilk günden itibaren mevcut... Bedeninizin her hücresi ve maddeyi oluşturan her atom üstün bir yapıya sahiptir. Bilim adamlarının taklit etmeye çalıştığı atomlardaki bu muhteşem düzen alemlerin Rabbi Allah'ın sonsuz aklının delillerinden yalnızca bir tanesidir.

"Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir." (Furkan Suresi, 2)
Nano teknolojinin sağlayacağı imkanları kısaca şöyle sıralayabiliriz:

- Her atomu tam istenilen yere yerleştirme imkanı,
- Fizik ve kimya kurallarının mümkün kıldığı hemen hemen her şeyi atom seviyesinde üretebilme imkanı,
- Üretim maliyetlerinin ham madde maliyetlerini geçmediği ekonomik üretim imkanı,
BD  /  at  November 11, 2021  /  No comments

nano teknoloji ne demek

Nano teknoloji nedir? 

Yunancada 'cüce' anlamına gelen nano, fizikte bir metrenin milyarda biri anlamına gelen ölçü birimidir. Bu tanıma göre "nano teknoloji" insanın saç kılının 80 binde biri büyüklüğünde "nano" ölçüdeki parçalarla uğraşan bilimdir. 


Tıpkı yap-boz oyununda parçaların birleştirilerek istenen şeklin oluşturulması gibi, nano teknolojide de atomlar veya moleküller tek tek alınıp hassas şekilde birleştirilerek istenen ürün elde edilir. Bilindiği gibi bütün maddeler atomlardan oluşmuştur. Özelliklerini de atomlarının dizilişlerinden alırlar. Atomları hareket ettirebilecek boyutlarda aletler geliştirilebildiği takdirde, doğadaki atomik dizilim taklit edilerek her şey kopyalanabilir. Çünkü maddeleri farklı kılan; en küçük birim olan atomların dizilişlerindeki çeşitliliktir. Atomları hareket ettirebilecek bir teknoloji de bu çeşitliliğe bir ölçüde ulaşabilir. Sözgelimi kömür moleküllerindeki atomları düzenleyebilirsek aynı moleküllerin farklı bir dizilimi olan elmas elde edebiliriz.
 

Nanoteknolojide Nasıl Bir Üretim Gerçekleşir? 

Günümüzde kullanılan üretim teknikleri, moleküler anlamda çok kaba tekniklerdir. Döküm, taşlama, tornalama vs. atomların büyük kitleler halindeki hareketlerine dayanır. Yapı taşları olan atomlar tek tek alınıp istenildiği gibi, üstelik de ucuza mal olacak şekilde birleştirilebilir. Bu gelişme özellikle bilgisayar sektöründe önümüzdeki yıllarda kullanıldığında tümüyle daha temiz, daha dayanıklı, daha hafif ve daha hassas ürünlerin üretilmesi mümkü
n olacaktır. Nano teknolojiyle ilgili iki kavram daha vardır; mikro montaj ve kendi kendine çoğalma. Mikro montaja olan ihtiyaç moleküler robot sanayiine olan ilgiyi artırıyor. Bu şekilde moleküler boyutlarda ve hassasiyette robotlar üretilmesi söz konusu olabilecek. Bu nano makineler aslında günlük hayatta kullanılan aletlerin ve sistemlerin çok küçük birer kopyaları olacaktır. Nano makinelere en iyi örnek tüm canlıların hücrelerinde bulunan ve hemen hemen her çeşit proteini üretebilen ribozomlardır. 


Ribozomlar oldukça küçük organellerdir (sadece birkaç mikro metre küp boyutunda) ve amino asitleri hassas çizgisel bir sırayla arka arkaya dizer ve proteinleri oluştururlar. Bu işlem için ribozomun belirli bir amino asidi seçebilme tekniği vardır. Bunu özel bir tür transfer RNA molekülünün yardımıyla yapar. Ribozomun bu işlemde izleyeceği sıra ona haberci RNA (mRNA) tarafından bildirilir. İşte ribozomların bu işleyiş prensibi, mühendislik alanında uygulanabildiğinde nano teknoloji hayatımızın her yönüne hitap edecektir. 


Nano teknoloji, benzeri görülmemiş özelliklerdeki yeni aygıtları üretmek için atomların ve moleküllerin bilinen özelliklerini kullanacaktır. Eğer bilim adamları bağımsız atomları ve molekülleri bir yapılanmada belli ölçülerde ve sürede bir araya getirebilirlerse, bu buluş "programlanabilir kendinden inşâ ve türeyen makineler çağı"nın başlangıcı olacaktır. 

Nano teknoloji ile üretim yapabilmek için bilim adamlarının üzerinde çalıştığı üç temel adım vardır:

1. Bilim adamlarının bağımsız atomları tek tek kontrol edebilmeleri için tek bir atomu tutup istenen noktaya getirebilmeyi sağlayacak bir tekniğin geliştirilmesi.

2. İkinci adım nano ölçekli gözlem yapabilen, atomları ve molekülleri isteğe göre kontrol etmeye programlanabilen iş makineleri, yani "derleyici" ler üretmektir. Uygun bir zaman çerçevesinde eşya üretebilmek için trilyonlarca derleyicinin kullanılması.

3. Üçüncü adım olarak ise, yeterli sayıda derleyiciyi elde etmek için var olanı sayısız kez "çoğaltmaya", "kopyalamaya" programlanabilecek "çoğaltıcı" ları geliştirmesi. Otomatik bir şekilde belirli bir ürünü üretmek için bu nano makinelerin trilyonlarcası bir arada çalışarak alışılmış üretim kalıplarını değiştirecek, üretim maliyetini neredeyse sıfıra indirgeyebilecek, bol üretim yapılabilecek ve ürünler hiç olmadıkları kadar ucuz ve sağlam olabilecektir.

Atomları ve molekülleri taşıyacak, yerleştirecek küçüklükteki ilk robot kolun yapılmasıyla nano teknolojinin ilk aşaması gerçekleşmiş olacaktır. Böyle bir minyatür robot kolun ürettiği robot kollar da kendi benzerlerini ve diğer nano ölçekli aygıtları yapacaklardır. Sayıları trilyonlara ulaştığında da süper nano bilgisayarlar tarafından kontrol edilen bu sürü ile nesneler üretilebilecektir. 

 Nanoteknoloji Hayatı Nasıl Değiştirecek?

Tüm insanlık için kökten değişim ve dönüşümleri beraberinde getirecek bu gelişmelerin olası sonuçları üzerinde herkesin düşünmesi gerekmektedir. Nano gelecekte herkes kendi bilgisayarına temel tüketim maddelerini üretmesi için emir verebilecek. Evin bir köşesinde çalışan nanobot sürüleri de istediğiniz malzemeyi, etrafımızda serbestçe dolaşmakta olan atomları toplayıp işleyerek üretecekler.

Diğer akla gelen soru ise nano çağda paranın değerinin ne olacağıdır. Ne de olsa atomlardan her şey sonsuz kere tekrar dönüştürülebilecek. Tuzlu deniz suyundan bile altın ve kobalt üretmenin mümkün olduğu bir çağda altının ne anlamı kalır? Paylaşımı üzerine savaşların yapıldığı kaynaklar anlamını yitirince nasıl bir uygarlıkta yaşayacağız?

Öyle görülüyor ki insanlık olarak maddi zenginliğe ve gelişmiş fiziksel sağlığa ulaşmanın eşiğindeyiz. 

Bilim adamlarının nano teknoloji gibi doğayı taklit yolu ile geliştirmeye çalıştığı birçok teknoloji, doğada zaten yaratıldığı ilk günden itibaren mevcut... Bedeninizin her hücresi ve maddeyi oluşturan her atom üstün bir yapıya sahiptir. Bilim adamlarının taklit etmeye çalıştığı atomlardaki bu muhteşem düzen alemlerin Rabbi Allah'ın sonsuz aklının delillerinden yalnızca bir tanesidir.

"Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir." (Furkan Suresi, 2)
Nano teknolojinin sağlayacağı imkanları kısaca şöyle sıralayabiliriz:

- Her atomu tam istenilen yere yerleştirme imkanı,
- Fizik ve kimya kurallarının mümkün kıldığı hemen hemen her şeyi atom seviyesinde üretebilme imkanı,
- Üretim maliyetlerinin ham madde maliyetlerini geçmediği ekonomik üretim imkanı,

Tuesday, November 9, 2021

İNCİRİN FAYDALARI NELERDİR?


İncirin faydası saymakla bitmez. Sözgelişi, içerdiği yüksek orandaki kalsiyum ve fosforla kemik ve dişlerin oluşumu ile sağlıklarını garantiler.

Taze ve özellikle kuru incirin yenilmesiyle insan bedeninin hücreleri yenilenir. İncir, içerdiği yüksek oranlardaki protein, vitamin ve minerallerle hücrelerin yenilenmesini sağlayan bir besindir. Sözgelişi, 100 gr. kuru incir yenilirse bedenin günlük gereksinimlerinden kalsiyumun yüzde 17'si, demir ve magnezyumun yüzde 30'u, fosforun yüzde 20'si, B1 vitamininin yüzde 5'i ve B2 vitamininin yüzde 4'ü alınmış olur.

İncir, içerdiği yüksek orandaki liflerle bedene giren kolesterolün kana karışmadan atılmasını sağlar.

Sindirimi kolaylaştıran incirin, bedeni bakterilere karşı koruyan etkileri de vardır.

İncir içerdiği yüksek orandaki kalsiyum ve fosforla kemik ve dişlerin oluşumu ile sağlıklarını garantiler incirin içerdiği kalsiyum, diğer besinlerdekine göre daha kolay sindirilir. Süt içemeyen kişilerin incir yemeleri öğütlenir.

İncir, içerdiği 'benzaldehit' adlı maddeyle kanserli hücrelerin büyümesini önler, kansere karşı etkili olur.

Kuru incirden hazırlanan infüzyon, özellikle çocuklarda korkusuzca kullanılabilen etkili bir müshildir: Bunun için iki-üç kuru incir doğranır. Üzerine kaynar su dökülerek 10-15 dakika demlendirilip bir infüzyon hazırlanır. Bu infüzyondan günde 2-3 bardak içilir.

Körpe incir yapraklarının sütü siğile karşı etkilidir: Bu etkiyi sağlamak için körpe incir yaprağından sızan süt siğile sürülür.

Körpe incir yapraklarının ezilmesiyle hazırlanan yara lapası, çıbanların olgunlaştırılması ve baş verip delinmesinde etkili olur.

Kurutulmuş incir yapraklarıyla hazırlanan dekoksiyon, hemoroit (basur) ve çıbanlara karşı etkilidir: Körpe incir yaprakları, havadar ve güneş görmeyen bir yerde kurutulur. Bu yapraklar parçalanır. 2-3 tatlı kaşığı kurumuş yaprak bir bardak suda 30 dakika kadar kaynatılır. Böylece hazırlanan dekoksiyonla ıslatılan bez basur memesine sürülür ya da çıbanlara sarılır. Hemoroite karşı bu dekoksiyondan günde 2-3 bardak içilir.

Eski Mısır, Yunan ve Romalılar sıklıkla incir tüketir ve mutfaktan güzellik ürünlerine kadar her konuda tercih ederdi.
Global Bilgiler
Lif açısından incir diğer meyvelerden daha zengindir. Ayrıca kalsiyum, demir ve potasyum açısından da tam bir sağlık deposudur.
Taze incir mi kuru incir mi daha faydalı?
Kuru incirin lif, protein, kalsiyum, demir, magnezyum, fosfor ve potasyum açısından daha zengin olduğu belirtilmektedir. Ancak daha az beta-karoten içerir ve kalorisi daha yüksektir. 2005 yılında yapılan araştırmalar kuru incirin daha yararlı olduğunu öne sürmektedir. Ancak kilo probleminiz varsa tazesini tercih etmeniz önerilmektedir.

"Bilgiler Genel Kültür ve Paylaşım amaçlıdır sağlık veya tedavi tavsiyesi değildir."
BD  /  at  November 09, 2021  /  No comments


İncirin faydası saymakla bitmez. Sözgelişi, içerdiği yüksek orandaki kalsiyum ve fosforla kemik ve dişlerin oluşumu ile sağlıklarını garantiler.

Taze ve özellikle kuru incirin yenilmesiyle insan bedeninin hücreleri yenilenir. İncir, içerdiği yüksek oranlardaki protein, vitamin ve minerallerle hücrelerin yenilenmesini sağlayan bir besindir. Sözgelişi, 100 gr. kuru incir yenilirse bedenin günlük gereksinimlerinden kalsiyumun yüzde 17'si, demir ve magnezyumun yüzde 30'u, fosforun yüzde 20'si, B1 vitamininin yüzde 5'i ve B2 vitamininin yüzde 4'ü alınmış olur.

İncir, içerdiği yüksek orandaki liflerle bedene giren kolesterolün kana karışmadan atılmasını sağlar.

Sindirimi kolaylaştıran incirin, bedeni bakterilere karşı koruyan etkileri de vardır.

İncir içerdiği yüksek orandaki kalsiyum ve fosforla kemik ve dişlerin oluşumu ile sağlıklarını garantiler incirin içerdiği kalsiyum, diğer besinlerdekine göre daha kolay sindirilir. Süt içemeyen kişilerin incir yemeleri öğütlenir.

İncir, içerdiği 'benzaldehit' adlı maddeyle kanserli hücrelerin büyümesini önler, kansere karşı etkili olur.

Kuru incirden hazırlanan infüzyon, özellikle çocuklarda korkusuzca kullanılabilen etkili bir müshildir: Bunun için iki-üç kuru incir doğranır. Üzerine kaynar su dökülerek 10-15 dakika demlendirilip bir infüzyon hazırlanır. Bu infüzyondan günde 2-3 bardak içilir.

Körpe incir yapraklarının sütü siğile karşı etkilidir: Bu etkiyi sağlamak için körpe incir yaprağından sızan süt siğile sürülür.

Körpe incir yapraklarının ezilmesiyle hazırlanan yara lapası, çıbanların olgunlaştırılması ve baş verip delinmesinde etkili olur.

Kurutulmuş incir yapraklarıyla hazırlanan dekoksiyon, hemoroit (basur) ve çıbanlara karşı etkilidir: Körpe incir yaprakları, havadar ve güneş görmeyen bir yerde kurutulur. Bu yapraklar parçalanır. 2-3 tatlı kaşığı kurumuş yaprak bir bardak suda 30 dakika kadar kaynatılır. Böylece hazırlanan dekoksiyonla ıslatılan bez basur memesine sürülür ya da çıbanlara sarılır. Hemoroite karşı bu dekoksiyondan günde 2-3 bardak içilir.

Eski Mısır, Yunan ve Romalılar sıklıkla incir tüketir ve mutfaktan güzellik ürünlerine kadar her konuda tercih ederdi.
Global Bilgiler
Lif açısından incir diğer meyvelerden daha zengindir. Ayrıca kalsiyum, demir ve potasyum açısından da tam bir sağlık deposudur.
Taze incir mi kuru incir mi daha faydalı?
Kuru incirin lif, protein, kalsiyum, demir, magnezyum, fosfor ve potasyum açısından daha zengin olduğu belirtilmektedir. Ancak daha az beta-karoten içerir ve kalorisi daha yüksektir. 2005 yılında yapılan araştırmalar kuru incirin daha yararlı olduğunu öne sürmektedir. Ancak kilo probleminiz varsa tazesini tercih etmeniz önerilmektedir.

"Bilgiler Genel Kültür ve Paylaşım amaçlıdır sağlık veya tedavi tavsiyesi değildir."

NARGİLE

Nargile, Balkanlar, Ortadoğu ve Güney Asya'ya özgü geleneksel bir tütün içme aracıdır. Kullanıcının bir hortum aracılığıyla sudan geçerek süzülen dumanı içine çekmesini sağlayan bir düzenek olan nargile, içim şekli ve adabı, yüzlerce yılda oluşmuş kullanım geleneği ile basit bir aletten fazlasını ifade etmekte olup, doğu kültürünün bir parçası haline gelmiştir.

Nargile temel olarak 4 bölümden oluşur:

Ser: Nargilenin uzun gövdesidir. Boyun kısmı dar olmakla birlikte karın kısmına inildikçe çapı genişleyen, yapı olarak sürahiye benzeyen bir parçadır. Cam, metal ve seramikten yapılır.
Lüle: En üstte bulunan, tömbekinin konulduğu delikli tabladır. Gümüş, pirinç ya da bakırdan yapılmış, oymalarla süslü bir muhafaza ile çevrilidir. Üzerine köz konularak gerekli ısı sağlanır.
Marpuç: Dumanı şişeden alan ve ağza ulaştıran bölümdür. Bu bölümde kullanılan hortumun iç kısmı koyun ve özel olarak ceylan derisinden yapılır.
Şişe: İçinde dumanı filtre eden suyun olduğu ve fokurdamaların geldiği bölümdür.

Bunlar dışında nargilenin diğer elemanları ise şöyledir:

Global Bilgiler
Sipsi: Marpuçun ucuna takılan, dumanın içinden çekildiği küçük ağızlıktır. Tercihen kehribardan yapılır, fakat maliyet sebebiyle ve hijyenik açıdan, genelde tek kullanımlık olması sebebiyle, plastik olanları kullanılır. Mermer ya da gümüş olanları da mevcuttur.
Tepsi ve rüzgarlık: Tepsi közden düşen külleri toplar, rüzgarlık ise közün sönmemesi ve tepsideki ve lüledeki küllerin etrafa savrulmaması için kullanılır.
Tömbeki: Nargileye has, kurutulmuş tütünün ince ince kıyılmasıyla elde edilen tütündür.
Nargilenin tasarımında İslam'ın etkisindeki sanatın derin izleri görünmektedir. Cami minaresini andıran ser kısmı bunu çok iyi simgelemektedir. Ayrıca ser kısmı genellikle çiçek ve yaprak desenleriyle süslenmekte ve bunlarda zaman zaman yaldız kullanılmaktadır. Marpuç kısmında ise genelde el dokuması olan kilim desenleri kullanılmaktadır.
İçici marpuçtan nefes aldığında oluşan basınç farkıyla hava sırayla közden, sonra ısınarak lüledeki gözeneklerden geçer. Sıcak hava ile ısıtılan tömbekinin dumanı karışarak suyun içinden geçer, bu esnada soğur. Daha sonra hava marpuçtan içiciye ulaşır. Nargile içerisinde bulunan su dumanı soğutmanın yanı sıra içindeki katranı da bir miktar süzer. Nargile ile tütün içmenin, sigara şeklinde tütün içmekten farkı; nargilede çekilen tütün dumanı sudan geçerken barındırdığı ısı suyu bir miktar buharlaştırır.
Nargile,doğu kültürünün bir öğesi olmakta ile birlikte doğuş yerinin Hindistan olduğu zannedilmektedir. Çok farklı kültürlerin farklı adlandırdıkları bu keyif aracı,Araplar tarafından "Narcile", İranlılar tarafından da "Kalyan" diye adlandırılır.Asıl nargilenin kökeni ise Farsça’da "Hindistan cevizi" anlamına gelen "Nargil"den gelir. Hindistan’da ortaya çıkan nargilenin ilk örnekleri,Hindistan cevizinin içinin çıkarılıp kabuğuna bir kamış sokularak yapılmıştır. Zamanla Hindistan cevizi yerine kabak kullanılmaya başlanmış, kullananların sayısı arttıkça porselen ve bronz da nargile için elverişli malzemeler haline gelmiştir. Bunları cam, billur, çini hatta gümüş gövdeli nargileler izlemiştir. Hindistan’da doğan nargile, başta İranlılar olmak üzere Araplar, daha sonra da Osmanlılarla tanışmıştır.
Osmanlı döneminde İran’dan getirilen ve zamanın kahvehanelerinde muhabbetlere eşlik eden tömbeki, bazı padişahlar tarafından yasaklanmıştır. Nargile de uzun zaman İstanbul Tophane’de, İzmir Kemeraltı'nda ve Ankara Gençlik Parkı'nda tömbeki olarak sunulmaya başlanmıştır. Bu nostaljik mekanların müdavimlerini ise genellikle orta yaşın üstündeki insanlar oluşturuyordu. Daha sonraki, yani yakın dönemlerdeki aromalı nargilelerin hayatımıza girmesi ile daha hafif bir içecek haline gelen nargile genç kitle tarafından da tercih edilmeye başlandı.
Global Bilgiler
Doğu kültürünün bir ögesi olan nargile sonradan batıda da kimi değişikliklerle kullanılmaya başlanmıştır. Kullanım kültürü dolayısıyla bu iki türe göre farklılıklar gösterir, ancak pek çok ortak öğe de mevcuttur.
Batıda birden çok marpuca sahip nargile kullanımı yaygındır. Bu uygulama doğudakine göre farklı bir toplu içim ortamı sunar, ki doğuda nargilenin bir marpucu vardır ve el değiştirmediği sürece tek kişi tarafından içilir.
Arap kültüründe kullanıcı içtikten sonra ya marpucu masaya dayayarak bunu belli eder ya da ağız kısmı kendine bakacak şekilde eğimli tutarak yanındakine ikram eder. Kabul eden, nargileyi verene elinin tersi ile hafifçe vurur ya da sıvazlar, bu memnuniyet göstergesidir. Kafe ve restoranlarda ise her kullanıcının ayrı bir nargile ısmarlaması yaygındır.
İspanya'da "tetería" adı verilen ve genelde müslüman göçmenlerce işletilen çay evlerinde nargile içimi yaygınlık kazanmaktadır. İsrail'de "nargeela" olarak adlandırılan nargile kullanımı özellikle Yemen, İran, Irak ve Türkiye'den gelen göçmenler arasında yaygındır. Bunun yanında İsrailliler arasında da nargile kullanımı görülür.
Nargile tiryakileri arasında, güzel bir içim için ortamda olması gerektiği düşünülen dört öğe vardır, bunlar "nargilenin dört şartı" olarak geçiyor. Maşa, meşe közünü karıştırmak için gerekli, en iyi köz meşeden oluyor. Güzel bir köşeye yerleşmek tabii ki önemli, ve Ayşede tiryakinin çay, kahve gibi istekleri için hazır bulunmalı. Bu deyiş özellikle "eski toprak" Türk tiryakiler arasında yaygın olarak kullanılıyor.

NARGİLENİN ZARARLARI
İçerisindeki ağır metaller sebebiyle 1 nargilenin ortalama 4-5 paket sigarayla aynı oranda zehirlenmeye sebep olmaktadır.
Global Bilgiler
Nargilenin bu kadar zararlı olmasının sebebi içerdiği nikel, kobalt ve kurşun oranının sigaradan çok daha yüksek olması. Sigarada 30-80 ng kurşun bulunurken, nargilede bu oran 6870 ng.
Yine bir başka örnek; sigara dumanında 45-125 ng arsenik varken, nargilenin zararlarının baş sebebi olan arsenik, nargilede 165 ng.
Bu maddelerin neredeyse tamamı toprak üzerinden tütüne geçerek içicilerin zarar görmesine sebep olan maddeler. Ve bu maddelerin tamamı  “zehir”. Nargile içenler farklı yöntemlerle güvende olduklarını düşünmektedirler. Özellikle içerisindeki şişede duran suyun zamanla renk değiştirmesi, zehrin suda kaldığına inanılmasına sebep olmaktadır. Tıpkı filtreli sigaradaki durum gibi.
Diğer yandan Nargile kafelerin şaşalı bir ortamda dekore edilerek insanları cezp etmesi de acı bir gerçektir. Maalesef, nargile kafeleri en çok ziyaret edenler üniversite öğrencileri ve lise öğrencileridir. 18 yaşın altında olmalarına rağmen bu kafelere gelip nargile dumanının zararlarına maruz kalan genç nesiller, ileride kendilerini bekleyen Akciğer kanseri, Kronik bronşit, zatürre, solunum yolu enfeksiyonları ve kalp rahatsızlıklarından habersiz zehirlenmeye devam etmektedirler.

01.01.2013 tarihinden itibaren kapalı ortamlarda nargile içilmesi, Türkiye’de yasaklanmıştır.
BD  /  at  November 09, 2021  /  No comments

Nargile, Balkanlar, Ortadoğu ve Güney Asya'ya özgü geleneksel bir tütün içme aracıdır. Kullanıcının bir hortum aracılığıyla sudan geçerek süzülen dumanı içine çekmesini sağlayan bir düzenek olan nargile, içim şekli ve adabı, yüzlerce yılda oluşmuş kullanım geleneği ile basit bir aletten fazlasını ifade etmekte olup, doğu kültürünün bir parçası haline gelmiştir.

Nargile temel olarak 4 bölümden oluşur:

Ser: Nargilenin uzun gövdesidir. Boyun kısmı dar olmakla birlikte karın kısmına inildikçe çapı genişleyen, yapı olarak sürahiye benzeyen bir parçadır. Cam, metal ve seramikten yapılır.
Lüle: En üstte bulunan, tömbekinin konulduğu delikli tabladır. Gümüş, pirinç ya da bakırdan yapılmış, oymalarla süslü bir muhafaza ile çevrilidir. Üzerine köz konularak gerekli ısı sağlanır.
Marpuç: Dumanı şişeden alan ve ağza ulaştıran bölümdür. Bu bölümde kullanılan hortumun iç kısmı koyun ve özel olarak ceylan derisinden yapılır.
Şişe: İçinde dumanı filtre eden suyun olduğu ve fokurdamaların geldiği bölümdür.

Bunlar dışında nargilenin diğer elemanları ise şöyledir:

Global Bilgiler
Sipsi: Marpuçun ucuna takılan, dumanın içinden çekildiği küçük ağızlıktır. Tercihen kehribardan yapılır, fakat maliyet sebebiyle ve hijyenik açıdan, genelde tek kullanımlık olması sebebiyle, plastik olanları kullanılır. Mermer ya da gümüş olanları da mevcuttur.
Tepsi ve rüzgarlık: Tepsi közden düşen külleri toplar, rüzgarlık ise közün sönmemesi ve tepsideki ve lüledeki küllerin etrafa savrulmaması için kullanılır.
Tömbeki: Nargileye has, kurutulmuş tütünün ince ince kıyılmasıyla elde edilen tütündür.
Nargilenin tasarımında İslam'ın etkisindeki sanatın derin izleri görünmektedir. Cami minaresini andıran ser kısmı bunu çok iyi simgelemektedir. Ayrıca ser kısmı genellikle çiçek ve yaprak desenleriyle süslenmekte ve bunlarda zaman zaman yaldız kullanılmaktadır. Marpuç kısmında ise genelde el dokuması olan kilim desenleri kullanılmaktadır.
İçici marpuçtan nefes aldığında oluşan basınç farkıyla hava sırayla közden, sonra ısınarak lüledeki gözeneklerden geçer. Sıcak hava ile ısıtılan tömbekinin dumanı karışarak suyun içinden geçer, bu esnada soğur. Daha sonra hava marpuçtan içiciye ulaşır. Nargile içerisinde bulunan su dumanı soğutmanın yanı sıra içindeki katranı da bir miktar süzer. Nargile ile tütün içmenin, sigara şeklinde tütün içmekten farkı; nargilede çekilen tütün dumanı sudan geçerken barındırdığı ısı suyu bir miktar buharlaştırır.
Nargile,doğu kültürünün bir öğesi olmakta ile birlikte doğuş yerinin Hindistan olduğu zannedilmektedir. Çok farklı kültürlerin farklı adlandırdıkları bu keyif aracı,Araplar tarafından "Narcile", İranlılar tarafından da "Kalyan" diye adlandırılır.Asıl nargilenin kökeni ise Farsça’da "Hindistan cevizi" anlamına gelen "Nargil"den gelir. Hindistan’da ortaya çıkan nargilenin ilk örnekleri,Hindistan cevizinin içinin çıkarılıp kabuğuna bir kamış sokularak yapılmıştır. Zamanla Hindistan cevizi yerine kabak kullanılmaya başlanmış, kullananların sayısı arttıkça porselen ve bronz da nargile için elverişli malzemeler haline gelmiştir. Bunları cam, billur, çini hatta gümüş gövdeli nargileler izlemiştir. Hindistan’da doğan nargile, başta İranlılar olmak üzere Araplar, daha sonra da Osmanlılarla tanışmıştır.
Osmanlı döneminde İran’dan getirilen ve zamanın kahvehanelerinde muhabbetlere eşlik eden tömbeki, bazı padişahlar tarafından yasaklanmıştır. Nargile de uzun zaman İstanbul Tophane’de, İzmir Kemeraltı'nda ve Ankara Gençlik Parkı'nda tömbeki olarak sunulmaya başlanmıştır. Bu nostaljik mekanların müdavimlerini ise genellikle orta yaşın üstündeki insanlar oluşturuyordu. Daha sonraki, yani yakın dönemlerdeki aromalı nargilelerin hayatımıza girmesi ile daha hafif bir içecek haline gelen nargile genç kitle tarafından da tercih edilmeye başlandı.
Global Bilgiler
Doğu kültürünün bir ögesi olan nargile sonradan batıda da kimi değişikliklerle kullanılmaya başlanmıştır. Kullanım kültürü dolayısıyla bu iki türe göre farklılıklar gösterir, ancak pek çok ortak öğe de mevcuttur.
Batıda birden çok marpuca sahip nargile kullanımı yaygındır. Bu uygulama doğudakine göre farklı bir toplu içim ortamı sunar, ki doğuda nargilenin bir marpucu vardır ve el değiştirmediği sürece tek kişi tarafından içilir.
Arap kültüründe kullanıcı içtikten sonra ya marpucu masaya dayayarak bunu belli eder ya da ağız kısmı kendine bakacak şekilde eğimli tutarak yanındakine ikram eder. Kabul eden, nargileyi verene elinin tersi ile hafifçe vurur ya da sıvazlar, bu memnuniyet göstergesidir. Kafe ve restoranlarda ise her kullanıcının ayrı bir nargile ısmarlaması yaygındır.
İspanya'da "tetería" adı verilen ve genelde müslüman göçmenlerce işletilen çay evlerinde nargile içimi yaygınlık kazanmaktadır. İsrail'de "nargeela" olarak adlandırılan nargile kullanımı özellikle Yemen, İran, Irak ve Türkiye'den gelen göçmenler arasında yaygındır. Bunun yanında İsrailliler arasında da nargile kullanımı görülür.
Nargile tiryakileri arasında, güzel bir içim için ortamda olması gerektiği düşünülen dört öğe vardır, bunlar "nargilenin dört şartı" olarak geçiyor. Maşa, meşe közünü karıştırmak için gerekli, en iyi köz meşeden oluyor. Güzel bir köşeye yerleşmek tabii ki önemli, ve Ayşede tiryakinin çay, kahve gibi istekleri için hazır bulunmalı. Bu deyiş özellikle "eski toprak" Türk tiryakiler arasında yaygın olarak kullanılıyor.

NARGİLENİN ZARARLARI
İçerisindeki ağır metaller sebebiyle 1 nargilenin ortalama 4-5 paket sigarayla aynı oranda zehirlenmeye sebep olmaktadır.
Global Bilgiler
Nargilenin bu kadar zararlı olmasının sebebi içerdiği nikel, kobalt ve kurşun oranının sigaradan çok daha yüksek olması. Sigarada 30-80 ng kurşun bulunurken, nargilede bu oran 6870 ng.
Yine bir başka örnek; sigara dumanında 45-125 ng arsenik varken, nargilenin zararlarının baş sebebi olan arsenik, nargilede 165 ng.
Bu maddelerin neredeyse tamamı toprak üzerinden tütüne geçerek içicilerin zarar görmesine sebep olan maddeler. Ve bu maddelerin tamamı  “zehir”. Nargile içenler farklı yöntemlerle güvende olduklarını düşünmektedirler. Özellikle içerisindeki şişede duran suyun zamanla renk değiştirmesi, zehrin suda kaldığına inanılmasına sebep olmaktadır. Tıpkı filtreli sigaradaki durum gibi.
Diğer yandan Nargile kafelerin şaşalı bir ortamda dekore edilerek insanları cezp etmesi de acı bir gerçektir. Maalesef, nargile kafeleri en çok ziyaret edenler üniversite öğrencileri ve lise öğrencileridir. 18 yaşın altında olmalarına rağmen bu kafelere gelip nargile dumanının zararlarına maruz kalan genç nesiller, ileride kendilerini bekleyen Akciğer kanseri, Kronik bronşit, zatürre, solunum yolu enfeksiyonları ve kalp rahatsızlıklarından habersiz zehirlenmeye devam etmektedirler.

01.01.2013 tarihinden itibaren kapalı ortamlarda nargile içilmesi, Türkiye’de yasaklanmıştır.

Saturday, November 6, 2021

AFLATOKSİN NEDİR?

 Global Bilgiler

Aflatoksin, Aspergillus flavus ve Aspergillus parasiticus tarafından üretilen zehirli ve kanserojen maddelerdir. Karaciğer tarafından M1 tipine ve epoksite metabolize olur.
AFLA + TOKSİN : AFLATOKSİN
Bu madde, bir çok organın yanısıra esas olarak karaciğer üzerinde etkili olmakta ve giderek karaciğer kanserine yol açmaktadır. Bu etki, genetik çalışmalarla son yıllarda kesin olarak kanıtlanmıştır. Ayrıca birçok ülkede yapılan çalışmalar, karaciğer kanserine yakalanan insan sayısı ile, tükettikleri aflatoksinli gıda arasında yakın bir ilişki olduğunu göstermiştir.
AFLATOKSİN= KARACİĞER KANSERİ
İnsan sağlığını bozan bu etkiyi, aflatoksinin gıda maddesi içerisindeki çok düşük miktarları  yapabilmektedir. Ülkemizde gıda maddelerinde bulunmasına izin verilen 5 ppb düzeyi, milyarda 5' in ifadesidir, yani 1 kg' da 5 mikrogram, 1 tonda 5 miligram, 1000 tonda 5 gram anlamına gelmektedir. Avrupa ülkelerinde ise bu sınır 2 ppb' dir.
1 kg gıda maddesinde 1 ppb aflatoksin , 0,000001 gram aflatoksin demektir.
AFLATOKSİN NASIL OLUŞUR?
Bir gıda maddesinde aflatoksinin oluşması için ilk koşul, bu toksini yapan küfün sporlarının gıda maddesine bulaşması; daha önemli ikinci koşul ise, gıdanın kendisinin ve bulunduğu ortamın, bu küf sporlarının çimlenerek çoğalmasını sağlayacak şartlara sahip olmasıdır. Küfün veya sporlarının insan sağlığına çoğu kez herhangi bir olumsuz etkisi olmamasına karşın,  ürettikleri maddelerin bir kısmı zararlıdır ve bu maddelerin birçoğu yüksek sıcaklık  ile ortadan kaybolmamaktadır. Küflerin gelişebildiği her gıda maddesinde aflatoksin veya benzeri başka bir zehirli maddenin meydana gelmesi ihtimali bulunmaktadır.
Bu yüzden, bu küf sporlarının gıda maddesine bulaşması önlenemiyorsa,  aflatoksinin oluşmasını önlemek için, küfün gelişmesini önlemek gerekmektedir.
Aflatoksin yapan küflerin gelişmesi için 25-35 °C sıcaklığa ve %70'in üzerinde nispi neme (veya gıda maddesine 0,70'in üzerinde su aktivitesine)  ihtiyaç vardır.
Küflerin nemli ve sıcak ortamlarda geliştiği herkes tarafından bilinmektedir. Bu açıdan bakıldığında, tarladan yeni hasat edilmiş biber; içerisinde barındırdığı nem oranı  ve  hasat zamanındaki  hava  sıcaklıkları  nedeniyle,  küflerin,  özellikle  de aflatoksin yapan küflerin (Aspergilius flavus ) çoğalabilmesi ve aflatoksin yapabilmesi için ideal bir ortam oluşturmaktadır. Havada ve toprakta her zaman bulunabilen bu küflere ait sporların herhangi bir zamanda biberlerin üzerine bulaşmış olması her zaman mümkündür. Bu bulaşmayı önlemek hemen hemen imkansızdır, bu yüzden esas önemli olan orada bulunan küf sporlarının  gelişmesini sağlayan koşulları ortadan  kaldırmaktır.  Bu  durumda,  ortamı  soğutmak  veya  nemliliği   kaldırmak; küfün remesini, dolayısıyla aflatoksin üretmesini engelleyecektir.
BİBERLERDE AFLATOKSİN OLUŞMASI NASIL öNLENEBİLİR?
Görüldüğü gibi, yukarıda sözü edilenleri biber için düşünürsek ; hasattan sonra aflatoksinin oluşmasını önlemek için yapılabilecek iki şey vardır:
Biberin  neminin küfün gelişmesini fırsat tanımayacak kadar kısa bir sürede düşmesini; başka bir ifadeyle  çok kısa sürede kurumasını sağlamak veya
Biberleri kısa sürede yine küfün gelişmesini önleyecek soğukluktaki (+10oC ) bir ortama almak gerekmektedir.
Bölgedeki kırmızıbiber üretiminin esas olarak kırmızı pul ve toz biber üretmeye yönelik olması nedeniyle ikinci önlemin tercih edilebilmesi mümkün değildir. Bu durumda; kırmızıbiberlerde aflatoksin oluşmasını önlemek veya en aza indirmek için bir tek yol kalmaktadır: Biberleri çok kısa zamanda kurutmak.
Bu hızlı kurutmayı gerçekleştirmenin en köklü ve sorunu tamamen ortadan kaldıracak yolu "modern kurutma fabrikalarının" kurulmasıdır. Ancak bölgede yetiştirilen  kırmızıbiberin  tamamını  kurutabilecek  sayı  ve  kapasitede  kurutma fabrikalarının kısa sürede kurulamayacağı da açıktır. Bu nedenle de, biberin kısa sürede kurumasını sağlayacak başka yöntemler geliştirmek zorunludur:
Biberi  ikiye,  üçe  parçalayıp  çekirdek  evini  çıkartarak  kurutma; normalde 10-15 gün olan kuruma süresini 3-4 güne indirmektedir. Bu yöntemle , birinci günün sonunda nem oranı, artık A.flavus' un gelişemeyeceği bir düzeye düşmektedir.  Bu  nedenle  bu  şekilde  kurutmak  sorunu  önemli  ölçüde azaltabilecektir.  Başlangıçta  büyük  görünebilecek  uygulama  zorluklarını, geliştirilecek yöntemlerle kısa sürede aşmak mümkün olacaktır. örneğin  bu parçalamayı yapabilecek makineler geliştirilecektir.
TEMİZ ŞARTLARDA PARÇALAYARAK KURUTMAYI DENEYEBİLİRİZ !...
Ancak  bu  kurutma  yönteminin,  şu  anda  kurutmanın  yapıldığı  ve  temizlik kurallarından  çok  uzak  olan  koşullarda  uygulanmaması gerekir . Parçalanan  biberlerin  şu  anda  uygulandığı  gibi  toprak  üzerine  kesinlikle serilmemesi gerekir. 
Topraktan en az 1 metre yüksekliğe gerilmiş ağ, plastik tel kafes vb. üzerinde kurutmak iyi bir yöntem olabilir. Bu yöntemle kurutma sırasında da, ürünün bir kısmının bile geç kurumasına neden olacak hatalar (kalın serme, bazı  yerlerde  toplanma,  karıştırmama  vb.)  aflatoksin  sorununa  yine  yol açabilecektir.  Zaten  hangi  yöntemle  kurutulursa  kurutulsun,  sürekli  ürünün kontrolünü  elden bırakmamak gerekecektir.
Bu kurutma şekli bazı bölgelerde uygulanmaktadır ve bu bölgelerde üretilen toz ve pul kırmızıbiberlerde aflatoksin sorunu belirgin olarak daha azdır.
TOPRAK ÜZERİNDE KURUTMAYA SON VERMEK ZORUNLUDUR !...
Küçük ölçekli, güneş enerjisinden yararlanabilen basit kurutma sistemleri de, aflatoksin sorununun azaltılmasında etkili olacak sistemlerdir. Bu tip kurutma birimleri, bir çok ülkede kullanılmaktadır.
KÜÇÜK ÖLÇEKLİ, GÜNEŞ ENERJİSİNDEN YARARLANAN BASİT KURUTMA SİSTEMLERİ KURABİLİRİZ!...
Kurutma aşamasında alınacak ciddi önlemler, aflatoksin sorununu önemli  ölçüde azaltacaktır. Ancak; tüm üretim sürecinde özen gösterilmezse, sorunun başka bir aşamada da çıkması işten bile değildir. Bu nedenle tarladan, kırmızı pul ve toz biberin tüketimine kadarki süreçte dikkat edilmesi gereken konular vardır. Bunları biber üretilmesinde rol oynayan iki grup, biber çiftçisi ve pul / toz biber üreticisi yönünden ele almaya çalışacağız.
Çiftçi Yönünden Alınması Gereken önlemler:
Biber yetiştiriciliğinde alışılagelmiş ilkel tarım teknikleri  yerine daha  yeni yöntemlerin uygulanması , ürünün daha sağlıklı, dolayısıyla dış etkenlere karşı daha dirençli  olmasını  sağlayacaktır.  örneğin;  "sırta  ekim"  yönteminin  "kuruma" hastalığını çok azalttığı bilinmektedir.
BİBER TARIMINI İYİLEŞTİRMELİYİZ !...
Zamanında hasat; yani biberler yeterli olgunluğa geldiğinde  hasat etmek; biberin dalında kurumasını ve canlılığını kaybettiği için küf gelişimine uygun hale gelmesini engelleyecektir. Bu nedenle de, her hasat döneminde bütün biberi bir kerede toplamak yerine, birkaç  kez hasat yaparak, dalda kuruma önlenmelidir.
Toprağa ve ürüne uygun gübreleme için Tarım İl Müdürlüğü' nden yardım alınmalıdır.
Kurutma zorunlu olarak alışılagelmiş yöntemle; yerde güneş altında ve parçalamadan yapılıyorsa;
Biberler üzerinde var olan  aflatoksin yapıcı küf; hiç zedelenmemiş tamamen sağlam biberlerde, biberin üzerindeki koruyucu tabakayı aşarak içeriye geçememektedir. Aflatoksinin esas olarak zedelenmiş, yüzeydeki mumsu tabakası hasar görmüş biberlerde oluştuğu kesin olarak görülmüştür. Bu nedenle   hasat   ederken   ve   sergenlere   taşıma   sırasında   biberlerin zedelenmemesine azami özen gösterilmelidir. Bu amaçla, Çukurova' da bir çok üründe uygulandığı gibi, plastik sepetler kullanılabilir.
BİBERLERİN ZEDELENMEMESİNE AZAMİ öZEN GöSTERİLMELİDİR !..
Direkt olarak toprak üzerine değil, temiz bezler veya gergin ağlar üzerine serilmelidir.
Biberler mümkün olabilen en ince şekilde serilmelidir. Kalın serme , kurumayı çok geciktiren bir faktördür.
BİBERLER İNCE TABAKALAR HALİNDE SERİLMELİDİR !...
Yine, aflatoksin oluşmasında biberlerin zedelenmesinin önemi dikkate alınarak,  sergilerde   karıştırma  işleminin  alışıldığı gibi  ayakla  vb.  şekilde yapılmayıp, zedelenmeyi önleyici yöntemler geliştirilmelidir.
Kuruyan  biberler,  sergenlerden  kaldırılmadan  önce,  halende yapılmakta olduğu gibi, kötü görünümlü, küflü biberler ayıklanmalı ve esas önemlisi de bu ayıklanan biberler kesinlikle imha edilmeli,  hayvanlara bile yedirilmemelidir. Bu biberleri satmak, satın almak veya bir şekilde tüketimine neden  olmak,  tüketen  insanların  sağlığıyla  oynamak gibi ciddi bir sorumluluğu getirmektedir.
AFLATOKSİNSİZ ÜRÜN = SAĞLIKLI KUŞAKLAR
Pul ve Toz Kırmızıbiber imalatçıları Yönünden Alınması Gereken önlemler:
Aflatoksinsiz kırmızı toz ve pul biber üretme sorumluluğunda yer alan imalatçılar; aslında imalat sürecinin bir parçası olan "kurutma" işlemini giderek tamamen çiftçinin elinden alacak bir organizasyona gitmelidir.
İMALATÇI, ÇİFTÇİDEN KURU DEĞİL TAZE BİBER ALMALI ve KURUTMAYI KENDİSİ YAPMALIDIR.
İşletmeler hijyenik olmayan görüntülerinden kurtarılıp, bir gıda imalat yerinin sahip olması gereken özelliklere kavuşturulmalıdır.
Sap ve çekirdeğin çıkarılmasını kolaylaştırmak amacıyla yapılan ıslatma işleminin aflatoksin oluşumu yönümden önemli bir risk oluşturduğu yapılan çalışmalarla görülmüştür. Bu aşamanın düzeltilmesi; su oranının, su aktivitesini 0,75' in üstüne çıkarmayacak şekilde ayarlanması ve suyun homojen dağılımının sağlanması zorunludur. Aksi takdirde, kurutma aşamasında aflatoksin düzeyinin azaltılması başarılmış olsa bile, bu aşamada sorun yeniden kendini gösterecektir.
İşlemeye alınacak biberlerde küflü biberler ayıklanmalı ve bu biberler imha   edilmelidirler.  Küflü  olmadığı  halde,  kuruma  vb.  nedenle  görüntüleri bozulmuş biberler ise ayrı olarak öğütülüp aflatoksin analizleri olumlu sonuç alınması durumunda kullanılmalıdır.
İmalatçıların ortak veya tek tek, kendilerine ait bir laboratuar sahibi olmaları ve aflatoksin konusunda oto-kontrol sistemi geliştirmeleri zorunludur. Bu, halk sağlığı yönünden önemli olduğu gibi, işlenen biber partilerini harmanlayarak limitlerin altında aflatoksin içeren mamul madde elde edilmesini sağlayacaktır.
Son olarak da, işlenmiş ürün aflatoksin oluşumuna imkan vermeyecek koşullarda depolanmalı, bu konuda etikete uyarıcı notlar hazırlanmalıdır.
(Alıntıdır)
BD  /  at  November 06, 2021  /  No comments

 Global Bilgiler

Aflatoksin, Aspergillus flavus ve Aspergillus parasiticus tarafından üretilen zehirli ve kanserojen maddelerdir. Karaciğer tarafından M1 tipine ve epoksite metabolize olur.
AFLA + TOKSİN : AFLATOKSİN
Bu madde, bir çok organın yanısıra esas olarak karaciğer üzerinde etkili olmakta ve giderek karaciğer kanserine yol açmaktadır. Bu etki, genetik çalışmalarla son yıllarda kesin olarak kanıtlanmıştır. Ayrıca birçok ülkede yapılan çalışmalar, karaciğer kanserine yakalanan insan sayısı ile, tükettikleri aflatoksinli gıda arasında yakın bir ilişki olduğunu göstermiştir.
AFLATOKSİN= KARACİĞER KANSERİ
İnsan sağlığını bozan bu etkiyi, aflatoksinin gıda maddesi içerisindeki çok düşük miktarları  yapabilmektedir. Ülkemizde gıda maddelerinde bulunmasına izin verilen 5 ppb düzeyi, milyarda 5' in ifadesidir, yani 1 kg' da 5 mikrogram, 1 tonda 5 miligram, 1000 tonda 5 gram anlamına gelmektedir. Avrupa ülkelerinde ise bu sınır 2 ppb' dir.
1 kg gıda maddesinde 1 ppb aflatoksin , 0,000001 gram aflatoksin demektir.
AFLATOKSİN NASIL OLUŞUR?
Bir gıda maddesinde aflatoksinin oluşması için ilk koşul, bu toksini yapan küfün sporlarının gıda maddesine bulaşması; daha önemli ikinci koşul ise, gıdanın kendisinin ve bulunduğu ortamın, bu küf sporlarının çimlenerek çoğalmasını sağlayacak şartlara sahip olmasıdır. Küfün veya sporlarının insan sağlığına çoğu kez herhangi bir olumsuz etkisi olmamasına karşın,  ürettikleri maddelerin bir kısmı zararlıdır ve bu maddelerin birçoğu yüksek sıcaklık  ile ortadan kaybolmamaktadır. Küflerin gelişebildiği her gıda maddesinde aflatoksin veya benzeri başka bir zehirli maddenin meydana gelmesi ihtimali bulunmaktadır.
Bu yüzden, bu küf sporlarının gıda maddesine bulaşması önlenemiyorsa,  aflatoksinin oluşmasını önlemek için, küfün gelişmesini önlemek gerekmektedir.
Aflatoksin yapan küflerin gelişmesi için 25-35 °C sıcaklığa ve %70'in üzerinde nispi neme (veya gıda maddesine 0,70'in üzerinde su aktivitesine)  ihtiyaç vardır.
Küflerin nemli ve sıcak ortamlarda geliştiği herkes tarafından bilinmektedir. Bu açıdan bakıldığında, tarladan yeni hasat edilmiş biber; içerisinde barındırdığı nem oranı  ve  hasat zamanındaki  hava  sıcaklıkları  nedeniyle,  küflerin,  özellikle  de aflatoksin yapan küflerin (Aspergilius flavus ) çoğalabilmesi ve aflatoksin yapabilmesi için ideal bir ortam oluşturmaktadır. Havada ve toprakta her zaman bulunabilen bu küflere ait sporların herhangi bir zamanda biberlerin üzerine bulaşmış olması her zaman mümkündür. Bu bulaşmayı önlemek hemen hemen imkansızdır, bu yüzden esas önemli olan orada bulunan küf sporlarının  gelişmesini sağlayan koşulları ortadan  kaldırmaktır.  Bu  durumda,  ortamı  soğutmak  veya  nemliliği   kaldırmak; küfün remesini, dolayısıyla aflatoksin üretmesini engelleyecektir.
BİBERLERDE AFLATOKSİN OLUŞMASI NASIL öNLENEBİLİR?
Görüldüğü gibi, yukarıda sözü edilenleri biber için düşünürsek ; hasattan sonra aflatoksinin oluşmasını önlemek için yapılabilecek iki şey vardır:
Biberin  neminin küfün gelişmesini fırsat tanımayacak kadar kısa bir sürede düşmesini; başka bir ifadeyle  çok kısa sürede kurumasını sağlamak veya
Biberleri kısa sürede yine küfün gelişmesini önleyecek soğukluktaki (+10oC ) bir ortama almak gerekmektedir.
Bölgedeki kırmızıbiber üretiminin esas olarak kırmızı pul ve toz biber üretmeye yönelik olması nedeniyle ikinci önlemin tercih edilebilmesi mümkün değildir. Bu durumda; kırmızıbiberlerde aflatoksin oluşmasını önlemek veya en aza indirmek için bir tek yol kalmaktadır: Biberleri çok kısa zamanda kurutmak.
Bu hızlı kurutmayı gerçekleştirmenin en köklü ve sorunu tamamen ortadan kaldıracak yolu "modern kurutma fabrikalarının" kurulmasıdır. Ancak bölgede yetiştirilen  kırmızıbiberin  tamamını  kurutabilecek  sayı  ve  kapasitede  kurutma fabrikalarının kısa sürede kurulamayacağı da açıktır. Bu nedenle de, biberin kısa sürede kurumasını sağlayacak başka yöntemler geliştirmek zorunludur:
Biberi  ikiye,  üçe  parçalayıp  çekirdek  evini  çıkartarak  kurutma; normalde 10-15 gün olan kuruma süresini 3-4 güne indirmektedir. Bu yöntemle , birinci günün sonunda nem oranı, artık A.flavus' un gelişemeyeceği bir düzeye düşmektedir.  Bu  nedenle  bu  şekilde  kurutmak  sorunu  önemli  ölçüde azaltabilecektir.  Başlangıçta  büyük  görünebilecek  uygulama  zorluklarını, geliştirilecek yöntemlerle kısa sürede aşmak mümkün olacaktır. örneğin  bu parçalamayı yapabilecek makineler geliştirilecektir.
TEMİZ ŞARTLARDA PARÇALAYARAK KURUTMAYI DENEYEBİLİRİZ !...
Ancak  bu  kurutma  yönteminin,  şu  anda  kurutmanın  yapıldığı  ve  temizlik kurallarından  çok  uzak  olan  koşullarda  uygulanmaması gerekir . Parçalanan  biberlerin  şu  anda  uygulandığı  gibi  toprak  üzerine  kesinlikle serilmemesi gerekir. 
Topraktan en az 1 metre yüksekliğe gerilmiş ağ, plastik tel kafes vb. üzerinde kurutmak iyi bir yöntem olabilir. Bu yöntemle kurutma sırasında da, ürünün bir kısmının bile geç kurumasına neden olacak hatalar (kalın serme, bazı  yerlerde  toplanma,  karıştırmama  vb.)  aflatoksin  sorununa  yine  yol açabilecektir.  Zaten  hangi  yöntemle  kurutulursa  kurutulsun,  sürekli  ürünün kontrolünü  elden bırakmamak gerekecektir.
Bu kurutma şekli bazı bölgelerde uygulanmaktadır ve bu bölgelerde üretilen toz ve pul kırmızıbiberlerde aflatoksin sorunu belirgin olarak daha azdır.
TOPRAK ÜZERİNDE KURUTMAYA SON VERMEK ZORUNLUDUR !...
Küçük ölçekli, güneş enerjisinden yararlanabilen basit kurutma sistemleri de, aflatoksin sorununun azaltılmasında etkili olacak sistemlerdir. Bu tip kurutma birimleri, bir çok ülkede kullanılmaktadır.
KÜÇÜK ÖLÇEKLİ, GÜNEŞ ENERJİSİNDEN YARARLANAN BASİT KURUTMA SİSTEMLERİ KURABİLİRİZ!...
Kurutma aşamasında alınacak ciddi önlemler, aflatoksin sorununu önemli  ölçüde azaltacaktır. Ancak; tüm üretim sürecinde özen gösterilmezse, sorunun başka bir aşamada da çıkması işten bile değildir. Bu nedenle tarladan, kırmızı pul ve toz biberin tüketimine kadarki süreçte dikkat edilmesi gereken konular vardır. Bunları biber üretilmesinde rol oynayan iki grup, biber çiftçisi ve pul / toz biber üreticisi yönünden ele almaya çalışacağız.
Çiftçi Yönünden Alınması Gereken önlemler:
Biber yetiştiriciliğinde alışılagelmiş ilkel tarım teknikleri  yerine daha  yeni yöntemlerin uygulanması , ürünün daha sağlıklı, dolayısıyla dış etkenlere karşı daha dirençli  olmasını  sağlayacaktır.  örneğin;  "sırta  ekim"  yönteminin  "kuruma" hastalığını çok azalttığı bilinmektedir.
BİBER TARIMINI İYİLEŞTİRMELİYİZ !...
Zamanında hasat; yani biberler yeterli olgunluğa geldiğinde  hasat etmek; biberin dalında kurumasını ve canlılığını kaybettiği için küf gelişimine uygun hale gelmesini engelleyecektir. Bu nedenle de, her hasat döneminde bütün biberi bir kerede toplamak yerine, birkaç  kez hasat yaparak, dalda kuruma önlenmelidir.
Toprağa ve ürüne uygun gübreleme için Tarım İl Müdürlüğü' nden yardım alınmalıdır.
Kurutma zorunlu olarak alışılagelmiş yöntemle; yerde güneş altında ve parçalamadan yapılıyorsa;
Biberler üzerinde var olan  aflatoksin yapıcı küf; hiç zedelenmemiş tamamen sağlam biberlerde, biberin üzerindeki koruyucu tabakayı aşarak içeriye geçememektedir. Aflatoksinin esas olarak zedelenmiş, yüzeydeki mumsu tabakası hasar görmüş biberlerde oluştuğu kesin olarak görülmüştür. Bu nedenle   hasat   ederken   ve   sergenlere   taşıma   sırasında   biberlerin zedelenmemesine azami özen gösterilmelidir. Bu amaçla, Çukurova' da bir çok üründe uygulandığı gibi, plastik sepetler kullanılabilir.
BİBERLERİN ZEDELENMEMESİNE AZAMİ öZEN GöSTERİLMELİDİR !..
Direkt olarak toprak üzerine değil, temiz bezler veya gergin ağlar üzerine serilmelidir.
Biberler mümkün olabilen en ince şekilde serilmelidir. Kalın serme , kurumayı çok geciktiren bir faktördür.
BİBERLER İNCE TABAKALAR HALİNDE SERİLMELİDİR !...
Yine, aflatoksin oluşmasında biberlerin zedelenmesinin önemi dikkate alınarak,  sergilerde   karıştırma  işleminin  alışıldığı gibi  ayakla  vb.  şekilde yapılmayıp, zedelenmeyi önleyici yöntemler geliştirilmelidir.
Kuruyan  biberler,  sergenlerden  kaldırılmadan  önce,  halende yapılmakta olduğu gibi, kötü görünümlü, küflü biberler ayıklanmalı ve esas önemlisi de bu ayıklanan biberler kesinlikle imha edilmeli,  hayvanlara bile yedirilmemelidir. Bu biberleri satmak, satın almak veya bir şekilde tüketimine neden  olmak,  tüketen  insanların  sağlığıyla  oynamak gibi ciddi bir sorumluluğu getirmektedir.
AFLATOKSİNSİZ ÜRÜN = SAĞLIKLI KUŞAKLAR
Pul ve Toz Kırmızıbiber imalatçıları Yönünden Alınması Gereken önlemler:
Aflatoksinsiz kırmızı toz ve pul biber üretme sorumluluğunda yer alan imalatçılar; aslında imalat sürecinin bir parçası olan "kurutma" işlemini giderek tamamen çiftçinin elinden alacak bir organizasyona gitmelidir.
İMALATÇI, ÇİFTÇİDEN KURU DEĞİL TAZE BİBER ALMALI ve KURUTMAYI KENDİSİ YAPMALIDIR.
İşletmeler hijyenik olmayan görüntülerinden kurtarılıp, bir gıda imalat yerinin sahip olması gereken özelliklere kavuşturulmalıdır.
Sap ve çekirdeğin çıkarılmasını kolaylaştırmak amacıyla yapılan ıslatma işleminin aflatoksin oluşumu yönümden önemli bir risk oluşturduğu yapılan çalışmalarla görülmüştür. Bu aşamanın düzeltilmesi; su oranının, su aktivitesini 0,75' in üstüne çıkarmayacak şekilde ayarlanması ve suyun homojen dağılımının sağlanması zorunludur. Aksi takdirde, kurutma aşamasında aflatoksin düzeyinin azaltılması başarılmış olsa bile, bu aşamada sorun yeniden kendini gösterecektir.
İşlemeye alınacak biberlerde küflü biberler ayıklanmalı ve bu biberler imha   edilmelidirler.  Küflü  olmadığı  halde,  kuruma  vb.  nedenle  görüntüleri bozulmuş biberler ise ayrı olarak öğütülüp aflatoksin analizleri olumlu sonuç alınması durumunda kullanılmalıdır.
İmalatçıların ortak veya tek tek, kendilerine ait bir laboratuar sahibi olmaları ve aflatoksin konusunda oto-kontrol sistemi geliştirmeleri zorunludur. Bu, halk sağlığı yönünden önemli olduğu gibi, işlenen biber partilerini harmanlayarak limitlerin altında aflatoksin içeren mamul madde elde edilmesini sağlayacaktır.
Son olarak da, işlenmiş ürün aflatoksin oluşumuna imkan vermeyecek koşullarda depolanmalı, bu konuda etikete uyarıcı notlar hazırlanmalıdır.
(Alıntıdır)

AHIR GÜBRESİ

 Global Bilgiler

Gübrelerin toprağa veya doğrudan bitkiye verilmesine gübreleme denir. Organik ve kimyasal olmak üzere ikiye ayrılır. Organik gübreler içinde en çok kullanılan ahır gübresidir. Ahır gübresi genellikle at, inek, koyun, keçi vb. hayvanların katı ve sıvı dışkıları ile yataklık olarak kullanılan sap, saman gibi maddelerden meydana gelen karışımdır.
At ve koyun dışkıları daha az su içerdiği için sıcak (kuru) gübrelerdir. Çürümeleri kolay olup çürüme esnasında yüksek sıcaklık oluştururlar. Daha fazla su içeren sığır gübrelerine ise soğuk gübre denir. Sıcak gübreler soğuk gübrelere göre daha çok bitki besin maddesi içerirler. Ahır gübreleri içinde en kuvvetlisi kümes hayvanlarının (özellikle güvercin) gübreleridir. Bunun için bu gübrelerin daha az kullanılması gerekir. Ayrıca koyun gübresi de sığır gübresine göre daha az kullanılmalıdır.
Hayvanlar yedikleri yemin ancak % 45 inden faydalanabilirler. Yemde bulunan bitki besin maddelerinin yarısından fazlası dışkıyla ahır gübresine geçer. Bu nedenle ahır gübresi içerdiği besin maddelerinden dolayı bitkiler için zengin bir besin maddesidir.
NEDEN AHIR GÜBRESİ?
Ahır gübresinin etkisi kimyasal gübreler gibi tek yönlü değil çok yönlüdür.
—Ahır gübresi bitkilerin gelişmesi için gerekli besin maddelerini sağlar.
—Toprağın su tutma kapasitesi ve geçirgenliğini artırarak havalanmasını sağlar. Su tutma kapasitesinin artması tarıma elverişli toprağın kaybına (erozyon) engel olmaktadır.
—Toprağın kolay tava gelmesini ve toprak işlemeyi kolaylaştırır.
—Toprağın organik madde miktarını artırır.
—Topraktaki mikroorganizma sayısı ve etkinliğini artırarak toprağı daha verimli hale getirir.
AHIR GÜBRESİNİN TOPRAĞA VERİLME ZAMANI, ŞEKLİ VE MİKTARI
Üretim cinsine göre dekara 1-4 ton ahır gübresi verilebilir. Organik maddesi az olan topraklara daha fazla ahır gübresi kullanılmalıdır. Ancak gübrenin olgunlaşmış ve yanmış olmasına dikkat edilmelidir. Yanma sırasında gübre içindeki yabancı ot tohumları ve hastalık etmenleri etkisini kaybeder. Ahır gübresinin değerini korumak ve ahırda temiz ve kuru yatacak yer sağlamak için hayvanların altlarına yeterli miktarda sap, saman gibi yataklık serilmelidir. Yataklık, idrarın akıp gitmesini önleyerek bitki besin maddelerinin tutulmasını da sağlayarak gübrenin yararını artırır.
Kültür bitkileri içinde ahır gübresinden en fazla yararlanan bitkiler sebzeler ve çapa bitkileri iken, tahıllar içinde en fazla çavdar yararlanmaktadır.
Ahır gübresiyle gübreleme, az yağış alan bölgelerde ve ağır bünyeli topraklarda sonbahar, çok yağış alan bölgelerde ve kumlu topraklarda ise ilkbaharda yapılır. Böylece, gübreden yıkanmayla ortaya çıkacak kayıplar azaltılmış olacaktır. Ahır gübresi tarlaya taşınır taşınmaz pullukla toprağa karıştırılmalıdır.
YANMIŞ (ÇÜRÜTÜLMÜŞ) AHIR GÜBRESİ NASIL OLMALIDIR?
Ahır gübresinin bitkiye faydalı olabilmesi için yanmış ve olgunlaşmış olması gerekir. Taze iken toprağa verilen ahır gübresinde karbon / azot oranı yüksek olduğu için bitki bundan faydalanamaz ve bitkide azot noksanlığını ortaya çıkar. Ahır gübresinin yanması ile karbon / azot oranı düşürülmektedir.
Gübre yığınlarından sızarak uzaklaşan suyun koyu renkli olması yıkanmanın en belirgin işaretidir. Gübrenin şerbeti olarak anılan bitkiye yarayışlı besin maddelerini içeren bu sıvının yıkanıp uzaklaşmasına engel olunup, kayıpların asgari düzeye indirilmesi için ahırdan çıkarılan gübre;
—Sert bir zemine serilerek sıkıştırılmalı,
—Gübre yığını yeterli düzeyde nem içermeli,
—Gübre hava şartlarından en az düzeyde etkileneceği bir yerde yapılmalı,
—İmkanlar elverdiğince yığın bozulmadan saklanmalıdır.
Ahırdan çıkan gübreyi düzenli olarak doğrudan tarlaya taşıyıp, toprakla karıştırmak pratik değildir. Bu nedenle ahırdan çıkan gübre sert bir zeminde, hava şartlarından fazla etkilenmeyecek şekilde bir yere yığın yapılır.
Saklama şekillerindeki farklılıktan dolayı ahır gübresi sıcak ve soğuk olmak üzere iki çeşittir. Ahır gübresinin sıkıştırılmadan yığınlar halinde biriktirilmesi ile gübre havalı şartlarda parçalanmakta ve sıcaklık 60 dereceye ulaştığında (yazın bir haftada, kışın 15-20 günde) elde edilen gübreye sıcak gübre denilmektedir. 2-3 gün bu sıcaklıkta tutulan gübrenin, daha sonra sıkıştırılmasıyla yığın içerisinde havasız ortam sağlanmakta ve ısı düşürülmektedir. Bu yöntemle parçalanma hızlı olup, 3 ay gibi bir zamanda gübre tarlaya taşınabilir duruma gelmektedir.
Ahırdan çıkarılan taze gübrenin sıkıştırılarak havasız şartlarda çürütülmesi ile elde edilen gübreye soğuk ahır gübresi denir. Bu yöntemle parçalanma oksijensiz şartlarda olup, sıcaklık 30 dereceyi geçmez. Daha çok sap, saman bakımından fakir, kesif yemle beslenmiş hayvanlardan elde edilen gübreler bu yöntemle çürütülmektedir.
Ahır gübresinde azot kaybını engellemek için kimyasal koruyucular karıştırılarak gübrenin etkisi arttırılabilir. Fosforik, sülfürik ve hidroklorik asit gibi güçlü asitler etkili koruyucu maddelerdir. Fosforik asit, gübrenin fosfor oranını arttırdığından daha avantajlıdır. Güçlü asitlerin kalsiyum tuzlarından olan kalsiyum sülfat, kalsiyum klorür ve kalsiyum nitrat koruyucu madde olarak değer taşır ve gübreyle karıştırılınca azot kaybını önler. Kalsiyum sülfat (jips) içeren Triple Süper fosfat gübresi etkili bir koruyucudur. Bir ton taze gübreye yaklaşık 15 kg kadar karıştırılması yeterlidir.

Ahır gübresinin ülkemizde yakacak olarak (tezek) kullanılması çok yaygındır. Ahır gübresinin toprağa verilmesinin, tezek olarak kullanılmasından çok daha fazla katkı sağladığı unutulmamalıdır. Tezek yapılması zorunlu ise, geride kalan külün tarlaya taşınması fosfor, potasyum, kalsiyum vb. mineral maddelerin toprağa verilmesi açısından yararlı olacaktır.
BD  /  at  November 06, 2021  /  No comments

 Global Bilgiler

Gübrelerin toprağa veya doğrudan bitkiye verilmesine gübreleme denir. Organik ve kimyasal olmak üzere ikiye ayrılır. Organik gübreler içinde en çok kullanılan ahır gübresidir. Ahır gübresi genellikle at, inek, koyun, keçi vb. hayvanların katı ve sıvı dışkıları ile yataklık olarak kullanılan sap, saman gibi maddelerden meydana gelen karışımdır.
At ve koyun dışkıları daha az su içerdiği için sıcak (kuru) gübrelerdir. Çürümeleri kolay olup çürüme esnasında yüksek sıcaklık oluştururlar. Daha fazla su içeren sığır gübrelerine ise soğuk gübre denir. Sıcak gübreler soğuk gübrelere göre daha çok bitki besin maddesi içerirler. Ahır gübreleri içinde en kuvvetlisi kümes hayvanlarının (özellikle güvercin) gübreleridir. Bunun için bu gübrelerin daha az kullanılması gerekir. Ayrıca koyun gübresi de sığır gübresine göre daha az kullanılmalıdır.
Hayvanlar yedikleri yemin ancak % 45 inden faydalanabilirler. Yemde bulunan bitki besin maddelerinin yarısından fazlası dışkıyla ahır gübresine geçer. Bu nedenle ahır gübresi içerdiği besin maddelerinden dolayı bitkiler için zengin bir besin maddesidir.
NEDEN AHIR GÜBRESİ?
Ahır gübresinin etkisi kimyasal gübreler gibi tek yönlü değil çok yönlüdür.
—Ahır gübresi bitkilerin gelişmesi için gerekli besin maddelerini sağlar.
—Toprağın su tutma kapasitesi ve geçirgenliğini artırarak havalanmasını sağlar. Su tutma kapasitesinin artması tarıma elverişli toprağın kaybına (erozyon) engel olmaktadır.
—Toprağın kolay tava gelmesini ve toprak işlemeyi kolaylaştırır.
—Toprağın organik madde miktarını artırır.
—Topraktaki mikroorganizma sayısı ve etkinliğini artırarak toprağı daha verimli hale getirir.
AHIR GÜBRESİNİN TOPRAĞA VERİLME ZAMANI, ŞEKLİ VE MİKTARI
Üretim cinsine göre dekara 1-4 ton ahır gübresi verilebilir. Organik maddesi az olan topraklara daha fazla ahır gübresi kullanılmalıdır. Ancak gübrenin olgunlaşmış ve yanmış olmasına dikkat edilmelidir. Yanma sırasında gübre içindeki yabancı ot tohumları ve hastalık etmenleri etkisini kaybeder. Ahır gübresinin değerini korumak ve ahırda temiz ve kuru yatacak yer sağlamak için hayvanların altlarına yeterli miktarda sap, saman gibi yataklık serilmelidir. Yataklık, idrarın akıp gitmesini önleyerek bitki besin maddelerinin tutulmasını da sağlayarak gübrenin yararını artırır.
Kültür bitkileri içinde ahır gübresinden en fazla yararlanan bitkiler sebzeler ve çapa bitkileri iken, tahıllar içinde en fazla çavdar yararlanmaktadır.
Ahır gübresiyle gübreleme, az yağış alan bölgelerde ve ağır bünyeli topraklarda sonbahar, çok yağış alan bölgelerde ve kumlu topraklarda ise ilkbaharda yapılır. Böylece, gübreden yıkanmayla ortaya çıkacak kayıplar azaltılmış olacaktır. Ahır gübresi tarlaya taşınır taşınmaz pullukla toprağa karıştırılmalıdır.
YANMIŞ (ÇÜRÜTÜLMÜŞ) AHIR GÜBRESİ NASIL OLMALIDIR?
Ahır gübresinin bitkiye faydalı olabilmesi için yanmış ve olgunlaşmış olması gerekir. Taze iken toprağa verilen ahır gübresinde karbon / azot oranı yüksek olduğu için bitki bundan faydalanamaz ve bitkide azot noksanlığını ortaya çıkar. Ahır gübresinin yanması ile karbon / azot oranı düşürülmektedir.
Gübre yığınlarından sızarak uzaklaşan suyun koyu renkli olması yıkanmanın en belirgin işaretidir. Gübrenin şerbeti olarak anılan bitkiye yarayışlı besin maddelerini içeren bu sıvının yıkanıp uzaklaşmasına engel olunup, kayıpların asgari düzeye indirilmesi için ahırdan çıkarılan gübre;
—Sert bir zemine serilerek sıkıştırılmalı,
—Gübre yığını yeterli düzeyde nem içermeli,
—Gübre hava şartlarından en az düzeyde etkileneceği bir yerde yapılmalı,
—İmkanlar elverdiğince yığın bozulmadan saklanmalıdır.
Ahırdan çıkan gübreyi düzenli olarak doğrudan tarlaya taşıyıp, toprakla karıştırmak pratik değildir. Bu nedenle ahırdan çıkan gübre sert bir zeminde, hava şartlarından fazla etkilenmeyecek şekilde bir yere yığın yapılır.
Saklama şekillerindeki farklılıktan dolayı ahır gübresi sıcak ve soğuk olmak üzere iki çeşittir. Ahır gübresinin sıkıştırılmadan yığınlar halinde biriktirilmesi ile gübre havalı şartlarda parçalanmakta ve sıcaklık 60 dereceye ulaştığında (yazın bir haftada, kışın 15-20 günde) elde edilen gübreye sıcak gübre denilmektedir. 2-3 gün bu sıcaklıkta tutulan gübrenin, daha sonra sıkıştırılmasıyla yığın içerisinde havasız ortam sağlanmakta ve ısı düşürülmektedir. Bu yöntemle parçalanma hızlı olup, 3 ay gibi bir zamanda gübre tarlaya taşınabilir duruma gelmektedir.
Ahırdan çıkarılan taze gübrenin sıkıştırılarak havasız şartlarda çürütülmesi ile elde edilen gübreye soğuk ahır gübresi denir. Bu yöntemle parçalanma oksijensiz şartlarda olup, sıcaklık 30 dereceyi geçmez. Daha çok sap, saman bakımından fakir, kesif yemle beslenmiş hayvanlardan elde edilen gübreler bu yöntemle çürütülmektedir.
Ahır gübresinde azot kaybını engellemek için kimyasal koruyucular karıştırılarak gübrenin etkisi arttırılabilir. Fosforik, sülfürik ve hidroklorik asit gibi güçlü asitler etkili koruyucu maddelerdir. Fosforik asit, gübrenin fosfor oranını arttırdığından daha avantajlıdır. Güçlü asitlerin kalsiyum tuzlarından olan kalsiyum sülfat, kalsiyum klorür ve kalsiyum nitrat koruyucu madde olarak değer taşır ve gübreyle karıştırılınca azot kaybını önler. Kalsiyum sülfat (jips) içeren Triple Süper fosfat gübresi etkili bir koruyucudur. Bir ton taze gübreye yaklaşık 15 kg kadar karıştırılması yeterlidir.

Ahır gübresinin ülkemizde yakacak olarak (tezek) kullanılması çok yaygındır. Ahır gübresinin toprağa verilmesinin, tezek olarak kullanılmasından çok daha fazla katkı sağladığı unutulmamalıdır. Tezek yapılması zorunlu ise, geride kalan külün tarlaya taşınması fosfor, potasyum, kalsiyum vb. mineral maddelerin toprağa verilmesi açısından yararlı olacaktır.

ZIRAI DON DOLU EROZYON ÇIĞ DÜŞMESİ SU TAŞKINLARI KURAKLIK HORTUMLAR SİS KUVVETLİ RÜZGAR VE FIRTINA ORMAN YANGINLARI HEYELAN SEL BASKINI YANARDAĞ PATLAMASI DEPREMLER TSUNAMİ TRUF MANTARI KUŞ CENNETİ NEMRUT KRATER GÖLÜ COMBATING DESERTIFICATION

Copyright © 2013 Küresel Isınma-İklim Değişikliği-Çölleşme. WP Theme-junkie converted by Bloggertheme9
Blogger templates. Proudly Powered by Blogger.