Showing posts with label EROZYON. Show all posts
Showing posts with label EROZYON. Show all posts

Sunday, October 31, 2021

SEL NEDİR? TÜRKİYE'DE SELLER

 Global Bilgiler

Sel Nedir?

Sel, bir bölgede toprağı belirli bir süre için tamamen veya kısmen su altında bırakan; ani, büyük ve düzensiz su akıntılarına verilen isimdir. Bir akarsu veya deniz, göl gibi büyük su kitleleri kimi zaman fazlasıyla suyla yüklenir, bunun sonucunda taşarak yatağından çıkar ve "sel" adı verilen bir doğal felakete neden olur.
İnsanlar tarih öncesi çağlardan beri yaşamak için hep nehir kıyılarını ve deniz kenarlarını tercih etmiştirler, çünkü suya yakın olmak demek aynı zamanda kolay ulaşım, daha yumuşak bir iklim ve daha verimli topraklar demektir. Bazı insanlar taşabilecek bu sulara yakın olmasalardı sel bir afet olarak sayılmayacaktı.

Türkiye; %57’si dağlık arazi sınıfına giren yük- sek, engebeli  bir topoğrafyaya  sahip olup, ortalama   yüksekliği  1132  metredir.  Top- lam  alanın  %46’sını %40’tan fazla eğime,
%62,5’tan fazlasını da %15’ten büyük eğime  sahip alanlar teşkil etmektedir. 1000 metrenin  üzerindeki alanlar ülkenin % 56’sını, 0-20 cm derinlikteki toprak- ların alanı toplam alanın  % 40’ını kapsamaktadır.
Türkiye; topoğrafik yapısının yüksek ve engebeli olu- şu, jeolojik yapı ve toprakların erozyona karşı hassasi- yeti, yarı kurak iklim şartlarının karakteristik özellikle- rine sahip olması, şiddetli sağanak yağışlar sebebiyle, erozyon ve sel felaketine oldukça hassas bir yapıda bulunmaktadır.
Topoğrafyanın dağlık  yapıya  sahip  olması, meylin yüksek olması, yağış olarak düşen  suyun hareketini hızlandırmaktadır.  Özellikle çıplak  arazilere  düşen yağışlar, toprağa  infiltrasyonu sağlanamadığından yüzey  akışı olarak  kendini  göstermektedir.  Ayrıca arazilere düşen yağışların yüzey akışı haline geçmesi toprak  erozyonunu  hızlandırmakta,  verimli toprak- ların ve organik maddelerin  göl, gölet, baraj, liman ve denizlere taşınmalarına sebep olmaktadır. Taşınan verimli topraklar  ve diğer  malzemeler  kanalları, su yapılarını ve drenaj  sistemlerini tıkayarak;  göl,  gö- let, baraj ve limanlarda birikerek bu yapıların faydalı ekonomik ömrünü  azaltmaktadır. Dere ve ırmak ke- narlarında taşkınların meydana gelmesiyle ekili-dikili
Türkiye ve yakın civarındaki bölgenin  genel coğrafi şartları yönüyle; Fırat, Dicle, Aras ve Çoruh gibi akar- su havzalarında menbada yer almanın avantajlarını, Asi ve Trakya bölgesi  havzalarında  ise akış aşağıda bulunmanın dezavantajlarını taşıdığı görülmektedir. Türkiye’deki coğrafi bölgelerimizde  değişik zaman- larda pek çok kişinin çeşitli şekillerde zarar gördüğü birçok sel ve taşkın hadisesine  rastlamak mümkün- dür. Misal olarak; 1998 Trabzon-Beşköy selinde 60 kişi hayatını kaybetmiş ve 1000 kişi selden etkilenmiştir.
1995  yılında Ankara, İstanbul  ve  Senirkent  sel ve taşkınlarında 74 kişi hayatını kaybetmiş, 46 kişi yara- lanmış, 2000 kişi evsiz kalmış, 10 000 kişi etkilenerek
65 milyon dolar zarar meydana gelmiştir. 2009 yılında İstanbul’da Ayamama deresinde  meydana  gelen sel felaketinde 31 vatandaşımız, 2012 yılında Samsun’da meydana  gelen  sel felaketinde  de 11 vatandaşımız hayatını  kaybetmiştir, Adıyaman, Gaziantep, Şanlı- urfa, Sinop, Balıkesir, Çanakkale illerinde can ve mal kaybına sebep olan sel ve taşkın hadiseleri yaşanmış- tır.
Türkiye’de  2000-2012  yılları arasında   gerçekleşen
484 sel ve taşkınlarda  229 kişi hayatını  kaybetmiş, toplam 308.894 hektar alan sellerden etkilenmiştir.


Kaynak:Yukarı Havza Sel Kontrolü Eylem Planı
BD  /  at  October 31, 2021  /  No comments

 Global Bilgiler

Sel Nedir?

Sel, bir bölgede toprağı belirli bir süre için tamamen veya kısmen su altında bırakan; ani, büyük ve düzensiz su akıntılarına verilen isimdir. Bir akarsu veya deniz, göl gibi büyük su kitleleri kimi zaman fazlasıyla suyla yüklenir, bunun sonucunda taşarak yatağından çıkar ve "sel" adı verilen bir doğal felakete neden olur.
İnsanlar tarih öncesi çağlardan beri yaşamak için hep nehir kıyılarını ve deniz kenarlarını tercih etmiştirler, çünkü suya yakın olmak demek aynı zamanda kolay ulaşım, daha yumuşak bir iklim ve daha verimli topraklar demektir. Bazı insanlar taşabilecek bu sulara yakın olmasalardı sel bir afet olarak sayılmayacaktı.

Türkiye; %57’si dağlık arazi sınıfına giren yük- sek, engebeli  bir topoğrafyaya  sahip olup, ortalama   yüksekliği  1132  metredir.  Top- lam  alanın  %46’sını %40’tan fazla eğime,
%62,5’tan fazlasını da %15’ten büyük eğime  sahip alanlar teşkil etmektedir. 1000 metrenin  üzerindeki alanlar ülkenin % 56’sını, 0-20 cm derinlikteki toprak- ların alanı toplam alanın  % 40’ını kapsamaktadır.
Türkiye; topoğrafik yapısının yüksek ve engebeli olu- şu, jeolojik yapı ve toprakların erozyona karşı hassasi- yeti, yarı kurak iklim şartlarının karakteristik özellikle- rine sahip olması, şiddetli sağanak yağışlar sebebiyle, erozyon ve sel felaketine oldukça hassas bir yapıda bulunmaktadır.
Topoğrafyanın dağlık  yapıya  sahip  olması, meylin yüksek olması, yağış olarak düşen  suyun hareketini hızlandırmaktadır.  Özellikle çıplak  arazilere  düşen yağışlar, toprağa  infiltrasyonu sağlanamadığından yüzey  akışı olarak  kendini  göstermektedir.  Ayrıca arazilere düşen yağışların yüzey akışı haline geçmesi toprak  erozyonunu  hızlandırmakta,  verimli toprak- ların ve organik maddelerin  göl, gölet, baraj, liman ve denizlere taşınmalarına sebep olmaktadır. Taşınan verimli topraklar  ve diğer  malzemeler  kanalları, su yapılarını ve drenaj  sistemlerini tıkayarak;  göl,  gö- let, baraj ve limanlarda birikerek bu yapıların faydalı ekonomik ömrünü  azaltmaktadır. Dere ve ırmak ke- narlarında taşkınların meydana gelmesiyle ekili-dikili
Türkiye ve yakın civarındaki bölgenin  genel coğrafi şartları yönüyle; Fırat, Dicle, Aras ve Çoruh gibi akar- su havzalarında menbada yer almanın avantajlarını, Asi ve Trakya bölgesi  havzalarında  ise akış aşağıda bulunmanın dezavantajlarını taşıdığı görülmektedir. Türkiye’deki coğrafi bölgelerimizde  değişik zaman- larda pek çok kişinin çeşitli şekillerde zarar gördüğü birçok sel ve taşkın hadisesine  rastlamak mümkün- dür. Misal olarak; 1998 Trabzon-Beşköy selinde 60 kişi hayatını kaybetmiş ve 1000 kişi selden etkilenmiştir.
1995  yılında Ankara, İstanbul  ve  Senirkent  sel ve taşkınlarında 74 kişi hayatını kaybetmiş, 46 kişi yara- lanmış, 2000 kişi evsiz kalmış, 10 000 kişi etkilenerek
65 milyon dolar zarar meydana gelmiştir. 2009 yılında İstanbul’da Ayamama deresinde  meydana  gelen sel felaketinde 31 vatandaşımız, 2012 yılında Samsun’da meydana  gelen  sel felaketinde  de 11 vatandaşımız hayatını  kaybetmiştir, Adıyaman, Gaziantep, Şanlı- urfa, Sinop, Balıkesir, Çanakkale illerinde can ve mal kaybına sebep olan sel ve taşkın hadiseleri yaşanmış- tır.
Türkiye’de  2000-2012  yılları arasında   gerçekleşen
484 sel ve taşkınlarda  229 kişi hayatını  kaybetmiş, toplam 308.894 hektar alan sellerden etkilenmiştir.


Kaynak:Yukarı Havza Sel Kontrolü Eylem Planı

Sel Oluşumunda Etkili Olan Unsurlar

 

İklim
Türkiye, coğrafi konumu  sebebiyle değişik özellikle- re sahip bir ülkedir. Ağırlıklı olarak sıcaklık ve yağış ekstremlerinin  görüldüğü yarı kurak bir iklim tipine sahiptir. Türkiye’nin üç tarafının denizlerle çevrili olması,  yüksek  sıradağların  kıyılar boyunca   uzanışı, ani yükselti değişiklikleri ve kıyıya olan uzaklık, iklim özelliklerinin  kısa  mesafelerde   farklılaşmasına  sebep olmaktadır. Ülkemizin yağış dağılımı 250 mm ile
2.250 mm arasında değişiklik göstermekte ortalama yağışı 643 mm olup, yaklaşık %65’in de kurak ve yarıkurak iklim şartları hüküm  sürmektedir. Yağışların genelde yetersizliği yanında, mevsimlere göre dağılımıda düzensizdir.
Bilindiği gibi yağış ve sıcaklık, yüzey suları üzerinde doğrudan etkili olan unsurlardır. Bir yerin yağış özelliklerini yıllık toplam  yağış miktarı, yağışın aylara ve mevsimlere dağılışı, cinsi ve şiddeti belirlemektedir.
Ancak beklenen zamanda, yerde ve miktardaki yağış dışında meydana  gelen  ani ve uzun süreli sağanak yağışlar, kısa zamanda büyük su kütlesinin, yamaçlar ve/veya akarsu yatakları boyunca, kontrolsüz biçim- de akışa geçmesi  ile akarsu yataklarında taşkına ve yamaçlarda sele sebep olmaktadır.
Sıcaklıkta meydana  gelen  ani yükselmeler, özellikle ilkbahar döneminde bir yandan  buharlaşmanın art- masına, bir yandan da kar ve buz erimelerine sebep olur. Böylece, kısa zamanda  ortaya  çıkan büyük su kütleleri, ani sellerin meydana  gelmesinde önemli bir etkendir. Bu bakımdan  yağış ve sıcaklık değerlerindeki ani ve olağan dışı artışlar sel oluşumuna yol açan hadiselerin başında gelmektedir.
Jeolojik Yapı ve Toprak Özellikleri
Bir havzadaki kayaçların cinsleri, geçirgenlik ve aşınmaya karşı gösterdikleri  dirençler ile havzanın  şekli, yüksekliği ve eğim özellikleri, dağların uzanışı ve bakı özellikleri, drenaj şartları gibi daha birçok özellik, sele karşı hassasiyetin artmasına veya azalmasına sebep olur. Gözenekleri dolayısıyla geçirgenliği fazla olan kayaçların bulunduğu yerlerde sızmanın fazlaca meydana  gelmesi, yüzeysel akışın azalmasına, dolayısıyla sel şiddetinin ve riskinin de azalmasına vesile olur. Geçirimsiz kayaçların olduğu yerlerde ise, yağışlardan ve kar erimelerinden  kaynaklanan suların çok büyük bir kısmı yüzeysel akışa geçeceği için sel vakası daha sık ve şiddetli görülür.
Toprağın bünyesi  ve  yapısına  bağlı  olan  sızdırma kapasitesi de sel hadisesi bakımından  büyük önem taşır. Gözenekliliği fazla, organik madde bakımından zengin toprakların sızdırma kapasitesi yüksektir. Sızma, toprak  doygun  hale gelene  kadar devam  eder. Bundan sonra yağışlardan kaynaklanan sular yüzeysel akışa geçer ve sel hadisesi meydana  gelir. Sızma kapasitesinden az olan yağışlar, yüzeysel akışa geçemez. Ayrıca, yağıştan önceki toprak neminin yüksek
olması toprağın emme kabiliyetini azaltarak yüzeysel akışı hızlandırmaktadır. Buna mukabil toprak  neminin azaldığı yerlerde, sızma artar, sel riski daha azalır.
Havzanın sahip olduğu morfolojik yapı, sel oluşumuna farklı şekilde tesir etmektedir. Havzanın uzunluğuna bir şekli varsa, yan kolların taşıdığı fazla sular farklı zamanlarda  havza  tabanına ulaşacağı  için akımda ani yükselmeler daha az meydana gelir ve sel riski az olur. Buna mukabil dairemsi şekle sahip havzalarda yan kolların hemen  hemen  aynı zamanda  havza tabanına ulaşması, sel riskini artırmaktadır.
Eğimi fazla yamaçlara  sahip  bir havzada,  ani sağanaklar ve ani kar erimelerinin ardından yüzeysel akı- şa geçen  su miktarı artar. Akımda hızla yükselmeler olur ve yamaçları kaplayarak akan sular seli meydana getirir. Yamaç eğimi az olan su toplama havzalarında, suların akış hızı azalmakta, uygun zeminli alanlarda sızma daha çok gerçekleşmekte ve buharlaşma daha çok olmaktadır. Böyle alanlarda  akım yavaş  yavaş yükseldiği için sel oluşma  riski diğerlerine  nispetle daha azalmaktadır.
Dağların nemli rüzgârlara açık yamacı diğer yamacına göre daha fazla yağış alır. Bu bakımdan  yamaç yönü; sel hadisesinin meydana  gelmesi açısından önemli bir unsur olarak karşımıza çıkar.
Bitki Örtüsü
Bitki örtüsü yönünden zengin olan yerlerde, özellikle ormanlarla kaplı alanlarda toprak, daha gözeneklidir. Bu topraklar organik madde yönünden zengindir. Organik madde, ağaç dalları ve yaprakları, yağışın toprağa ani inişini engeller. Bitki gövdeleri ise, yüzeysel akışın hızını azaltır. Dolayısıyla sızma oranı artmakta ve sel riski azalmaktadır. Buna karşılık bitki örtüsü yönünden fakir olan yerlerde özellikle sağanak yağışların hemen ardından sellere daha sık rastlanmaktadır.
Ormanlar toprağın  su tutma  kapasitesini artırır. Ormanların suyu tutma üzerindeki tesirleri; kök ve gövdeleriyle ve yapraklarıyla farklı şekillerde olmaktadır.
Orman ağaçları, toprakla temas ettiği yerde kalın kök boğazı geliştirir. Ağacın en büyük çapa sahip olduğu bu bölgesinde, yamaç eğimi yönünde  aşağı doğru yüzeysel akışla gelen yağış sularının akış hızı mekanik engelleme ile azaltılır. Böylece suların hem sürükleyici gücü azalır, hem de toprağa  sızan miktarı artar.
şınca, toprak sünger  gibi gözenekli ve yumuşak bir nitelik kazanır. Böyle bir toprak, yağış sularını emerek suyu depolar ve yüzeysel akışla suyun akıp gitmesini önler veya oluşabilecek  yüzeysel akışın debisini ve hızını düşürür.
Yüzeyden akan yağış sularının akış hızı ve miktarıyla, toprak taşınması arasında doğru  orantılı bir ilişki bulunmaktadır. Bu yüzden ormanların yüzeysel akış hızını ve miktarını azaltması, toprak  kayıplarının da azaltması anlamına gelmektedir.
Havzaya düşen  yağıştan  sızma, buharlaşma  vb. kayıplar çıktıktan sonra  geriye kalan, yerçekimi tesiri ile arazinin eğimine  uyarak havzanın yüksek noktalarından alçak noktalarına doğru hareket eden  suya “yüzeysel  akış” denir. Yağış alanının orman, çıplak alan, mera ve yerleşim yeri olmasına göre yüzeysel akışa tesir etmekte olup, bunlara göre yüzeysel akış katsayıları tespit edilmiştir.
Hidroloji
Akarsularımız büyüklük sırasına göre; ırmak (nehir), çay ve dere gibi isimlerle ifade edilirler.
Akarsularımızın uzunlukları genellikle fazla değildir. Fırat, Dicle ve Kızılırmak nehirleri dışında akarsularımızın boyları genellikle kısadır. Türkiye’de  akarsu uzunluklarının fazla olmamasında,  Anadolu’nun bir yarımada  olmasının  büyük  bir tesiri vardır. Ayrıca Kuzey ve Güney Anadolu’daki sıradağların uzanış biçimlerinin de bunda  tesiri vardır. Çünkü kıyıya paralel uzanan dağlarla kıyı arasındaki mesafe fazla değildir. Dolayısıyla bu dağlardan  kaynaklanan ve denize ulaşan akarsuların boyları da kısadır.
Ülkemizde dağlık alanların ve dik yamaçların fazla olması sebebiyle akarsularımız genellikle hızlı akarlar. Özellikle Kuzey ve Güney Anadolu’daki sıradağların denize  bakan  yamaçlarındaki  kısa boylu akarsular, dağların dik yamaçlarından hızla akarlar.
Türkiye’deki akarsular; uzunlukları, havzalarının yüz ölçümü akıttıkları su miktarı ve su miktarının yıl içinde gösterdiği  değişlik bakımından  farklılıklar gösterir. Bunun başlıca sebebi, ülkemizin çeşitli yörelerin- de farklı iklim özelliklerinin tesirli olmasıdır.
Akarsularımızın pek çoğu  ülke sınırları içinden  doğup  yine ülke topraklarından  denize  ulaşmaktadır. Irmaklarımızın bir kısmı ise yer yer komşularımızla sınır oluşturmaktadır. Örneğin; Meriç, Yunanistan’la Aras ise Ermenistan ve Nahçivan’la sınırlarımızın bir kısmını oluşturmaktadır.
Başta büyükleri olmak üzere, akarsularımızın pek çoğu denizlere ulaşmaktadır. Ancak bazı küçük akar- sular; Van Gölü, Tuz Gölü, Göller yöresindeki göllere ve Hazar Gölü’ne ulaşmaktadır.
Bitki örtüsü  ile yüzeysel akış arasındaki akış değerlerini gösteren aşağıdaki hidrografta, çıplak alandaki debinin yüksek olduğu görülmektedir.

İnsan Tesirleri

İnsanların teknolojik, sosyo-ekonomik ve kültürel etkinliklerinin selin afete dönüşmesinde ve kendisine zarar verebilecek hale gelmesi üzerinde çok önemli rolü vardır. İnsanların çeşitli faaliyetleri için sele  hassas alanları tercih etmeleri, selin afete dönüşmesi yönünde tesirli olmaktadır. Üst havzalarda yapılan yerleşmeler, yanlış arazi kullanımları, mera alanlarının plansız ve yoğun kullanılması, havzada yüzeysel  Akışa geçen su miktarını artırarak sel ve taşkınların  oluşmasına sebep olmaktadır. Yanlış yerleşim merkezleri, dere yataklarına yapılan binalar, tesisler can ve mal kaybını artıran sebeplerdendir. 
BD  /  at  October 31, 2021  /  No comments

 

İklim
Türkiye, coğrafi konumu  sebebiyle değişik özellikle- re sahip bir ülkedir. Ağırlıklı olarak sıcaklık ve yağış ekstremlerinin  görüldüğü yarı kurak bir iklim tipine sahiptir. Türkiye’nin üç tarafının denizlerle çevrili olması,  yüksek  sıradağların  kıyılar boyunca   uzanışı, ani yükselti değişiklikleri ve kıyıya olan uzaklık, iklim özelliklerinin  kısa  mesafelerde   farklılaşmasına  sebep olmaktadır. Ülkemizin yağış dağılımı 250 mm ile
2.250 mm arasında değişiklik göstermekte ortalama yağışı 643 mm olup, yaklaşık %65’in de kurak ve yarıkurak iklim şartları hüküm  sürmektedir. Yağışların genelde yetersizliği yanında, mevsimlere göre dağılımıda düzensizdir.
Bilindiği gibi yağış ve sıcaklık, yüzey suları üzerinde doğrudan etkili olan unsurlardır. Bir yerin yağış özelliklerini yıllık toplam  yağış miktarı, yağışın aylara ve mevsimlere dağılışı, cinsi ve şiddeti belirlemektedir.
Ancak beklenen zamanda, yerde ve miktardaki yağış dışında meydana  gelen  ani ve uzun süreli sağanak yağışlar, kısa zamanda büyük su kütlesinin, yamaçlar ve/veya akarsu yatakları boyunca, kontrolsüz biçim- de akışa geçmesi  ile akarsu yataklarında taşkına ve yamaçlarda sele sebep olmaktadır.
Sıcaklıkta meydana  gelen  ani yükselmeler, özellikle ilkbahar döneminde bir yandan  buharlaşmanın art- masına, bir yandan da kar ve buz erimelerine sebep olur. Böylece, kısa zamanda  ortaya  çıkan büyük su kütleleri, ani sellerin meydana  gelmesinde önemli bir etkendir. Bu bakımdan  yağış ve sıcaklık değerlerindeki ani ve olağan dışı artışlar sel oluşumuna yol açan hadiselerin başında gelmektedir.
Jeolojik Yapı ve Toprak Özellikleri
Bir havzadaki kayaçların cinsleri, geçirgenlik ve aşınmaya karşı gösterdikleri  dirençler ile havzanın  şekli, yüksekliği ve eğim özellikleri, dağların uzanışı ve bakı özellikleri, drenaj şartları gibi daha birçok özellik, sele karşı hassasiyetin artmasına veya azalmasına sebep olur. Gözenekleri dolayısıyla geçirgenliği fazla olan kayaçların bulunduğu yerlerde sızmanın fazlaca meydana  gelmesi, yüzeysel akışın azalmasına, dolayısıyla sel şiddetinin ve riskinin de azalmasına vesile olur. Geçirimsiz kayaçların olduğu yerlerde ise, yağışlardan ve kar erimelerinden  kaynaklanan suların çok büyük bir kısmı yüzeysel akışa geçeceği için sel vakası daha sık ve şiddetli görülür.
Toprağın bünyesi  ve  yapısına  bağlı  olan  sızdırma kapasitesi de sel hadisesi bakımından  büyük önem taşır. Gözenekliliği fazla, organik madde bakımından zengin toprakların sızdırma kapasitesi yüksektir. Sızma, toprak  doygun  hale gelene  kadar devam  eder. Bundan sonra yağışlardan kaynaklanan sular yüzeysel akışa geçer ve sel hadisesi meydana  gelir. Sızma kapasitesinden az olan yağışlar, yüzeysel akışa geçemez. Ayrıca, yağıştan önceki toprak neminin yüksek
olması toprağın emme kabiliyetini azaltarak yüzeysel akışı hızlandırmaktadır. Buna mukabil toprak  neminin azaldığı yerlerde, sızma artar, sel riski daha azalır.
Havzanın sahip olduğu morfolojik yapı, sel oluşumuna farklı şekilde tesir etmektedir. Havzanın uzunluğuna bir şekli varsa, yan kolların taşıdığı fazla sular farklı zamanlarda  havza  tabanına ulaşacağı  için akımda ani yükselmeler daha az meydana gelir ve sel riski az olur. Buna mukabil dairemsi şekle sahip havzalarda yan kolların hemen  hemen  aynı zamanda  havza tabanına ulaşması, sel riskini artırmaktadır.
Eğimi fazla yamaçlara  sahip  bir havzada,  ani sağanaklar ve ani kar erimelerinin ardından yüzeysel akı- şa geçen  su miktarı artar. Akımda hızla yükselmeler olur ve yamaçları kaplayarak akan sular seli meydana getirir. Yamaç eğimi az olan su toplama havzalarında, suların akış hızı azalmakta, uygun zeminli alanlarda sızma daha çok gerçekleşmekte ve buharlaşma daha çok olmaktadır. Böyle alanlarda  akım yavaş  yavaş yükseldiği için sel oluşma  riski diğerlerine  nispetle daha azalmaktadır.
Dağların nemli rüzgârlara açık yamacı diğer yamacına göre daha fazla yağış alır. Bu bakımdan  yamaç yönü; sel hadisesinin meydana  gelmesi açısından önemli bir unsur olarak karşımıza çıkar.
Bitki Örtüsü
Bitki örtüsü yönünden zengin olan yerlerde, özellikle ormanlarla kaplı alanlarda toprak, daha gözeneklidir. Bu topraklar organik madde yönünden zengindir. Organik madde, ağaç dalları ve yaprakları, yağışın toprağa ani inişini engeller. Bitki gövdeleri ise, yüzeysel akışın hızını azaltır. Dolayısıyla sızma oranı artmakta ve sel riski azalmaktadır. Buna karşılık bitki örtüsü yönünden fakir olan yerlerde özellikle sağanak yağışların hemen ardından sellere daha sık rastlanmaktadır.
Ormanlar toprağın  su tutma  kapasitesini artırır. Ormanların suyu tutma üzerindeki tesirleri; kök ve gövdeleriyle ve yapraklarıyla farklı şekillerde olmaktadır.
Orman ağaçları, toprakla temas ettiği yerde kalın kök boğazı geliştirir. Ağacın en büyük çapa sahip olduğu bu bölgesinde, yamaç eğimi yönünde  aşağı doğru yüzeysel akışla gelen yağış sularının akış hızı mekanik engelleme ile azaltılır. Böylece suların hem sürükleyici gücü azalır, hem de toprağa  sızan miktarı artar.
şınca, toprak sünger  gibi gözenekli ve yumuşak bir nitelik kazanır. Böyle bir toprak, yağış sularını emerek suyu depolar ve yüzeysel akışla suyun akıp gitmesini önler veya oluşabilecek  yüzeysel akışın debisini ve hızını düşürür.
Yüzeyden akan yağış sularının akış hızı ve miktarıyla, toprak taşınması arasında doğru  orantılı bir ilişki bulunmaktadır. Bu yüzden ormanların yüzeysel akış hızını ve miktarını azaltması, toprak  kayıplarının da azaltması anlamına gelmektedir.
Havzaya düşen  yağıştan  sızma, buharlaşma  vb. kayıplar çıktıktan sonra  geriye kalan, yerçekimi tesiri ile arazinin eğimine  uyarak havzanın yüksek noktalarından alçak noktalarına doğru hareket eden  suya “yüzeysel  akış” denir. Yağış alanının orman, çıplak alan, mera ve yerleşim yeri olmasına göre yüzeysel akışa tesir etmekte olup, bunlara göre yüzeysel akış katsayıları tespit edilmiştir.
Hidroloji
Akarsularımız büyüklük sırasına göre; ırmak (nehir), çay ve dere gibi isimlerle ifade edilirler.
Akarsularımızın uzunlukları genellikle fazla değildir. Fırat, Dicle ve Kızılırmak nehirleri dışında akarsularımızın boyları genellikle kısadır. Türkiye’de  akarsu uzunluklarının fazla olmamasında,  Anadolu’nun bir yarımada  olmasının  büyük  bir tesiri vardır. Ayrıca Kuzey ve Güney Anadolu’daki sıradağların uzanış biçimlerinin de bunda  tesiri vardır. Çünkü kıyıya paralel uzanan dağlarla kıyı arasındaki mesafe fazla değildir. Dolayısıyla bu dağlardan  kaynaklanan ve denize ulaşan akarsuların boyları da kısadır.
Ülkemizde dağlık alanların ve dik yamaçların fazla olması sebebiyle akarsularımız genellikle hızlı akarlar. Özellikle Kuzey ve Güney Anadolu’daki sıradağların denize  bakan  yamaçlarındaki  kısa boylu akarsular, dağların dik yamaçlarından hızla akarlar.
Türkiye’deki akarsular; uzunlukları, havzalarının yüz ölçümü akıttıkları su miktarı ve su miktarının yıl içinde gösterdiği  değişlik bakımından  farklılıklar gösterir. Bunun başlıca sebebi, ülkemizin çeşitli yörelerin- de farklı iklim özelliklerinin tesirli olmasıdır.
Akarsularımızın pek çoğu  ülke sınırları içinden  doğup  yine ülke topraklarından  denize  ulaşmaktadır. Irmaklarımızın bir kısmı ise yer yer komşularımızla sınır oluşturmaktadır. Örneğin; Meriç, Yunanistan’la Aras ise Ermenistan ve Nahçivan’la sınırlarımızın bir kısmını oluşturmaktadır.
Başta büyükleri olmak üzere, akarsularımızın pek çoğu denizlere ulaşmaktadır. Ancak bazı küçük akar- sular; Van Gölü, Tuz Gölü, Göller yöresindeki göllere ve Hazar Gölü’ne ulaşmaktadır.
Bitki örtüsü  ile yüzeysel akış arasındaki akış değerlerini gösteren aşağıdaki hidrografta, çıplak alandaki debinin yüksek olduğu görülmektedir.

İnsan Tesirleri

İnsanların teknolojik, sosyo-ekonomik ve kültürel etkinliklerinin selin afete dönüşmesinde ve kendisine zarar verebilecek hale gelmesi üzerinde çok önemli rolü vardır. İnsanların çeşitli faaliyetleri için sele  hassas alanları tercih etmeleri, selin afete dönüşmesi yönünde tesirli olmaktadır. Üst havzalarda yapılan yerleşmeler, yanlış arazi kullanımları, mera alanlarının plansız ve yoğun kullanılması, havzada yüzeysel  Akışa geçen su miktarını artırarak sel ve taşkınların  oluşmasına sebep olmaktadır. Yanlış yerleşim merkezleri, dere yataklarına yapılan binalar, tesisler can ve mal kaybını artıran sebeplerdendir. 

Erozyon

BD  /  at  October 31, 2021  /  No comments

Posted in: Read Complete Article»

RÜZGÂR EROZYONUNDAN ETKİLENEN ALANLAR

 selim şahin

Rüzgâr, ince toprak parçacılarını, bitki besin elementlerini taşıyarak toprağın verim gücünü düşürür. Toprağa ve ürüne verdiği zararın yanında çeşitli yapılara ve tesislere de zarar verir. Toz fırtınaları havayı kirletir. Tarlalardan almış olduğu tozları, ince toprak tanelerini ve çeşitli mikropları taşımak suretiyle insanlarda sağlık problemlerine neden olur.
Tarımsal ürünün baş düşmanı rüzgârdır ve onunla mutlaka savaşılmalıdır. Rüzgârın zararlı etkilerini, bitkinin büyümesi esnasında toprağın hızla kurumasında aramalıdır. Saniyede   3 metre üzerinde esen şiddetli rüzgârlar, buharlaşmayı artırdığı için zararlıdır. Bu esnada bitkiler gözeneklerini kapatırlar ve böylece asimilasyon olayı da meydana gelmez.
Şiddetli rüzgârlar bitkilerde sarsılmalara sebep olurlar. Bu esnadaki zararlar mekaniktir. Bitkilerin dokuları, bu sarsıntılardan zarar görür. Böylece kuvvetli rüzgârlar bitkinin büyüme gücünün azalmasına topraktaki suyun buharlaşmasına ve sonunda bitkinin ölmesine sebep olurlar. Toprakta buharlaşmanın azaltılması, kar ve yağmur suyunun toprakta depolanması, rüzgâr koruma tesisleri ile mümkündür.
Deneyler göstermiştir ki rüzgâr koruması altındaki patates tarlalarında toprak rutubeti %14- 43 oranında, korumasız tarlalardan daha yüksektir. Bu durumda bitkiler toprakta depo edilen suyu, özellikle yaz sıcağında büyüme için kullanmakta ve bitki yaz kuraklığını kolayca atlatabilmektedir. Öyle ki bitkiler bu zaman esnasında büyümeyi durdurmamaktadırlar.
Bitkiler fotosentez için karbondioksite ihtiyaçları vardır. Bitkiler bunu, havadan absorve ederler. Karbondioksit miktarı mevcut organik bitkilerin çürümesinden ve humusun toprakta yanmasından dolayı toprağa yakın yerlerde daha yüksektir. Şayet rüzgâr, karbondioksiti topraktan uzaklaştırırsa, bitkinin fotosentez için karbondioksit alımı azalır. Böylece assimilasyon yavaşlar ve bitki büyümesi engellenmiş olur.
Su bitki hayatını etkiler. Toprakta su minimum sınırından aşağıya düşünce bitkinin yetişmesi güçleşir. Güneş altındaki toprakta su buharlaşır. Isınmış bulunan hava tabakaları topraktan ayrılır, yükselir ve topraktan çıkmış bulunan su buharını da birlikte götürür.
rüzgar erozyonuToprağın buharlaşmasında yatay hava hareketi, dikey hava hareketinden çok daha fazla tesirlidir. Rüzgâr, normal şartlarda toprak üzerindeki su buharı ile zengin havayı, bütün vejetasyon mevsimi boyunca gece ve gündüz, her sıcaklık derecesinde ve her estiğinde götürür. Buharlaşma rüzgârın şiddeti ile artar. Buharlaşan su miktarı rüzgâr hızının karekökü ile orantılıdır. Mesela, rüzgâr hızı 4 m/sn ise, buharlaşan su miktarı 2 kg/m2/gündür, rüzgâr hızı 16 m/sn ise, buharlaşan su miktarı 4 kg/m2/gündür.
İşte kuvvetli rüzgarlar bitkinin büyümesini bu şekilde engellemektedir. Hâlbuki rüzgâr koruma tesisleri, mahsulün yetiştiği tarlanın hava ve toprak şartlarını bitki lehine faydalı olacak şekilde etkiler ve obtimal büyüme şartlarını meydana getirir.
Toprakta rutubetin muhafaza edilmesi ve bitkilere ihtiyacı olan suyun verilmesi yönünden yağmurlama tesisleri de önemlidir. Rüzgâr korumalı tarlalarda yağmurlama tesislerinin kullanılması halinde, su masrafları daha düşüktür. Ayrıca, hava ortamının rüzgâr şeritleriyle düzeltilmiş olmasından dolayı da yağmurlama şeklindeki sulama bitkilere daha faydalı etki yapabilmektedir.
Köylerde hayvanlar yazın meraya çıkartılırlar. Rüzgar korumalı orman içi meralar hayvanların sıhhatini ve verim gücünü olumlu şekilde etkiler. Çünkü günün en sıcak saatlerinde meradaki hayvanlar, mevcut ağaçların altında geviş getirmek suretiyle dinlenirler. İspat edilmiştir ki hayvanların gölgede dinlenmesi süt verimini artırır. Hatta böyle yerlerdeki meralarda ve çayırlarda ot verimi yüksek ve otun besleyici değeri de fazladır. Bu sebepten dolayı orman içi meralarda ve rüzgar şeritli orman dışı meralarda sığır yetiştiriciliği ekonomik bir işletme şeklidir.
Korumasız orman dışı mera sahalarına, genellikle yetersiz ve besin değeri düşük otlar gelir. Bu yerlerdeki hayvanlar, yiyecek azlığından ve elverişsiz hava şartlarından dolayı daha sıhhatsizdirler. Bu nedenle korumalı meralara nazaran korumasız meralar daha az ekonomiktir. Korumasız meralar her türlü iklim şartlarından etkilenirler. Kurak yıllarda hayvanlarda zayıflık ve hastalıklar ortaya çıkar. Böyle arazilerde ekonomik hayvancılık zordur. Sıcak yaz günlerinde hayvanlar güneş altında yağışlı günlerde ise ıslak çiğnenmiş çamur içinde kalırlar.
Tarla zararlılarıyla mücadelede ise, rüzgar koruma tesisleri çiftçiye en büyük destektir. Bu mücadelede zirai mücadele ilaçlar toprağa verilmekte, tarımsal ürün ve meyve ağaçları da ilaçlanmaktadır. Fakat sonunda, açık alanlardaki tarla zararlarının kökü hiçbir zaman kurutulamamaktadır.
Bilindiği gibi birçok faydalı kuş türleri, doğal olarak haşereleri yok ederler. Bu sayede zararlıları yok eden ilaçların kullanımını azaltmak mümkündür. Bütün kuşlar, yavrularını yetiştirmek, büyütmek ve barındırmak için ağaç ve çalı guruplarına muhtaçtırlar. Bu nedenle, rüzgâr şeritlerinden mahrum geniş tarımsal alanlarda, zararlıları yok eden çok az kuş türleri bulunmaktadır. İşte böyle yerlerde köylü zararlılarla mücadele için hem çok ilaç kullanmakta ve bu iş içinde çok para harcamaktadır. Şayet yeterli rüzgâr koruma tesisleri dolayısıyla, çalılıklar fundalıklar ve yeterli ağaç gurupları tesis edilerek kuşlara bir barınak ve sığınak imkânı verilirse, tabiattaki denge yeniden tesis eder ve zararlıların büyük bir bölümü doğal yolla azaltılmış olur.
Biliyoruz ki, kuşların kendilerini ve yavrularını beslemek için gidecekleri mesafe oldukça fazladır. Bu yüzden de köylerin etrafındaki meyve bahçeleri ve ağaçlar kuşlar için çok önemlidir. Çünkü rüzgâr koruma tesislerine yuva yapan kuşlar civarda  yiyecek  için böyle meyve bahçeleri gereklidir. Fakat zararlı böceklere karşı esas görev rüzgâr koruma tesisleridir. Çünkü kuşlar bu tesisleri zararlılara karşı bir üs olarak kullanırlar ve bütün hareketlerini buradan yaparlar.
Rüzgâr koruma tesislerinde bulunan ağaç sıraları ve çalılıklar, zararlıları imha eden kirpi, yılan gibi faydalı hayvanların bir yerde barınak yerleridir. Bu yüzden de tarla faresi gibi zararlı hayvanlar da değişik sıcaklık ve rutubet şartlarının bulunduğu ağaçların altında yaşamayı sevmezler ve ağaç guruplarından kaçarlar.
Kuşların tarlalardaki yiyeceklerinin önemli bir bölümünü zararlı ot tohumları teşkil eder. Kuşların bu tohumları yemesi tarımsal ürün tarlaları için faydalıdır. İşte bu imkânları rüzgâr koruma tesisleri verir. Ayrıca kuşlar yumurtalarını bu tesislere koyarlar. Özellikle sülünlerin  buna çok ihtiyaçları vardır.  Çünkü bu hayvanlar burada yumurtalarını kıştan  ve diğer yırtıcı kuşlardan korurlar. Kekliklerde de bu böyledir. Sülün ve keklikler özellikle zararlılarla savaşmada en gayretli hayvanların başında gelirler. Buna karşılık tavşanlar daha az etkilidirler.
Geniş tarım alanlarındaki ağaçsız köylerde rüzgar erozyonu ile hasıl olan tozlar insanları hasta eder. Bu tozlarla birlikte birçok hastalık mikropları da insanlara bulaşır. Böylece toz altında kalan köyler kirlilikten dolayı diğer hastalıklara da yakalanır. İnsanlar tozlardan kendilerini kurtaramazlar. Köy yollarından geçen büyük ve küçük baş hayvanlar tozları kaldırırlar ve insanlarda her nefes alışlarında bu tozlarla birlikte sayısız, mikropları da alırlar. İnsanlar hastalanır, tekrar iyileşir, insanların iş gücü zayıflar ve maddi kayıpları artar.
Yeterli ağaç gurupları ile çevrilmiş tarım alanları, diğerlerinden hemen fark edilir. Açık alanlarda rüzgâr, bir kamçı gibi vurur, iğne gibi etkiler. Şiddetli rüzgârlar insanın ağzından girer burnundan çıkar. Fırtınada insanlar gözlerini açamaz, zor nefes alır. Bunun yanında ağaçlar tarafından korunan köylerde en iyi yetişme ve yaşama şartlan mevcuttur.
Yüksek rutubet ve sıcaklık şartları daha yumuşak ve mülayimdir. Özellikle geceleri ağaç guruplarının içerisindeki hava yavaş yavaş soğur, gündüz de yavaş yavaş ısınır. Böyle yerlerde ısı alımı ve verimi ani değildir. Hâlbuki açık alanlarda gece soğuması ani olur. Gündüzleri de kısa sürede ısınır. Bitkiler için çok tehlikeli olan don tehlikesi korumasız açık arazilerde daha etkilidir.
Rüzgâr koruma tesisleri, tarla sınırlarında bulunan ağaç guruplarının yapraklanma dökümü dolayısıyla bir gübreleme de yapar. Sonbaharda düşen yapraklar, ağaç sıralan boyunca, toprak üzerinde bir kış boyunca kalarak toprağa gerekli faydayı sağlarlar.
Ayrıca ormandan yoksun meyilli ve engebeli dağlık arazilerde bulunan tarlalar ağaç yokluğundan korumasızdır. Tarlalar, direkt güneş ışığının zararlarına maruzdur. Orman tahribatları neticesinde elde edilen arazinin üst toprağı taşınarak çoraklaşmış ve tarla değerini yavaş yavaş kaybetmiştir. Bu nedenle bu tarlaların sürdürülebilirliği epeyce zordur. Arazi kuraklığa doğru giderken tarlalarda da zararlı haşereler hızla çoğalmaktadır. Böyle yerlerde arazi ıslah tedbirleri içerisinde, rüzgâr koruma tesisleri en büyük faydayı sağlayacaktır.
Özellikle, dağlık mıntıkalardaki ormanın azaltıldığı veya tahrip edildiği yerlerdeki tarım alanlarında gruplar halinde ağaçlandırma çalışmaları yapılmalı ve mevcut bitki örtüsünün de iyileştirilmesine çalışılmalıdır. Geniş tarımsal arazilerin etrafı rüzgâr koruma şeritleri ile çevrilmelidir. Rüzgâr koruma şeritlerinin uygun bir tarzda araziye tesis edilmesi ile bölgenin rehabilitasyonu yavaş yavaş gerçekleşecek ve memleket ekonomisine bu sahalar daha fazla katkı sağlayacaktır.

Bugün Birçok Avrupa ve Uzakdoğu ülkelerindeki tarım ve mera sahalarında, Türkiye’de de kumul sahalarında rüzgâr zararları ile mücadelede büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. Yeni Zelanda’da yapılan rüzgâr koruma tesislerini iyi bir örnek olarak göstermek mümkündür. Mera sahaları itinalı bir şekilde yapılan bir rüzgâr şeritleri ile rüzgârın zararlı etkilerinden korunmaktadır.

BD  /  at  October 31, 2021  /  No comments

 selim şahin

Rüzgâr, ince toprak parçacılarını, bitki besin elementlerini taşıyarak toprağın verim gücünü düşürür. Toprağa ve ürüne verdiği zararın yanında çeşitli yapılara ve tesislere de zarar verir. Toz fırtınaları havayı kirletir. Tarlalardan almış olduğu tozları, ince toprak tanelerini ve çeşitli mikropları taşımak suretiyle insanlarda sağlık problemlerine neden olur.
Tarımsal ürünün baş düşmanı rüzgârdır ve onunla mutlaka savaşılmalıdır. Rüzgârın zararlı etkilerini, bitkinin büyümesi esnasında toprağın hızla kurumasında aramalıdır. Saniyede   3 metre üzerinde esen şiddetli rüzgârlar, buharlaşmayı artırdığı için zararlıdır. Bu esnada bitkiler gözeneklerini kapatırlar ve böylece asimilasyon olayı da meydana gelmez.
Şiddetli rüzgârlar bitkilerde sarsılmalara sebep olurlar. Bu esnadaki zararlar mekaniktir. Bitkilerin dokuları, bu sarsıntılardan zarar görür. Böylece kuvvetli rüzgârlar bitkinin büyüme gücünün azalmasına topraktaki suyun buharlaşmasına ve sonunda bitkinin ölmesine sebep olurlar. Toprakta buharlaşmanın azaltılması, kar ve yağmur suyunun toprakta depolanması, rüzgâr koruma tesisleri ile mümkündür.
Deneyler göstermiştir ki rüzgâr koruması altındaki patates tarlalarında toprak rutubeti %14- 43 oranında, korumasız tarlalardan daha yüksektir. Bu durumda bitkiler toprakta depo edilen suyu, özellikle yaz sıcağında büyüme için kullanmakta ve bitki yaz kuraklığını kolayca atlatabilmektedir. Öyle ki bitkiler bu zaman esnasında büyümeyi durdurmamaktadırlar.
Bitkiler fotosentez için karbondioksite ihtiyaçları vardır. Bitkiler bunu, havadan absorve ederler. Karbondioksit miktarı mevcut organik bitkilerin çürümesinden ve humusun toprakta yanmasından dolayı toprağa yakın yerlerde daha yüksektir. Şayet rüzgâr, karbondioksiti topraktan uzaklaştırırsa, bitkinin fotosentez için karbondioksit alımı azalır. Böylece assimilasyon yavaşlar ve bitki büyümesi engellenmiş olur.
Su bitki hayatını etkiler. Toprakta su minimum sınırından aşağıya düşünce bitkinin yetişmesi güçleşir. Güneş altındaki toprakta su buharlaşır. Isınmış bulunan hava tabakaları topraktan ayrılır, yükselir ve topraktan çıkmış bulunan su buharını da birlikte götürür.
rüzgar erozyonuToprağın buharlaşmasında yatay hava hareketi, dikey hava hareketinden çok daha fazla tesirlidir. Rüzgâr, normal şartlarda toprak üzerindeki su buharı ile zengin havayı, bütün vejetasyon mevsimi boyunca gece ve gündüz, her sıcaklık derecesinde ve her estiğinde götürür. Buharlaşma rüzgârın şiddeti ile artar. Buharlaşan su miktarı rüzgâr hızının karekökü ile orantılıdır. Mesela, rüzgâr hızı 4 m/sn ise, buharlaşan su miktarı 2 kg/m2/gündür, rüzgâr hızı 16 m/sn ise, buharlaşan su miktarı 4 kg/m2/gündür.
İşte kuvvetli rüzgarlar bitkinin büyümesini bu şekilde engellemektedir. Hâlbuki rüzgâr koruma tesisleri, mahsulün yetiştiği tarlanın hava ve toprak şartlarını bitki lehine faydalı olacak şekilde etkiler ve obtimal büyüme şartlarını meydana getirir.
Toprakta rutubetin muhafaza edilmesi ve bitkilere ihtiyacı olan suyun verilmesi yönünden yağmurlama tesisleri de önemlidir. Rüzgâr korumalı tarlalarda yağmurlama tesislerinin kullanılması halinde, su masrafları daha düşüktür. Ayrıca, hava ortamının rüzgâr şeritleriyle düzeltilmiş olmasından dolayı da yağmurlama şeklindeki sulama bitkilere daha faydalı etki yapabilmektedir.
Köylerde hayvanlar yazın meraya çıkartılırlar. Rüzgar korumalı orman içi meralar hayvanların sıhhatini ve verim gücünü olumlu şekilde etkiler. Çünkü günün en sıcak saatlerinde meradaki hayvanlar, mevcut ağaçların altında geviş getirmek suretiyle dinlenirler. İspat edilmiştir ki hayvanların gölgede dinlenmesi süt verimini artırır. Hatta böyle yerlerdeki meralarda ve çayırlarda ot verimi yüksek ve otun besleyici değeri de fazladır. Bu sebepten dolayı orman içi meralarda ve rüzgar şeritli orman dışı meralarda sığır yetiştiriciliği ekonomik bir işletme şeklidir.
Korumasız orman dışı mera sahalarına, genellikle yetersiz ve besin değeri düşük otlar gelir. Bu yerlerdeki hayvanlar, yiyecek azlığından ve elverişsiz hava şartlarından dolayı daha sıhhatsizdirler. Bu nedenle korumalı meralara nazaran korumasız meralar daha az ekonomiktir. Korumasız meralar her türlü iklim şartlarından etkilenirler. Kurak yıllarda hayvanlarda zayıflık ve hastalıklar ortaya çıkar. Böyle arazilerde ekonomik hayvancılık zordur. Sıcak yaz günlerinde hayvanlar güneş altında yağışlı günlerde ise ıslak çiğnenmiş çamur içinde kalırlar.
Tarla zararlılarıyla mücadelede ise, rüzgar koruma tesisleri çiftçiye en büyük destektir. Bu mücadelede zirai mücadele ilaçlar toprağa verilmekte, tarımsal ürün ve meyve ağaçları da ilaçlanmaktadır. Fakat sonunda, açık alanlardaki tarla zararlarının kökü hiçbir zaman kurutulamamaktadır.
Bilindiği gibi birçok faydalı kuş türleri, doğal olarak haşereleri yok ederler. Bu sayede zararlıları yok eden ilaçların kullanımını azaltmak mümkündür. Bütün kuşlar, yavrularını yetiştirmek, büyütmek ve barındırmak için ağaç ve çalı guruplarına muhtaçtırlar. Bu nedenle, rüzgâr şeritlerinden mahrum geniş tarımsal alanlarda, zararlıları yok eden çok az kuş türleri bulunmaktadır. İşte böyle yerlerde köylü zararlılarla mücadele için hem çok ilaç kullanmakta ve bu iş içinde çok para harcamaktadır. Şayet yeterli rüzgâr koruma tesisleri dolayısıyla, çalılıklar fundalıklar ve yeterli ağaç gurupları tesis edilerek kuşlara bir barınak ve sığınak imkânı verilirse, tabiattaki denge yeniden tesis eder ve zararlıların büyük bir bölümü doğal yolla azaltılmış olur.
Biliyoruz ki, kuşların kendilerini ve yavrularını beslemek için gidecekleri mesafe oldukça fazladır. Bu yüzden de köylerin etrafındaki meyve bahçeleri ve ağaçlar kuşlar için çok önemlidir. Çünkü rüzgâr koruma tesislerine yuva yapan kuşlar civarda  yiyecek  için böyle meyve bahçeleri gereklidir. Fakat zararlı böceklere karşı esas görev rüzgâr koruma tesisleridir. Çünkü kuşlar bu tesisleri zararlılara karşı bir üs olarak kullanırlar ve bütün hareketlerini buradan yaparlar.
Rüzgâr koruma tesislerinde bulunan ağaç sıraları ve çalılıklar, zararlıları imha eden kirpi, yılan gibi faydalı hayvanların bir yerde barınak yerleridir. Bu yüzden de tarla faresi gibi zararlı hayvanlar da değişik sıcaklık ve rutubet şartlarının bulunduğu ağaçların altında yaşamayı sevmezler ve ağaç guruplarından kaçarlar.
Kuşların tarlalardaki yiyeceklerinin önemli bir bölümünü zararlı ot tohumları teşkil eder. Kuşların bu tohumları yemesi tarımsal ürün tarlaları için faydalıdır. İşte bu imkânları rüzgâr koruma tesisleri verir. Ayrıca kuşlar yumurtalarını bu tesislere koyarlar. Özellikle sülünlerin  buna çok ihtiyaçları vardır.  Çünkü bu hayvanlar burada yumurtalarını kıştan  ve diğer yırtıcı kuşlardan korurlar. Kekliklerde de bu böyledir. Sülün ve keklikler özellikle zararlılarla savaşmada en gayretli hayvanların başında gelirler. Buna karşılık tavşanlar daha az etkilidirler.
Geniş tarım alanlarındaki ağaçsız köylerde rüzgar erozyonu ile hasıl olan tozlar insanları hasta eder. Bu tozlarla birlikte birçok hastalık mikropları da insanlara bulaşır. Böylece toz altında kalan köyler kirlilikten dolayı diğer hastalıklara da yakalanır. İnsanlar tozlardan kendilerini kurtaramazlar. Köy yollarından geçen büyük ve küçük baş hayvanlar tozları kaldırırlar ve insanlarda her nefes alışlarında bu tozlarla birlikte sayısız, mikropları da alırlar. İnsanlar hastalanır, tekrar iyileşir, insanların iş gücü zayıflar ve maddi kayıpları artar.
Yeterli ağaç gurupları ile çevrilmiş tarım alanları, diğerlerinden hemen fark edilir. Açık alanlarda rüzgâr, bir kamçı gibi vurur, iğne gibi etkiler. Şiddetli rüzgârlar insanın ağzından girer burnundan çıkar. Fırtınada insanlar gözlerini açamaz, zor nefes alır. Bunun yanında ağaçlar tarafından korunan köylerde en iyi yetişme ve yaşama şartlan mevcuttur.
Yüksek rutubet ve sıcaklık şartları daha yumuşak ve mülayimdir. Özellikle geceleri ağaç guruplarının içerisindeki hava yavaş yavaş soğur, gündüz de yavaş yavaş ısınır. Böyle yerlerde ısı alımı ve verimi ani değildir. Hâlbuki açık alanlarda gece soğuması ani olur. Gündüzleri de kısa sürede ısınır. Bitkiler için çok tehlikeli olan don tehlikesi korumasız açık arazilerde daha etkilidir.
Rüzgâr koruma tesisleri, tarla sınırlarında bulunan ağaç guruplarının yapraklanma dökümü dolayısıyla bir gübreleme de yapar. Sonbaharda düşen yapraklar, ağaç sıralan boyunca, toprak üzerinde bir kış boyunca kalarak toprağa gerekli faydayı sağlarlar.
Ayrıca ormandan yoksun meyilli ve engebeli dağlık arazilerde bulunan tarlalar ağaç yokluğundan korumasızdır. Tarlalar, direkt güneş ışığının zararlarına maruzdur. Orman tahribatları neticesinde elde edilen arazinin üst toprağı taşınarak çoraklaşmış ve tarla değerini yavaş yavaş kaybetmiştir. Bu nedenle bu tarlaların sürdürülebilirliği epeyce zordur. Arazi kuraklığa doğru giderken tarlalarda da zararlı haşereler hızla çoğalmaktadır. Böyle yerlerde arazi ıslah tedbirleri içerisinde, rüzgâr koruma tesisleri en büyük faydayı sağlayacaktır.
Özellikle, dağlık mıntıkalardaki ormanın azaltıldığı veya tahrip edildiği yerlerdeki tarım alanlarında gruplar halinde ağaçlandırma çalışmaları yapılmalı ve mevcut bitki örtüsünün de iyileştirilmesine çalışılmalıdır. Geniş tarımsal arazilerin etrafı rüzgâr koruma şeritleri ile çevrilmelidir. Rüzgâr koruma şeritlerinin uygun bir tarzda araziye tesis edilmesi ile bölgenin rehabilitasyonu yavaş yavaş gerçekleşecek ve memleket ekonomisine bu sahalar daha fazla katkı sağlayacaktır.

Bugün Birçok Avrupa ve Uzakdoğu ülkelerindeki tarım ve mera sahalarında, Türkiye’de de kumul sahalarında rüzgâr zararları ile mücadelede büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. Yeni Zelanda’da yapılan rüzgâr koruma tesislerini iyi bir örnek olarak göstermek mümkündür. Mera sahaları itinalı bir şekilde yapılan bir rüzgâr şeritleri ile rüzgârın zararlı etkilerinden korunmaktadır.

BUZUL EROZYONU NEDİR?

 Global Bilgiler

Buzulun eriyerek kısalması halinde, genellikle büyük taş ve kaya parçalarından oluşmuş bulunan uç morenleri, buzulun ucundan aşağılara yığılıp kalarak buzul yatağını tıkamakta ve gerisinde çok miktarda su depolayabilmektedir. Ayrıca, buzullardan zaman zaman çözülerek kopan büyük buz parçaları dere boyu aşağı doğru kayarak, derelerin dar kısımlarının tıkanmasına sebep olurlar. Bunun sonunda buzul gölleri meydana gelir.
Gerek uç morenlerin buzul yatağını kapaması sonucu oluşan ve gerekse buzullardan zaman zaman kopan buzul parçalarının derelerde tıkanıklık yapması sonucu oluşan göllerin sonradan patlamaları ile boşalan sular yerleşim alanlarında, ziraat sahalarında büyük yıkım ve zararlara yol açabilirler, aşağı havzada bulunan muhtelif tesisleri tahrip edebilirler, can kaybına sebep olabilirler.
Bu bakımdan, buzul gölü oluşan mıntıkalar devamlı müşahede altında tutulmalı ve buzul gölü oluştuğu takdirde, tıkanmanın meydana geldiği yerin alt tarafında, derenin uygun yerlerinde barajlar yapılmalıdır.
Bu barajların yapımındaki amaç, er geç boşalacak olan buzul gölündeki büyük su kitlesini ve beraberinde sürükleyip getireceği çok miktardaki materyali yer yer tutarak, suların akışını, yatağa ve çevreye zarar vermeyecek şekilde düzenlemektir.

Buzul, karların donma ve çözülmesi sonucu içinde hava boşluğu bulunmayan kristalleşmiş sert ve katı bir kütle haline gelmesidir. Bu kütle soğuk( buzul) döneminde orta enlemlerde dağların yüksek kesimlerinde ve yüksek enlemlerde geniş alanlar oluşturur. Ülkemizde Buzul döneminden kalan ve alanı gittikçe daralan buzullar, Kaçkar, Erciyes ve ağrı dağında bulunmaktadır.

Yüksek dağlık arazideki derelerde, çeşitli zamanlarda oluşmuş bulunan buzulların (glasiyelerin) kısım kısım ve yavaş yavaş aşağılara doğru yürümesi sırasında beraberinde moren denilen çeşitli büyüklükte materyal kitlelerini sürüklemesi ile meydana gelen aşınma ve taşınma olayına buzul erozyonu denir.

Buzullar arazinin şekillenmesinde önemli rol oynarlar. Buzul hareketleri sırasında, büyük materyal kütlelerini de birlikte sürükleyerek arazinin kazılmasına ve cilalanmasına sebep olurlar.
BD  /  at  October 31, 2021  /  No comments

 Global Bilgiler

Buzulun eriyerek kısalması halinde, genellikle büyük taş ve kaya parçalarından oluşmuş bulunan uç morenleri, buzulun ucundan aşağılara yığılıp kalarak buzul yatağını tıkamakta ve gerisinde çok miktarda su depolayabilmektedir. Ayrıca, buzullardan zaman zaman çözülerek kopan büyük buz parçaları dere boyu aşağı doğru kayarak, derelerin dar kısımlarının tıkanmasına sebep olurlar. Bunun sonunda buzul gölleri meydana gelir.
Gerek uç morenlerin buzul yatağını kapaması sonucu oluşan ve gerekse buzullardan zaman zaman kopan buzul parçalarının derelerde tıkanıklık yapması sonucu oluşan göllerin sonradan patlamaları ile boşalan sular yerleşim alanlarında, ziraat sahalarında büyük yıkım ve zararlara yol açabilirler, aşağı havzada bulunan muhtelif tesisleri tahrip edebilirler, can kaybına sebep olabilirler.
Bu bakımdan, buzul gölü oluşan mıntıkalar devamlı müşahede altında tutulmalı ve buzul gölü oluştuğu takdirde, tıkanmanın meydana geldiği yerin alt tarafında, derenin uygun yerlerinde barajlar yapılmalıdır.
Bu barajların yapımındaki amaç, er geç boşalacak olan buzul gölündeki büyük su kitlesini ve beraberinde sürükleyip getireceği çok miktardaki materyali yer yer tutarak, suların akışını, yatağa ve çevreye zarar vermeyecek şekilde düzenlemektir.

Buzul, karların donma ve çözülmesi sonucu içinde hava boşluğu bulunmayan kristalleşmiş sert ve katı bir kütle haline gelmesidir. Bu kütle soğuk( buzul) döneminde orta enlemlerde dağların yüksek kesimlerinde ve yüksek enlemlerde geniş alanlar oluşturur. Ülkemizde Buzul döneminden kalan ve alanı gittikçe daralan buzullar, Kaçkar, Erciyes ve ağrı dağında bulunmaktadır.

Yüksek dağlık arazideki derelerde, çeşitli zamanlarda oluşmuş bulunan buzulların (glasiyelerin) kısım kısım ve yavaş yavaş aşağılara doğru yürümesi sırasında beraberinde moren denilen çeşitli büyüklükte materyal kitlelerini sürüklemesi ile meydana gelen aşınma ve taşınma olayına buzul erozyonu denir.

Buzullar arazinin şekillenmesinde önemli rol oynarlar. Buzul hareketleri sırasında, büyük materyal kütlelerini de birlikte sürükleyerek arazinin kazılmasına ve cilalanmasına sebep olurlar.

Thursday, October 28, 2021

Erozyon Önleme Teknikleri

Global Bilgiler

Su erozyonu ve sel ile mücadele çalışmalarının ağırlığını yüzey erozyonu ile mücadele teşkil etmektedir. Bu erozyon şekli ile mücadele, hadisenin vuku bulduğu yere, arazinin kullanma şekline, bitki nev’ine, erozyonun şiddetine, toprak niteliklerine ve meyile göre değişik olabilir. Genel olarak yüzey erozyonu ile mücadele, belli bir meyile kadar teraslama yapmak ve teraslara fidan dikerek sonuç da sahanın orman haline gelmesini sağlamaktır.
Yüzey erozyonunun önlenmesi amacı ile özellikle ağaçlandırılması planlanan yerlerde teraslamalar önemli bir yer tutar.
Teraslar, yamaçlar üzerine düşen yağmur sularının taşıma gücü kazanmadan önünün kesilerek, toprakta suyun tutulmasını sağlar. Bir kısım suyun da yamaca zarar vermeden tahkim edilmiş oyuntulara akıtan bir sistemdir. Bu açıdan teraslar, yüzey erozyonun ve selin önlenmesinde kullanılan en önemli tesislerdir.
Bir başka ifade ile teraslar, arazi üzerinde, meyil ve bölge hidroliği gereklerine göre aralıkları belli edilen, suyu yamaç üzerinde tutmak için tesviye eğrilerine paralel veya suyu erozyona sebep olmayacak şekilde akıtıcı olarak tesis edilir. Teraslar, tesviye eğrilerine paralel tarımın, şeritsel tarımın ve diğer toprak koruyucu önlemlerin erozyonu kontrol edemediği eğimli arazilerde yapılan tesislerdir. Teras sisteminin iki temel amacı vardır. Teraslar, eğimli arazilerde toprağın nemini ve verimliliğini artırarak daha fazla tarımsal ürün elde etmek veya orman kurmak için inşa edilirler. Yamaç arazide, toprağı ve suyu yerinde tutarak, erozyonu ve seli de önlerler.
Teraslar, havzadaki erozyonun ve selin azaltılması için tek başına yeterli değildir. Teraslar, erozyon kontrolü ve toprak muhafaza tedbirleri ile tarımsal verimi artırıcı uygulamalar tekniği içerisinde planlanırsa, hem erozyonu ve seli azaltır, hem de tarım ürünlerinin sürdürülebilir bir şekilde yetiştirilmesine imkân sağlar.
Toprak koruma sistemleri içinde yer alan teras şekilleri ve tipleri, çok karmaşık ve çeşitli olup, ülkeden ülkeye de farklılıklar göstermektedir. Ayrıca terasların sistematiği, toprağı koruma şekli ve uygulama modelleri ile ilgili Dünya’da ve Türkiye’de, standartları oluşmuş bir teras sınıflaması yoktur. Ortak bir teras modelleri de bulunmamaktadır.
Teras sisteminin ve uygulama şeklinin birçok özellikleri göz önünde tutulduğu takdirde, bizim ülkemize de uyan üç sınıf teras tipi ve uygulama şekli bulunmaktadır.
• Kurak ve yarı kurak sahalarda, dik yamaçlarda, yüzeysel akışı azaltan orman ağaçlandırma ve tarımsal meyve fidanı yetiştirme amaçlı, emdirici gradoni tipi teraslar,
• Yağışlı sahalarda, dik yamaçlarda sel ve taşkını önleyen, akıtıcı şeklinde tesis edilen teraslar.
• Kurak ve yarı kurak ve yağışlı bölgelerde, daha az eğimli arazilerde, kombine edilmiş emdirici veya akıtıcı şekilde tesis edilen, tarımsal amaçlı geniş tabanlı teraslar.
Teras Çeşitleri
Kontur Setler; Tarım alanlarında bir veya iki metre genişliğinde eğime dik olarak tesis edilir. Şeritvari tarım sistemi içinde ağaç veya otsu bitkilerin ekildiği tamponlar şeklinde görev yaparlar.
Basamak Şeklindeki Teraslar; Bu terasların amacı, erozyonu azaltmak, seli önlemek, toprak nemini ve verimliliğini artırarak araziden daha fazla ürün elde etmektir. Teraslar, arazi eğimi boyunca birbirini takip eden bir seri basamakları kapsarlar. Teras sistemi, yetiştirilecek bitkinin çeşidine göre planlanırlar.
Türkiye’de dik arazilerde, orman ve meyve fidanı yetiştirmede kullanılan emdirici ve dar teraslar olduğu gibi Uzakdoğu ülkelerinde daha az meyilli, ağır topraklar üzerinde inşa edilen, sulanabilen çeltik gibi su isteyen ürünlerin yetiştirildiği, emdirici veya akıtıcı, düz ve geniş teraslarda kullanılmaktadır.
Aralıklı Basamak Şeklindeki Teraslar; Basamaklı seki teraslara benzer, fakat daha geniş aralıklarla inşa edilirler. Seki üzerinde ağaç yetiştirilir, sekiler arasında da tarım yapılabilir.
Bu teraslar daha çok Uzak Doğu ülkelerinde tarımsal ürün yetiştirmek için tesis edilirler.
Hendek Teraslar; Diğer teras sistemlerinin uygulanamadığı dik eğimli arazilerde erozyonu ve seli önlemek ve uygun yerlerde ağaçlandırma yapmak amacı ile tesis edilirler.
Hendek terasların inşa edildiği sahalarda genellikle toprak zayıf, infiltrasyon düşük, yüzey akış ve erozyon fazladır. Böyle arazilerde toprak derinliği az ise, toprak oluşumuna da yardımcı olur. Bu açıdan havza rehabilitasyonu açısından oldukça yararlıdırlar. Fazla yağışlı bölgelerde hendekler eğimli, kurak bölgelerde eğimsiz planlanır. Hendekler eğimsiz planlanırsa hendekler arasında oluşacak yüzey akışı tutacak kapasitede olmalıdır. Bu teraslar Türkiye’de fazla kullanılmamaktadır.
Cep Teraslar; Cep teraslar, eğimin çok fazla(<%80) olduğu, diğer teras sistemlerinin uygulanamadığı, genellikle karstik, taşlı arazilerde Zeytin ve Antep fıstığı yetiştirildiği veya normal meyilde orman ağaçlandırmasının yapılacağı ve aynı zamanda erozyonun önleneceği arazilerde tesis edilir. Cep teraslarda ağaç dipleri, çanak biçiminde açılarak, yüzey sulardan bitkinin daha çok yararlanmasını sağlar. Arazide taş bulunduğu takdirde, açılan dolgu kısımlarının önüne duvar örülür.
BD  /  at  October 28, 2021  /  No comments

Global Bilgiler

Su erozyonu ve sel ile mücadele çalışmalarının ağırlığını yüzey erozyonu ile mücadele teşkil etmektedir. Bu erozyon şekli ile mücadele, hadisenin vuku bulduğu yere, arazinin kullanma şekline, bitki nev’ine, erozyonun şiddetine, toprak niteliklerine ve meyile göre değişik olabilir. Genel olarak yüzey erozyonu ile mücadele, belli bir meyile kadar teraslama yapmak ve teraslara fidan dikerek sonuç da sahanın orman haline gelmesini sağlamaktır.
Yüzey erozyonunun önlenmesi amacı ile özellikle ağaçlandırılması planlanan yerlerde teraslamalar önemli bir yer tutar.
Teraslar, yamaçlar üzerine düşen yağmur sularının taşıma gücü kazanmadan önünün kesilerek, toprakta suyun tutulmasını sağlar. Bir kısım suyun da yamaca zarar vermeden tahkim edilmiş oyuntulara akıtan bir sistemdir. Bu açıdan teraslar, yüzey erozyonun ve selin önlenmesinde kullanılan en önemli tesislerdir.
Bir başka ifade ile teraslar, arazi üzerinde, meyil ve bölge hidroliği gereklerine göre aralıkları belli edilen, suyu yamaç üzerinde tutmak için tesviye eğrilerine paralel veya suyu erozyona sebep olmayacak şekilde akıtıcı olarak tesis edilir. Teraslar, tesviye eğrilerine paralel tarımın, şeritsel tarımın ve diğer toprak koruyucu önlemlerin erozyonu kontrol edemediği eğimli arazilerde yapılan tesislerdir. Teras sisteminin iki temel amacı vardır. Teraslar, eğimli arazilerde toprağın nemini ve verimliliğini artırarak daha fazla tarımsal ürün elde etmek veya orman kurmak için inşa edilirler. Yamaç arazide, toprağı ve suyu yerinde tutarak, erozyonu ve seli de önlerler.
Teraslar, havzadaki erozyonun ve selin azaltılması için tek başına yeterli değildir. Teraslar, erozyon kontrolü ve toprak muhafaza tedbirleri ile tarımsal verimi artırıcı uygulamalar tekniği içerisinde planlanırsa, hem erozyonu ve seli azaltır, hem de tarım ürünlerinin sürdürülebilir bir şekilde yetiştirilmesine imkân sağlar.
Toprak koruma sistemleri içinde yer alan teras şekilleri ve tipleri, çok karmaşık ve çeşitli olup, ülkeden ülkeye de farklılıklar göstermektedir. Ayrıca terasların sistematiği, toprağı koruma şekli ve uygulama modelleri ile ilgili Dünya’da ve Türkiye’de, standartları oluşmuş bir teras sınıflaması yoktur. Ortak bir teras modelleri de bulunmamaktadır.
Teras sisteminin ve uygulama şeklinin birçok özellikleri göz önünde tutulduğu takdirde, bizim ülkemize de uyan üç sınıf teras tipi ve uygulama şekli bulunmaktadır.
• Kurak ve yarı kurak sahalarda, dik yamaçlarda, yüzeysel akışı azaltan orman ağaçlandırma ve tarımsal meyve fidanı yetiştirme amaçlı, emdirici gradoni tipi teraslar,
• Yağışlı sahalarda, dik yamaçlarda sel ve taşkını önleyen, akıtıcı şeklinde tesis edilen teraslar.
• Kurak ve yarı kurak ve yağışlı bölgelerde, daha az eğimli arazilerde, kombine edilmiş emdirici veya akıtıcı şekilde tesis edilen, tarımsal amaçlı geniş tabanlı teraslar.
Teras Çeşitleri
Kontur Setler; Tarım alanlarında bir veya iki metre genişliğinde eğime dik olarak tesis edilir. Şeritvari tarım sistemi içinde ağaç veya otsu bitkilerin ekildiği tamponlar şeklinde görev yaparlar.
Basamak Şeklindeki Teraslar; Bu terasların amacı, erozyonu azaltmak, seli önlemek, toprak nemini ve verimliliğini artırarak araziden daha fazla ürün elde etmektir. Teraslar, arazi eğimi boyunca birbirini takip eden bir seri basamakları kapsarlar. Teras sistemi, yetiştirilecek bitkinin çeşidine göre planlanırlar.
Türkiye’de dik arazilerde, orman ve meyve fidanı yetiştirmede kullanılan emdirici ve dar teraslar olduğu gibi Uzakdoğu ülkelerinde daha az meyilli, ağır topraklar üzerinde inşa edilen, sulanabilen çeltik gibi su isteyen ürünlerin yetiştirildiği, emdirici veya akıtıcı, düz ve geniş teraslarda kullanılmaktadır.
Aralıklı Basamak Şeklindeki Teraslar; Basamaklı seki teraslara benzer, fakat daha geniş aralıklarla inşa edilirler. Seki üzerinde ağaç yetiştirilir, sekiler arasında da tarım yapılabilir.
Bu teraslar daha çok Uzak Doğu ülkelerinde tarımsal ürün yetiştirmek için tesis edilirler.
Hendek Teraslar; Diğer teras sistemlerinin uygulanamadığı dik eğimli arazilerde erozyonu ve seli önlemek ve uygun yerlerde ağaçlandırma yapmak amacı ile tesis edilirler.
Hendek terasların inşa edildiği sahalarda genellikle toprak zayıf, infiltrasyon düşük, yüzey akış ve erozyon fazladır. Böyle arazilerde toprak derinliği az ise, toprak oluşumuna da yardımcı olur. Bu açıdan havza rehabilitasyonu açısından oldukça yararlıdırlar. Fazla yağışlı bölgelerde hendekler eğimli, kurak bölgelerde eğimsiz planlanır. Hendekler eğimsiz planlanırsa hendekler arasında oluşacak yüzey akışı tutacak kapasitede olmalıdır. Bu teraslar Türkiye’de fazla kullanılmamaktadır.
Cep Teraslar; Cep teraslar, eğimin çok fazla(<%80) olduğu, diğer teras sistemlerinin uygulanamadığı, genellikle karstik, taşlı arazilerde Zeytin ve Antep fıstığı yetiştirildiği veya normal meyilde orman ağaçlandırmasının yapılacağı ve aynı zamanda erozyonun önleneceği arazilerde tesis edilir. Cep teraslarda ağaç dipleri, çanak biçiminde açılarak, yüzey sulardan bitkinin daha çok yararlanmasını sağlar. Arazide taş bulunduğu takdirde, açılan dolgu kısımlarının önüne duvar örülür.

YAMAÇ ISLAHI TESİSLERİ (Teraslar)

 Global Bilgiler


Su erozyonu ve sel ile mücadele çalışmalarının ağırlığını yüzey erozyonu ile mücadele teşkil etmektedir. Bu erozyon şekli ile mücadele, hadisenin vuku bulduğu yere, arazinin kullanma şekline, bitki nev’ine, erozyonun şiddetine, toprak niteliklerine ve meyile göre değişik olabilir. Genel olarak yüzey erozyonu ile mücadele, belli bir meyile kadar teraslama yapmak ve teraslara fidan dikerek sonuç da sahanın orman haline gelmesini sağlamaktır.
Yüzey erozyonunun önlenmesi amacı ile özellikle ağaçlandırılması planlanan yerlerde teraslamalar önemli bir yer tutar.
Teraslar, yamaçlar üzerine düşen yağmur sularının taşıma gücü kazanmadan önünün kesilerek, toprakta suyun tutulmasını sağlar. Bir kısım suyun da yamaca zarar vermeden tahkim edilmiş oyuntulara akıtan bir sistemdir. Bu açıdan teraslar, yüzey erozyonun ve selin önlenmesinde kullanılan en önemli tesislerdir.
Bir başka ifade ile teraslar, arazi üzerinde, meyil ve bölge hidroliği gereklerine göre aralıkları belli edilen, suyu yamaç üzerinde tutmak için tesviye eğrilerine paralel veya suyu erozyona sebep olmayacak şekilde akıtıcı olarak tesis edilir. Teraslar, tesviye eğrilerine paralel tarımın, şeritsel tarımın ve diğer toprak koruyucu önlemlerin erozyonu kontrol edemediği eğimli arazilerde yapılan tesislerdir. Teras sisteminin iki temel amacı vardır. Teraslar, eğimli arazilerde toprağın nemini ve verimliliğini artırarak daha fazla tarımsal ürün elde etmek veya orman kurmak için inşa edilirler. Yamaç arazide, toprağı ve suyu yerinde tutarak, erozyonu ve seli de önlerler.
Teraslar, havzadaki erozyonun ve selin azaltılması için tek başına yeterli değildir. Teraslar, erozyon kontrolü ve toprak muhafaza tedbirleri ile tarımsal verimi artırıcı uygulamalar tekniği içerisinde planlanırsa, hem erozyonu ve seli azaltır, hem de tarım ürünlerinin sürdürülebilir bir şekilde yetiştirilmesine imkân sağlar.
Toprak koruma sistemleri içinde yer alan teras şekilleri ve tipleri, çok karmaşık ve çeşitli olup, ülkeden ülkeye de farklılıklar göstermektedir. Ayrıca terasların sistematiği, toprağı koruma şekli ve uygulama modelleri ile ilgili Dünya’da ve Türkiye’de, standartları oluşmuş bir teras sınıflaması yoktur. Ortak bir teras modelleri de bulunmamaktadır.
Teras sisteminin ve uygulama şeklinin birçok özellikleri göz önünde tutulduğu takdirde, bizim ülkemize de uyan üç sınıf teras tipi ve uygulama şekli bulunmaktadır.
• Kurak ve yarı kurak sahalarda, dik yamaçlarda, yüzeysel akışı azaltan orman ağaçlandırma ve tarımsal meyve fidanı yetiştirme amaçlı, emdirici gradoni tipi teraslar,
• Yağışlı sahalarda, dik yamaçlarda sel ve taşkını önleyen, akıtıcı şeklinde tesis edilen teraslar.
• Kurak ve yarı kurak ve yağışlı bölgelerde, daha az eğimli arazilerde, kombine edilmiş emdirici veya akıtıcı şekilde tesis edilen, tarımsal amaçlı geniş tabanlı teraslar.
Teras Çeşitleri
Kontur Setler; Tarım alanlarında bir veya iki metre genişliğinde eğime dik olarak tesis edilir. Şeritvari tarım sistemi içinde ağaç veya otsu bitkilerin ekildiği tamponlar şeklinde görev yaparlar.
Basamak Şeklindeki Teraslar; Bu terasların amacı, erozyonu azaltmak, seli önlemek, toprak nemini ve verimliliğini artırarak araziden daha fazla ürün elde etmektir. Teraslar, arazi eğimi boyunca birbirini takip eden bir seri basamakları kapsarlar. Teras sistemi, yetiştirilecek bitkinin çeşidine göre planlanırlar.
Türkiye’de dik arazilerde, orman ve meyve fidanı yetiştirmede kullanılan emdirici ve dar teraslar olduğu gibi Uzakdoğu ülkelerinde daha az meyilli, ağır topraklar üzerinde inşa edilen, sulanabilen çeltik gibi su isteyen ürünlerin yetiştirildiği, emdirici veya akıtıcı, düz ve geniş teraslarda kullanılmaktadır.
Aralıklı Basamak Şeklindeki Teraslar; Basamaklı seki teraslara benzer, fakat daha geniş aralıklarla inşa edilirler. Seki üzerinde ağaç yetiştirilir, sekiler arasında da tarım yapılabilir.
Bu teraslar daha çok Uzak Doğu ülkelerinde tarımsal ürün yetiştirmek için tesis edilirler.
Hendek Teraslar; Diğer teras sistemlerinin uygulanamadığı dik eğimli arazilerde erozyonu ve seli önlemek ve uygun yerlerde ağaçlandırma yapmak amacı ile tesis edilirler.
Hendek terasların inşa edildiği sahalarda genellikle toprak zayıf, infiltrasyon düşük, yüzey akış ve erozyon fazladır. Böyle arazilerde toprak derinliği az ise, toprak oluşumuna da yardımcı olur. Bu açıdan havza rehabilitasyonu açısından oldukça yararlıdırlar. Fazla yağışlı bölgelerde hendekler eğimli, kurak bölgelerde eğimsiz planlanır. Hendekler eğimsiz planlanırsa hendekler arasında oluşacak yüzey akışı tutacak kapasitede olmalıdır. Bu teraslar Türkiye’de fazla kullanılmamaktadır.
Cep Teraslar; Cep teraslar, eğimin çok fazla(<%80) olduğu, diğer teras sistemlerinin uygulanamadığı, genellikle karstik, taşlı arazilerde Zeytin ve Antep fıstığı yetiştirildiği veya normal meyilde orman ağaçlandırmasının yapılacağı ve aynı zamanda erozyonun önleneceği arazilerde tesis edilir. Cep teraslarda ağaç dipleri, çanak biçiminde açılarak, yüzey sulardan bitkinin daha çok yararlanmasını sağlar. Arazide taş bulunduğu takdirde, açılan dolgu kısımlarının önüne duvar örülür.
BD  /  at  October 28, 2021  /  No comments

 Global Bilgiler


Su erozyonu ve sel ile mücadele çalışmalarının ağırlığını yüzey erozyonu ile mücadele teşkil etmektedir. Bu erozyon şekli ile mücadele, hadisenin vuku bulduğu yere, arazinin kullanma şekline, bitki nev’ine, erozyonun şiddetine, toprak niteliklerine ve meyile göre değişik olabilir. Genel olarak yüzey erozyonu ile mücadele, belli bir meyile kadar teraslama yapmak ve teraslara fidan dikerek sonuç da sahanın orman haline gelmesini sağlamaktır.
Yüzey erozyonunun önlenmesi amacı ile özellikle ağaçlandırılması planlanan yerlerde teraslamalar önemli bir yer tutar.
Teraslar, yamaçlar üzerine düşen yağmur sularının taşıma gücü kazanmadan önünün kesilerek, toprakta suyun tutulmasını sağlar. Bir kısım suyun da yamaca zarar vermeden tahkim edilmiş oyuntulara akıtan bir sistemdir. Bu açıdan teraslar, yüzey erozyonun ve selin önlenmesinde kullanılan en önemli tesislerdir.
Bir başka ifade ile teraslar, arazi üzerinde, meyil ve bölge hidroliği gereklerine göre aralıkları belli edilen, suyu yamaç üzerinde tutmak için tesviye eğrilerine paralel veya suyu erozyona sebep olmayacak şekilde akıtıcı olarak tesis edilir. Teraslar, tesviye eğrilerine paralel tarımın, şeritsel tarımın ve diğer toprak koruyucu önlemlerin erozyonu kontrol edemediği eğimli arazilerde yapılan tesislerdir. Teras sisteminin iki temel amacı vardır. Teraslar, eğimli arazilerde toprağın nemini ve verimliliğini artırarak daha fazla tarımsal ürün elde etmek veya orman kurmak için inşa edilirler. Yamaç arazide, toprağı ve suyu yerinde tutarak, erozyonu ve seli de önlerler.
Teraslar, havzadaki erozyonun ve selin azaltılması için tek başına yeterli değildir. Teraslar, erozyon kontrolü ve toprak muhafaza tedbirleri ile tarımsal verimi artırıcı uygulamalar tekniği içerisinde planlanırsa, hem erozyonu ve seli azaltır, hem de tarım ürünlerinin sürdürülebilir bir şekilde yetiştirilmesine imkân sağlar.
Toprak koruma sistemleri içinde yer alan teras şekilleri ve tipleri, çok karmaşık ve çeşitli olup, ülkeden ülkeye de farklılıklar göstermektedir. Ayrıca terasların sistematiği, toprağı koruma şekli ve uygulama modelleri ile ilgili Dünya’da ve Türkiye’de, standartları oluşmuş bir teras sınıflaması yoktur. Ortak bir teras modelleri de bulunmamaktadır.
Teras sisteminin ve uygulama şeklinin birçok özellikleri göz önünde tutulduğu takdirde, bizim ülkemize de uyan üç sınıf teras tipi ve uygulama şekli bulunmaktadır.
• Kurak ve yarı kurak sahalarda, dik yamaçlarda, yüzeysel akışı azaltan orman ağaçlandırma ve tarımsal meyve fidanı yetiştirme amaçlı, emdirici gradoni tipi teraslar,
• Yağışlı sahalarda, dik yamaçlarda sel ve taşkını önleyen, akıtıcı şeklinde tesis edilen teraslar.
• Kurak ve yarı kurak ve yağışlı bölgelerde, daha az eğimli arazilerde, kombine edilmiş emdirici veya akıtıcı şekilde tesis edilen, tarımsal amaçlı geniş tabanlı teraslar.
Teras Çeşitleri
Kontur Setler; Tarım alanlarında bir veya iki metre genişliğinde eğime dik olarak tesis edilir. Şeritvari tarım sistemi içinde ağaç veya otsu bitkilerin ekildiği tamponlar şeklinde görev yaparlar.
Basamak Şeklindeki Teraslar; Bu terasların amacı, erozyonu azaltmak, seli önlemek, toprak nemini ve verimliliğini artırarak araziden daha fazla ürün elde etmektir. Teraslar, arazi eğimi boyunca birbirini takip eden bir seri basamakları kapsarlar. Teras sistemi, yetiştirilecek bitkinin çeşidine göre planlanırlar.
Türkiye’de dik arazilerde, orman ve meyve fidanı yetiştirmede kullanılan emdirici ve dar teraslar olduğu gibi Uzakdoğu ülkelerinde daha az meyilli, ağır topraklar üzerinde inşa edilen, sulanabilen çeltik gibi su isteyen ürünlerin yetiştirildiği, emdirici veya akıtıcı, düz ve geniş teraslarda kullanılmaktadır.
Aralıklı Basamak Şeklindeki Teraslar; Basamaklı seki teraslara benzer, fakat daha geniş aralıklarla inşa edilirler. Seki üzerinde ağaç yetiştirilir, sekiler arasında da tarım yapılabilir.
Bu teraslar daha çok Uzak Doğu ülkelerinde tarımsal ürün yetiştirmek için tesis edilirler.
Hendek Teraslar; Diğer teras sistemlerinin uygulanamadığı dik eğimli arazilerde erozyonu ve seli önlemek ve uygun yerlerde ağaçlandırma yapmak amacı ile tesis edilirler.
Hendek terasların inşa edildiği sahalarda genellikle toprak zayıf, infiltrasyon düşük, yüzey akış ve erozyon fazladır. Böyle arazilerde toprak derinliği az ise, toprak oluşumuna da yardımcı olur. Bu açıdan havza rehabilitasyonu açısından oldukça yararlıdırlar. Fazla yağışlı bölgelerde hendekler eğimli, kurak bölgelerde eğimsiz planlanır. Hendekler eğimsiz planlanırsa hendekler arasında oluşacak yüzey akışı tutacak kapasitede olmalıdır. Bu teraslar Türkiye’de fazla kullanılmamaktadır.
Cep Teraslar; Cep teraslar, eğimin çok fazla(<%80) olduğu, diğer teras sistemlerinin uygulanamadığı, genellikle karstik, taşlı arazilerde Zeytin ve Antep fıstığı yetiştirildiği veya normal meyilde orman ağaçlandırmasının yapılacağı ve aynı zamanda erozyonun önleneceği arazilerde tesis edilir. Cep teraslarda ağaç dipleri, çanak biçiminde açılarak, yüzey sulardan bitkinin daha çok yararlanmasını sağlar. Arazide taş bulunduğu takdirde, açılan dolgu kısımlarının önüne duvar örülür.

ZIRAI DON DOLU EROZYON ÇIĞ DÜŞMESİ SU TAŞKINLARI KURAKLIK HORTUMLAR SİS KUVVETLİ RÜZGAR VE FIRTINA ORMAN YANGINLARI HEYELAN SEL BASKINI YANARDAĞ PATLAMASI DEPREMLER TSUNAMİ TRUF MANTARI KUŞ CENNETİ NEMRUT KRATER GÖLÜ COMBATING DESERTIFICATION

Copyright © 2013 Küresel Isınma-İklim Değişikliği-Çölleşme. WP Theme-junkie converted by Bloggertheme9
Blogger templates. Proudly Powered by Blogger.