Showing posts with label sel. Show all posts
Showing posts with label sel. Show all posts

Sunday, October 31, 2021

SEL NEDİR? TÜRKİYE'DE SELLER

 Global Bilgiler

Sel Nedir?

Sel, bir bölgede toprağı belirli bir süre için tamamen veya kısmen su altında bırakan; ani, büyük ve düzensiz su akıntılarına verilen isimdir. Bir akarsu veya deniz, göl gibi büyük su kitleleri kimi zaman fazlasıyla suyla yüklenir, bunun sonucunda taşarak yatağından çıkar ve "sel" adı verilen bir doğal felakete neden olur.
İnsanlar tarih öncesi çağlardan beri yaşamak için hep nehir kıyılarını ve deniz kenarlarını tercih etmiştirler, çünkü suya yakın olmak demek aynı zamanda kolay ulaşım, daha yumuşak bir iklim ve daha verimli topraklar demektir. Bazı insanlar taşabilecek bu sulara yakın olmasalardı sel bir afet olarak sayılmayacaktı.

Türkiye; %57’si dağlık arazi sınıfına giren yük- sek, engebeli  bir topoğrafyaya  sahip olup, ortalama   yüksekliği  1132  metredir.  Top- lam  alanın  %46’sını %40’tan fazla eğime,
%62,5’tan fazlasını da %15’ten büyük eğime  sahip alanlar teşkil etmektedir. 1000 metrenin  üzerindeki alanlar ülkenin % 56’sını, 0-20 cm derinlikteki toprak- ların alanı toplam alanın  % 40’ını kapsamaktadır.
Türkiye; topoğrafik yapısının yüksek ve engebeli olu- şu, jeolojik yapı ve toprakların erozyona karşı hassasi- yeti, yarı kurak iklim şartlarının karakteristik özellikle- rine sahip olması, şiddetli sağanak yağışlar sebebiyle, erozyon ve sel felaketine oldukça hassas bir yapıda bulunmaktadır.
Topoğrafyanın dağlık  yapıya  sahip  olması, meylin yüksek olması, yağış olarak düşen  suyun hareketini hızlandırmaktadır.  Özellikle çıplak  arazilere  düşen yağışlar, toprağa  infiltrasyonu sağlanamadığından yüzey  akışı olarak  kendini  göstermektedir.  Ayrıca arazilere düşen yağışların yüzey akışı haline geçmesi toprak  erozyonunu  hızlandırmakta,  verimli toprak- ların ve organik maddelerin  göl, gölet, baraj, liman ve denizlere taşınmalarına sebep olmaktadır. Taşınan verimli topraklar  ve diğer  malzemeler  kanalları, su yapılarını ve drenaj  sistemlerini tıkayarak;  göl,  gö- let, baraj ve limanlarda birikerek bu yapıların faydalı ekonomik ömrünü  azaltmaktadır. Dere ve ırmak ke- narlarında taşkınların meydana gelmesiyle ekili-dikili
Türkiye ve yakın civarındaki bölgenin  genel coğrafi şartları yönüyle; Fırat, Dicle, Aras ve Çoruh gibi akar- su havzalarında menbada yer almanın avantajlarını, Asi ve Trakya bölgesi  havzalarında  ise akış aşağıda bulunmanın dezavantajlarını taşıdığı görülmektedir. Türkiye’deki coğrafi bölgelerimizde  değişik zaman- larda pek çok kişinin çeşitli şekillerde zarar gördüğü birçok sel ve taşkın hadisesine  rastlamak mümkün- dür. Misal olarak; 1998 Trabzon-Beşköy selinde 60 kişi hayatını kaybetmiş ve 1000 kişi selden etkilenmiştir.
1995  yılında Ankara, İstanbul  ve  Senirkent  sel ve taşkınlarında 74 kişi hayatını kaybetmiş, 46 kişi yara- lanmış, 2000 kişi evsiz kalmış, 10 000 kişi etkilenerek
65 milyon dolar zarar meydana gelmiştir. 2009 yılında İstanbul’da Ayamama deresinde  meydana  gelen sel felaketinde 31 vatandaşımız, 2012 yılında Samsun’da meydana  gelen  sel felaketinde  de 11 vatandaşımız hayatını  kaybetmiştir, Adıyaman, Gaziantep, Şanlı- urfa, Sinop, Balıkesir, Çanakkale illerinde can ve mal kaybına sebep olan sel ve taşkın hadiseleri yaşanmış- tır.
Türkiye’de  2000-2012  yılları arasında   gerçekleşen
484 sel ve taşkınlarda  229 kişi hayatını  kaybetmiş, toplam 308.894 hektar alan sellerden etkilenmiştir.


Kaynak:Yukarı Havza Sel Kontrolü Eylem Planı
BD  /  at  October 31, 2021  /  No comments

 Global Bilgiler

Sel Nedir?

Sel, bir bölgede toprağı belirli bir süre için tamamen veya kısmen su altında bırakan; ani, büyük ve düzensiz su akıntılarına verilen isimdir. Bir akarsu veya deniz, göl gibi büyük su kitleleri kimi zaman fazlasıyla suyla yüklenir, bunun sonucunda taşarak yatağından çıkar ve "sel" adı verilen bir doğal felakete neden olur.
İnsanlar tarih öncesi çağlardan beri yaşamak için hep nehir kıyılarını ve deniz kenarlarını tercih etmiştirler, çünkü suya yakın olmak demek aynı zamanda kolay ulaşım, daha yumuşak bir iklim ve daha verimli topraklar demektir. Bazı insanlar taşabilecek bu sulara yakın olmasalardı sel bir afet olarak sayılmayacaktı.

Türkiye; %57’si dağlık arazi sınıfına giren yük- sek, engebeli  bir topoğrafyaya  sahip olup, ortalama   yüksekliği  1132  metredir.  Top- lam  alanın  %46’sını %40’tan fazla eğime,
%62,5’tan fazlasını da %15’ten büyük eğime  sahip alanlar teşkil etmektedir. 1000 metrenin  üzerindeki alanlar ülkenin % 56’sını, 0-20 cm derinlikteki toprak- ların alanı toplam alanın  % 40’ını kapsamaktadır.
Türkiye; topoğrafik yapısının yüksek ve engebeli olu- şu, jeolojik yapı ve toprakların erozyona karşı hassasi- yeti, yarı kurak iklim şartlarının karakteristik özellikle- rine sahip olması, şiddetli sağanak yağışlar sebebiyle, erozyon ve sel felaketine oldukça hassas bir yapıda bulunmaktadır.
Topoğrafyanın dağlık  yapıya  sahip  olması, meylin yüksek olması, yağış olarak düşen  suyun hareketini hızlandırmaktadır.  Özellikle çıplak  arazilere  düşen yağışlar, toprağa  infiltrasyonu sağlanamadığından yüzey  akışı olarak  kendini  göstermektedir.  Ayrıca arazilere düşen yağışların yüzey akışı haline geçmesi toprak  erozyonunu  hızlandırmakta,  verimli toprak- ların ve organik maddelerin  göl, gölet, baraj, liman ve denizlere taşınmalarına sebep olmaktadır. Taşınan verimli topraklar  ve diğer  malzemeler  kanalları, su yapılarını ve drenaj  sistemlerini tıkayarak;  göl,  gö- let, baraj ve limanlarda birikerek bu yapıların faydalı ekonomik ömrünü  azaltmaktadır. Dere ve ırmak ke- narlarında taşkınların meydana gelmesiyle ekili-dikili
Türkiye ve yakın civarındaki bölgenin  genel coğrafi şartları yönüyle; Fırat, Dicle, Aras ve Çoruh gibi akar- su havzalarında menbada yer almanın avantajlarını, Asi ve Trakya bölgesi  havzalarında  ise akış aşağıda bulunmanın dezavantajlarını taşıdığı görülmektedir. Türkiye’deki coğrafi bölgelerimizde  değişik zaman- larda pek çok kişinin çeşitli şekillerde zarar gördüğü birçok sel ve taşkın hadisesine  rastlamak mümkün- dür. Misal olarak; 1998 Trabzon-Beşköy selinde 60 kişi hayatını kaybetmiş ve 1000 kişi selden etkilenmiştir.
1995  yılında Ankara, İstanbul  ve  Senirkent  sel ve taşkınlarında 74 kişi hayatını kaybetmiş, 46 kişi yara- lanmış, 2000 kişi evsiz kalmış, 10 000 kişi etkilenerek
65 milyon dolar zarar meydana gelmiştir. 2009 yılında İstanbul’da Ayamama deresinde  meydana  gelen sel felaketinde 31 vatandaşımız, 2012 yılında Samsun’da meydana  gelen  sel felaketinde  de 11 vatandaşımız hayatını  kaybetmiştir, Adıyaman, Gaziantep, Şanlı- urfa, Sinop, Balıkesir, Çanakkale illerinde can ve mal kaybına sebep olan sel ve taşkın hadiseleri yaşanmış- tır.
Türkiye’de  2000-2012  yılları arasında   gerçekleşen
484 sel ve taşkınlarda  229 kişi hayatını  kaybetmiş, toplam 308.894 hektar alan sellerden etkilenmiştir.


Kaynak:Yukarı Havza Sel Kontrolü Eylem Planı

Sel Oluşumunda Etkili Olan Unsurlar

 

İklim
Türkiye, coğrafi konumu  sebebiyle değişik özellikle- re sahip bir ülkedir. Ağırlıklı olarak sıcaklık ve yağış ekstremlerinin  görüldüğü yarı kurak bir iklim tipine sahiptir. Türkiye’nin üç tarafının denizlerle çevrili olması,  yüksek  sıradağların  kıyılar boyunca   uzanışı, ani yükselti değişiklikleri ve kıyıya olan uzaklık, iklim özelliklerinin  kısa  mesafelerde   farklılaşmasına  sebep olmaktadır. Ülkemizin yağış dağılımı 250 mm ile
2.250 mm arasında değişiklik göstermekte ortalama yağışı 643 mm olup, yaklaşık %65’in de kurak ve yarıkurak iklim şartları hüküm  sürmektedir. Yağışların genelde yetersizliği yanında, mevsimlere göre dağılımıda düzensizdir.
Bilindiği gibi yağış ve sıcaklık, yüzey suları üzerinde doğrudan etkili olan unsurlardır. Bir yerin yağış özelliklerini yıllık toplam  yağış miktarı, yağışın aylara ve mevsimlere dağılışı, cinsi ve şiddeti belirlemektedir.
Ancak beklenen zamanda, yerde ve miktardaki yağış dışında meydana  gelen  ani ve uzun süreli sağanak yağışlar, kısa zamanda büyük su kütlesinin, yamaçlar ve/veya akarsu yatakları boyunca, kontrolsüz biçim- de akışa geçmesi  ile akarsu yataklarında taşkına ve yamaçlarda sele sebep olmaktadır.
Sıcaklıkta meydana  gelen  ani yükselmeler, özellikle ilkbahar döneminde bir yandan  buharlaşmanın art- masına, bir yandan da kar ve buz erimelerine sebep olur. Böylece, kısa zamanda  ortaya  çıkan büyük su kütleleri, ani sellerin meydana  gelmesinde önemli bir etkendir. Bu bakımdan  yağış ve sıcaklık değerlerindeki ani ve olağan dışı artışlar sel oluşumuna yol açan hadiselerin başında gelmektedir.
Jeolojik Yapı ve Toprak Özellikleri
Bir havzadaki kayaçların cinsleri, geçirgenlik ve aşınmaya karşı gösterdikleri  dirençler ile havzanın  şekli, yüksekliği ve eğim özellikleri, dağların uzanışı ve bakı özellikleri, drenaj şartları gibi daha birçok özellik, sele karşı hassasiyetin artmasına veya azalmasına sebep olur. Gözenekleri dolayısıyla geçirgenliği fazla olan kayaçların bulunduğu yerlerde sızmanın fazlaca meydana  gelmesi, yüzeysel akışın azalmasına, dolayısıyla sel şiddetinin ve riskinin de azalmasına vesile olur. Geçirimsiz kayaçların olduğu yerlerde ise, yağışlardan ve kar erimelerinden  kaynaklanan suların çok büyük bir kısmı yüzeysel akışa geçeceği için sel vakası daha sık ve şiddetli görülür.
Toprağın bünyesi  ve  yapısına  bağlı  olan  sızdırma kapasitesi de sel hadisesi bakımından  büyük önem taşır. Gözenekliliği fazla, organik madde bakımından zengin toprakların sızdırma kapasitesi yüksektir. Sızma, toprak  doygun  hale gelene  kadar devam  eder. Bundan sonra yağışlardan kaynaklanan sular yüzeysel akışa geçer ve sel hadisesi meydana  gelir. Sızma kapasitesinden az olan yağışlar, yüzeysel akışa geçemez. Ayrıca, yağıştan önceki toprak neminin yüksek
olması toprağın emme kabiliyetini azaltarak yüzeysel akışı hızlandırmaktadır. Buna mukabil toprak  neminin azaldığı yerlerde, sızma artar, sel riski daha azalır.
Havzanın sahip olduğu morfolojik yapı, sel oluşumuna farklı şekilde tesir etmektedir. Havzanın uzunluğuna bir şekli varsa, yan kolların taşıdığı fazla sular farklı zamanlarda  havza  tabanına ulaşacağı  için akımda ani yükselmeler daha az meydana gelir ve sel riski az olur. Buna mukabil dairemsi şekle sahip havzalarda yan kolların hemen  hemen  aynı zamanda  havza tabanına ulaşması, sel riskini artırmaktadır.
Eğimi fazla yamaçlara  sahip  bir havzada,  ani sağanaklar ve ani kar erimelerinin ardından yüzeysel akı- şa geçen  su miktarı artar. Akımda hızla yükselmeler olur ve yamaçları kaplayarak akan sular seli meydana getirir. Yamaç eğimi az olan su toplama havzalarında, suların akış hızı azalmakta, uygun zeminli alanlarda sızma daha çok gerçekleşmekte ve buharlaşma daha çok olmaktadır. Böyle alanlarda  akım yavaş  yavaş yükseldiği için sel oluşma  riski diğerlerine  nispetle daha azalmaktadır.
Dağların nemli rüzgârlara açık yamacı diğer yamacına göre daha fazla yağış alır. Bu bakımdan  yamaç yönü; sel hadisesinin meydana  gelmesi açısından önemli bir unsur olarak karşımıza çıkar.
Bitki Örtüsü
Bitki örtüsü yönünden zengin olan yerlerde, özellikle ormanlarla kaplı alanlarda toprak, daha gözeneklidir. Bu topraklar organik madde yönünden zengindir. Organik madde, ağaç dalları ve yaprakları, yağışın toprağa ani inişini engeller. Bitki gövdeleri ise, yüzeysel akışın hızını azaltır. Dolayısıyla sızma oranı artmakta ve sel riski azalmaktadır. Buna karşılık bitki örtüsü yönünden fakir olan yerlerde özellikle sağanak yağışların hemen ardından sellere daha sık rastlanmaktadır.
Ormanlar toprağın  su tutma  kapasitesini artırır. Ormanların suyu tutma üzerindeki tesirleri; kök ve gövdeleriyle ve yapraklarıyla farklı şekillerde olmaktadır.
Orman ağaçları, toprakla temas ettiği yerde kalın kök boğazı geliştirir. Ağacın en büyük çapa sahip olduğu bu bölgesinde, yamaç eğimi yönünde  aşağı doğru yüzeysel akışla gelen yağış sularının akış hızı mekanik engelleme ile azaltılır. Böylece suların hem sürükleyici gücü azalır, hem de toprağa  sızan miktarı artar.
şınca, toprak sünger  gibi gözenekli ve yumuşak bir nitelik kazanır. Böyle bir toprak, yağış sularını emerek suyu depolar ve yüzeysel akışla suyun akıp gitmesini önler veya oluşabilecek  yüzeysel akışın debisini ve hızını düşürür.
Yüzeyden akan yağış sularının akış hızı ve miktarıyla, toprak taşınması arasında doğru  orantılı bir ilişki bulunmaktadır. Bu yüzden ormanların yüzeysel akış hızını ve miktarını azaltması, toprak  kayıplarının da azaltması anlamına gelmektedir.
Havzaya düşen  yağıştan  sızma, buharlaşma  vb. kayıplar çıktıktan sonra  geriye kalan, yerçekimi tesiri ile arazinin eğimine  uyarak havzanın yüksek noktalarından alçak noktalarına doğru hareket eden  suya “yüzeysel  akış” denir. Yağış alanının orman, çıplak alan, mera ve yerleşim yeri olmasına göre yüzeysel akışa tesir etmekte olup, bunlara göre yüzeysel akış katsayıları tespit edilmiştir.
Hidroloji
Akarsularımız büyüklük sırasına göre; ırmak (nehir), çay ve dere gibi isimlerle ifade edilirler.
Akarsularımızın uzunlukları genellikle fazla değildir. Fırat, Dicle ve Kızılırmak nehirleri dışında akarsularımızın boyları genellikle kısadır. Türkiye’de  akarsu uzunluklarının fazla olmamasında,  Anadolu’nun bir yarımada  olmasının  büyük  bir tesiri vardır. Ayrıca Kuzey ve Güney Anadolu’daki sıradağların uzanış biçimlerinin de bunda  tesiri vardır. Çünkü kıyıya paralel uzanan dağlarla kıyı arasındaki mesafe fazla değildir. Dolayısıyla bu dağlardan  kaynaklanan ve denize ulaşan akarsuların boyları da kısadır.
Ülkemizde dağlık alanların ve dik yamaçların fazla olması sebebiyle akarsularımız genellikle hızlı akarlar. Özellikle Kuzey ve Güney Anadolu’daki sıradağların denize  bakan  yamaçlarındaki  kısa boylu akarsular, dağların dik yamaçlarından hızla akarlar.
Türkiye’deki akarsular; uzunlukları, havzalarının yüz ölçümü akıttıkları su miktarı ve su miktarının yıl içinde gösterdiği  değişlik bakımından  farklılıklar gösterir. Bunun başlıca sebebi, ülkemizin çeşitli yörelerin- de farklı iklim özelliklerinin tesirli olmasıdır.
Akarsularımızın pek çoğu  ülke sınırları içinden  doğup  yine ülke topraklarından  denize  ulaşmaktadır. Irmaklarımızın bir kısmı ise yer yer komşularımızla sınır oluşturmaktadır. Örneğin; Meriç, Yunanistan’la Aras ise Ermenistan ve Nahçivan’la sınırlarımızın bir kısmını oluşturmaktadır.
Başta büyükleri olmak üzere, akarsularımızın pek çoğu denizlere ulaşmaktadır. Ancak bazı küçük akar- sular; Van Gölü, Tuz Gölü, Göller yöresindeki göllere ve Hazar Gölü’ne ulaşmaktadır.
Bitki örtüsü  ile yüzeysel akış arasındaki akış değerlerini gösteren aşağıdaki hidrografta, çıplak alandaki debinin yüksek olduğu görülmektedir.

İnsan Tesirleri

İnsanların teknolojik, sosyo-ekonomik ve kültürel etkinliklerinin selin afete dönüşmesinde ve kendisine zarar verebilecek hale gelmesi üzerinde çok önemli rolü vardır. İnsanların çeşitli faaliyetleri için sele  hassas alanları tercih etmeleri, selin afete dönüşmesi yönünde tesirli olmaktadır. Üst havzalarda yapılan yerleşmeler, yanlış arazi kullanımları, mera alanlarının plansız ve yoğun kullanılması, havzada yüzeysel  Akışa geçen su miktarını artırarak sel ve taşkınların  oluşmasına sebep olmaktadır. Yanlış yerleşim merkezleri, dere yataklarına yapılan binalar, tesisler can ve mal kaybını artıran sebeplerdendir. 
BD  /  at  October 31, 2021  /  No comments

 

İklim
Türkiye, coğrafi konumu  sebebiyle değişik özellikle- re sahip bir ülkedir. Ağırlıklı olarak sıcaklık ve yağış ekstremlerinin  görüldüğü yarı kurak bir iklim tipine sahiptir. Türkiye’nin üç tarafının denizlerle çevrili olması,  yüksek  sıradağların  kıyılar boyunca   uzanışı, ani yükselti değişiklikleri ve kıyıya olan uzaklık, iklim özelliklerinin  kısa  mesafelerde   farklılaşmasına  sebep olmaktadır. Ülkemizin yağış dağılımı 250 mm ile
2.250 mm arasında değişiklik göstermekte ortalama yağışı 643 mm olup, yaklaşık %65’in de kurak ve yarıkurak iklim şartları hüküm  sürmektedir. Yağışların genelde yetersizliği yanında, mevsimlere göre dağılımıda düzensizdir.
Bilindiği gibi yağış ve sıcaklık, yüzey suları üzerinde doğrudan etkili olan unsurlardır. Bir yerin yağış özelliklerini yıllık toplam  yağış miktarı, yağışın aylara ve mevsimlere dağılışı, cinsi ve şiddeti belirlemektedir.
Ancak beklenen zamanda, yerde ve miktardaki yağış dışında meydana  gelen  ani ve uzun süreli sağanak yağışlar, kısa zamanda büyük su kütlesinin, yamaçlar ve/veya akarsu yatakları boyunca, kontrolsüz biçim- de akışa geçmesi  ile akarsu yataklarında taşkına ve yamaçlarda sele sebep olmaktadır.
Sıcaklıkta meydana  gelen  ani yükselmeler, özellikle ilkbahar döneminde bir yandan  buharlaşmanın art- masına, bir yandan da kar ve buz erimelerine sebep olur. Böylece, kısa zamanda  ortaya  çıkan büyük su kütleleri, ani sellerin meydana  gelmesinde önemli bir etkendir. Bu bakımdan  yağış ve sıcaklık değerlerindeki ani ve olağan dışı artışlar sel oluşumuna yol açan hadiselerin başında gelmektedir.
Jeolojik Yapı ve Toprak Özellikleri
Bir havzadaki kayaçların cinsleri, geçirgenlik ve aşınmaya karşı gösterdikleri  dirençler ile havzanın  şekli, yüksekliği ve eğim özellikleri, dağların uzanışı ve bakı özellikleri, drenaj şartları gibi daha birçok özellik, sele karşı hassasiyetin artmasına veya azalmasına sebep olur. Gözenekleri dolayısıyla geçirgenliği fazla olan kayaçların bulunduğu yerlerde sızmanın fazlaca meydana  gelmesi, yüzeysel akışın azalmasına, dolayısıyla sel şiddetinin ve riskinin de azalmasına vesile olur. Geçirimsiz kayaçların olduğu yerlerde ise, yağışlardan ve kar erimelerinden  kaynaklanan suların çok büyük bir kısmı yüzeysel akışa geçeceği için sel vakası daha sık ve şiddetli görülür.
Toprağın bünyesi  ve  yapısına  bağlı  olan  sızdırma kapasitesi de sel hadisesi bakımından  büyük önem taşır. Gözenekliliği fazla, organik madde bakımından zengin toprakların sızdırma kapasitesi yüksektir. Sızma, toprak  doygun  hale gelene  kadar devam  eder. Bundan sonra yağışlardan kaynaklanan sular yüzeysel akışa geçer ve sel hadisesi meydana  gelir. Sızma kapasitesinden az olan yağışlar, yüzeysel akışa geçemez. Ayrıca, yağıştan önceki toprak neminin yüksek
olması toprağın emme kabiliyetini azaltarak yüzeysel akışı hızlandırmaktadır. Buna mukabil toprak  neminin azaldığı yerlerde, sızma artar, sel riski daha azalır.
Havzanın sahip olduğu morfolojik yapı, sel oluşumuna farklı şekilde tesir etmektedir. Havzanın uzunluğuna bir şekli varsa, yan kolların taşıdığı fazla sular farklı zamanlarda  havza  tabanına ulaşacağı  için akımda ani yükselmeler daha az meydana gelir ve sel riski az olur. Buna mukabil dairemsi şekle sahip havzalarda yan kolların hemen  hemen  aynı zamanda  havza tabanına ulaşması, sel riskini artırmaktadır.
Eğimi fazla yamaçlara  sahip  bir havzada,  ani sağanaklar ve ani kar erimelerinin ardından yüzeysel akı- şa geçen  su miktarı artar. Akımda hızla yükselmeler olur ve yamaçları kaplayarak akan sular seli meydana getirir. Yamaç eğimi az olan su toplama havzalarında, suların akış hızı azalmakta, uygun zeminli alanlarda sızma daha çok gerçekleşmekte ve buharlaşma daha çok olmaktadır. Böyle alanlarda  akım yavaş  yavaş yükseldiği için sel oluşma  riski diğerlerine  nispetle daha azalmaktadır.
Dağların nemli rüzgârlara açık yamacı diğer yamacına göre daha fazla yağış alır. Bu bakımdan  yamaç yönü; sel hadisesinin meydana  gelmesi açısından önemli bir unsur olarak karşımıza çıkar.
Bitki Örtüsü
Bitki örtüsü yönünden zengin olan yerlerde, özellikle ormanlarla kaplı alanlarda toprak, daha gözeneklidir. Bu topraklar organik madde yönünden zengindir. Organik madde, ağaç dalları ve yaprakları, yağışın toprağa ani inişini engeller. Bitki gövdeleri ise, yüzeysel akışın hızını azaltır. Dolayısıyla sızma oranı artmakta ve sel riski azalmaktadır. Buna karşılık bitki örtüsü yönünden fakir olan yerlerde özellikle sağanak yağışların hemen ardından sellere daha sık rastlanmaktadır.
Ormanlar toprağın  su tutma  kapasitesini artırır. Ormanların suyu tutma üzerindeki tesirleri; kök ve gövdeleriyle ve yapraklarıyla farklı şekillerde olmaktadır.
Orman ağaçları, toprakla temas ettiği yerde kalın kök boğazı geliştirir. Ağacın en büyük çapa sahip olduğu bu bölgesinde, yamaç eğimi yönünde  aşağı doğru yüzeysel akışla gelen yağış sularının akış hızı mekanik engelleme ile azaltılır. Böylece suların hem sürükleyici gücü azalır, hem de toprağa  sızan miktarı artar.
şınca, toprak sünger  gibi gözenekli ve yumuşak bir nitelik kazanır. Böyle bir toprak, yağış sularını emerek suyu depolar ve yüzeysel akışla suyun akıp gitmesini önler veya oluşabilecek  yüzeysel akışın debisini ve hızını düşürür.
Yüzeyden akan yağış sularının akış hızı ve miktarıyla, toprak taşınması arasında doğru  orantılı bir ilişki bulunmaktadır. Bu yüzden ormanların yüzeysel akış hızını ve miktarını azaltması, toprak  kayıplarının da azaltması anlamına gelmektedir.
Havzaya düşen  yağıştan  sızma, buharlaşma  vb. kayıplar çıktıktan sonra  geriye kalan, yerçekimi tesiri ile arazinin eğimine  uyarak havzanın yüksek noktalarından alçak noktalarına doğru hareket eden  suya “yüzeysel  akış” denir. Yağış alanının orman, çıplak alan, mera ve yerleşim yeri olmasına göre yüzeysel akışa tesir etmekte olup, bunlara göre yüzeysel akış katsayıları tespit edilmiştir.
Hidroloji
Akarsularımız büyüklük sırasına göre; ırmak (nehir), çay ve dere gibi isimlerle ifade edilirler.
Akarsularımızın uzunlukları genellikle fazla değildir. Fırat, Dicle ve Kızılırmak nehirleri dışında akarsularımızın boyları genellikle kısadır. Türkiye’de  akarsu uzunluklarının fazla olmamasında,  Anadolu’nun bir yarımada  olmasının  büyük  bir tesiri vardır. Ayrıca Kuzey ve Güney Anadolu’daki sıradağların uzanış biçimlerinin de bunda  tesiri vardır. Çünkü kıyıya paralel uzanan dağlarla kıyı arasındaki mesafe fazla değildir. Dolayısıyla bu dağlardan  kaynaklanan ve denize ulaşan akarsuların boyları da kısadır.
Ülkemizde dağlık alanların ve dik yamaçların fazla olması sebebiyle akarsularımız genellikle hızlı akarlar. Özellikle Kuzey ve Güney Anadolu’daki sıradağların denize  bakan  yamaçlarındaki  kısa boylu akarsular, dağların dik yamaçlarından hızla akarlar.
Türkiye’deki akarsular; uzunlukları, havzalarının yüz ölçümü akıttıkları su miktarı ve su miktarının yıl içinde gösterdiği  değişlik bakımından  farklılıklar gösterir. Bunun başlıca sebebi, ülkemizin çeşitli yörelerin- de farklı iklim özelliklerinin tesirli olmasıdır.
Akarsularımızın pek çoğu  ülke sınırları içinden  doğup  yine ülke topraklarından  denize  ulaşmaktadır. Irmaklarımızın bir kısmı ise yer yer komşularımızla sınır oluşturmaktadır. Örneğin; Meriç, Yunanistan’la Aras ise Ermenistan ve Nahçivan’la sınırlarımızın bir kısmını oluşturmaktadır.
Başta büyükleri olmak üzere, akarsularımızın pek çoğu denizlere ulaşmaktadır. Ancak bazı küçük akar- sular; Van Gölü, Tuz Gölü, Göller yöresindeki göllere ve Hazar Gölü’ne ulaşmaktadır.
Bitki örtüsü  ile yüzeysel akış arasındaki akış değerlerini gösteren aşağıdaki hidrografta, çıplak alandaki debinin yüksek olduğu görülmektedir.

İnsan Tesirleri

İnsanların teknolojik, sosyo-ekonomik ve kültürel etkinliklerinin selin afete dönüşmesinde ve kendisine zarar verebilecek hale gelmesi üzerinde çok önemli rolü vardır. İnsanların çeşitli faaliyetleri için sele  hassas alanları tercih etmeleri, selin afete dönüşmesi yönünde tesirli olmaktadır. Üst havzalarda yapılan yerleşmeler, yanlış arazi kullanımları, mera alanlarının plansız ve yoğun kullanılması, havzada yüzeysel  Akışa geçen su miktarını artırarak sel ve taşkınların  oluşmasına sebep olmaktadır. Yanlış yerleşim merkezleri, dere yataklarına yapılan binalar, tesisler can ve mal kaybını artıran sebeplerdendir. 

ZIRAI DON DOLU EROZYON ÇIĞ DÜŞMESİ SU TAŞKINLARI KURAKLIK HORTUMLAR SİS KUVVETLİ RÜZGAR VE FIRTINA ORMAN YANGINLARI HEYELAN SEL BASKINI YANARDAĞ PATLAMASI DEPREMLER TSUNAMİ TRUF MANTARI KUŞ CENNETİ NEMRUT KRATER GÖLÜ COMBATING DESERTIFICATION

Copyright © 2013 Küresel Isınma-İklim Değişikliği-Çölleşme. WP Theme-junkie converted by Bloggertheme9
Blogger templates. Proudly Powered by Blogger.