Showing posts with label doğal afetler. Show all posts
Showing posts with label doğal afetler. Show all posts

Sunday, October 31, 2021

Sel Oluşumunda Etkili Olan Unsurlar

 

İklim
Türkiye, coğrafi konumu  sebebiyle değişik özellikle- re sahip bir ülkedir. Ağırlıklı olarak sıcaklık ve yağış ekstremlerinin  görüldüğü yarı kurak bir iklim tipine sahiptir. Türkiye’nin üç tarafının denizlerle çevrili olması,  yüksek  sıradağların  kıyılar boyunca   uzanışı, ani yükselti değişiklikleri ve kıyıya olan uzaklık, iklim özelliklerinin  kısa  mesafelerde   farklılaşmasına  sebep olmaktadır. Ülkemizin yağış dağılımı 250 mm ile
2.250 mm arasında değişiklik göstermekte ortalama yağışı 643 mm olup, yaklaşık %65’in de kurak ve yarıkurak iklim şartları hüküm  sürmektedir. Yağışların genelde yetersizliği yanında, mevsimlere göre dağılımıda düzensizdir.
Bilindiği gibi yağış ve sıcaklık, yüzey suları üzerinde doğrudan etkili olan unsurlardır. Bir yerin yağış özelliklerini yıllık toplam  yağış miktarı, yağışın aylara ve mevsimlere dağılışı, cinsi ve şiddeti belirlemektedir.
Ancak beklenen zamanda, yerde ve miktardaki yağış dışında meydana  gelen  ani ve uzun süreli sağanak yağışlar, kısa zamanda büyük su kütlesinin, yamaçlar ve/veya akarsu yatakları boyunca, kontrolsüz biçim- de akışa geçmesi  ile akarsu yataklarında taşkına ve yamaçlarda sele sebep olmaktadır.
Sıcaklıkta meydana  gelen  ani yükselmeler, özellikle ilkbahar döneminde bir yandan  buharlaşmanın art- masına, bir yandan da kar ve buz erimelerine sebep olur. Böylece, kısa zamanda  ortaya  çıkan büyük su kütleleri, ani sellerin meydana  gelmesinde önemli bir etkendir. Bu bakımdan  yağış ve sıcaklık değerlerindeki ani ve olağan dışı artışlar sel oluşumuna yol açan hadiselerin başında gelmektedir.
Jeolojik Yapı ve Toprak Özellikleri
Bir havzadaki kayaçların cinsleri, geçirgenlik ve aşınmaya karşı gösterdikleri  dirençler ile havzanın  şekli, yüksekliği ve eğim özellikleri, dağların uzanışı ve bakı özellikleri, drenaj şartları gibi daha birçok özellik, sele karşı hassasiyetin artmasına veya azalmasına sebep olur. Gözenekleri dolayısıyla geçirgenliği fazla olan kayaçların bulunduğu yerlerde sızmanın fazlaca meydana  gelmesi, yüzeysel akışın azalmasına, dolayısıyla sel şiddetinin ve riskinin de azalmasına vesile olur. Geçirimsiz kayaçların olduğu yerlerde ise, yağışlardan ve kar erimelerinden  kaynaklanan suların çok büyük bir kısmı yüzeysel akışa geçeceği için sel vakası daha sık ve şiddetli görülür.
Toprağın bünyesi  ve  yapısına  bağlı  olan  sızdırma kapasitesi de sel hadisesi bakımından  büyük önem taşır. Gözenekliliği fazla, organik madde bakımından zengin toprakların sızdırma kapasitesi yüksektir. Sızma, toprak  doygun  hale gelene  kadar devam  eder. Bundan sonra yağışlardan kaynaklanan sular yüzeysel akışa geçer ve sel hadisesi meydana  gelir. Sızma kapasitesinden az olan yağışlar, yüzeysel akışa geçemez. Ayrıca, yağıştan önceki toprak neminin yüksek
olması toprağın emme kabiliyetini azaltarak yüzeysel akışı hızlandırmaktadır. Buna mukabil toprak  neminin azaldığı yerlerde, sızma artar, sel riski daha azalır.
Havzanın sahip olduğu morfolojik yapı, sel oluşumuna farklı şekilde tesir etmektedir. Havzanın uzunluğuna bir şekli varsa, yan kolların taşıdığı fazla sular farklı zamanlarda  havza  tabanına ulaşacağı  için akımda ani yükselmeler daha az meydana gelir ve sel riski az olur. Buna mukabil dairemsi şekle sahip havzalarda yan kolların hemen  hemen  aynı zamanda  havza tabanına ulaşması, sel riskini artırmaktadır.
Eğimi fazla yamaçlara  sahip  bir havzada,  ani sağanaklar ve ani kar erimelerinin ardından yüzeysel akı- şa geçen  su miktarı artar. Akımda hızla yükselmeler olur ve yamaçları kaplayarak akan sular seli meydana getirir. Yamaç eğimi az olan su toplama havzalarında, suların akış hızı azalmakta, uygun zeminli alanlarda sızma daha çok gerçekleşmekte ve buharlaşma daha çok olmaktadır. Böyle alanlarda  akım yavaş  yavaş yükseldiği için sel oluşma  riski diğerlerine  nispetle daha azalmaktadır.
Dağların nemli rüzgârlara açık yamacı diğer yamacına göre daha fazla yağış alır. Bu bakımdan  yamaç yönü; sel hadisesinin meydana  gelmesi açısından önemli bir unsur olarak karşımıza çıkar.
Bitki Örtüsü
Bitki örtüsü yönünden zengin olan yerlerde, özellikle ormanlarla kaplı alanlarda toprak, daha gözeneklidir. Bu topraklar organik madde yönünden zengindir. Organik madde, ağaç dalları ve yaprakları, yağışın toprağa ani inişini engeller. Bitki gövdeleri ise, yüzeysel akışın hızını azaltır. Dolayısıyla sızma oranı artmakta ve sel riski azalmaktadır. Buna karşılık bitki örtüsü yönünden fakir olan yerlerde özellikle sağanak yağışların hemen ardından sellere daha sık rastlanmaktadır.
Ormanlar toprağın  su tutma  kapasitesini artırır. Ormanların suyu tutma üzerindeki tesirleri; kök ve gövdeleriyle ve yapraklarıyla farklı şekillerde olmaktadır.
Orman ağaçları, toprakla temas ettiği yerde kalın kök boğazı geliştirir. Ağacın en büyük çapa sahip olduğu bu bölgesinde, yamaç eğimi yönünde  aşağı doğru yüzeysel akışla gelen yağış sularının akış hızı mekanik engelleme ile azaltılır. Böylece suların hem sürükleyici gücü azalır, hem de toprağa  sızan miktarı artar.
şınca, toprak sünger  gibi gözenekli ve yumuşak bir nitelik kazanır. Böyle bir toprak, yağış sularını emerek suyu depolar ve yüzeysel akışla suyun akıp gitmesini önler veya oluşabilecek  yüzeysel akışın debisini ve hızını düşürür.
Yüzeyden akan yağış sularının akış hızı ve miktarıyla, toprak taşınması arasında doğru  orantılı bir ilişki bulunmaktadır. Bu yüzden ormanların yüzeysel akış hızını ve miktarını azaltması, toprak  kayıplarının da azaltması anlamına gelmektedir.
Havzaya düşen  yağıştan  sızma, buharlaşma  vb. kayıplar çıktıktan sonra  geriye kalan, yerçekimi tesiri ile arazinin eğimine  uyarak havzanın yüksek noktalarından alçak noktalarına doğru hareket eden  suya “yüzeysel  akış” denir. Yağış alanının orman, çıplak alan, mera ve yerleşim yeri olmasına göre yüzeysel akışa tesir etmekte olup, bunlara göre yüzeysel akış katsayıları tespit edilmiştir.
Hidroloji
Akarsularımız büyüklük sırasına göre; ırmak (nehir), çay ve dere gibi isimlerle ifade edilirler.
Akarsularımızın uzunlukları genellikle fazla değildir. Fırat, Dicle ve Kızılırmak nehirleri dışında akarsularımızın boyları genellikle kısadır. Türkiye’de  akarsu uzunluklarının fazla olmamasında,  Anadolu’nun bir yarımada  olmasının  büyük  bir tesiri vardır. Ayrıca Kuzey ve Güney Anadolu’daki sıradağların uzanış biçimlerinin de bunda  tesiri vardır. Çünkü kıyıya paralel uzanan dağlarla kıyı arasındaki mesafe fazla değildir. Dolayısıyla bu dağlardan  kaynaklanan ve denize ulaşan akarsuların boyları da kısadır.
Ülkemizde dağlık alanların ve dik yamaçların fazla olması sebebiyle akarsularımız genellikle hızlı akarlar. Özellikle Kuzey ve Güney Anadolu’daki sıradağların denize  bakan  yamaçlarındaki  kısa boylu akarsular, dağların dik yamaçlarından hızla akarlar.
Türkiye’deki akarsular; uzunlukları, havzalarının yüz ölçümü akıttıkları su miktarı ve su miktarının yıl içinde gösterdiği  değişlik bakımından  farklılıklar gösterir. Bunun başlıca sebebi, ülkemizin çeşitli yörelerin- de farklı iklim özelliklerinin tesirli olmasıdır.
Akarsularımızın pek çoğu  ülke sınırları içinden  doğup  yine ülke topraklarından  denize  ulaşmaktadır. Irmaklarımızın bir kısmı ise yer yer komşularımızla sınır oluşturmaktadır. Örneğin; Meriç, Yunanistan’la Aras ise Ermenistan ve Nahçivan’la sınırlarımızın bir kısmını oluşturmaktadır.
Başta büyükleri olmak üzere, akarsularımızın pek çoğu denizlere ulaşmaktadır. Ancak bazı küçük akar- sular; Van Gölü, Tuz Gölü, Göller yöresindeki göllere ve Hazar Gölü’ne ulaşmaktadır.
Bitki örtüsü  ile yüzeysel akış arasındaki akış değerlerini gösteren aşağıdaki hidrografta, çıplak alandaki debinin yüksek olduğu görülmektedir.

İnsan Tesirleri

İnsanların teknolojik, sosyo-ekonomik ve kültürel etkinliklerinin selin afete dönüşmesinde ve kendisine zarar verebilecek hale gelmesi üzerinde çok önemli rolü vardır. İnsanların çeşitli faaliyetleri için sele  hassas alanları tercih etmeleri, selin afete dönüşmesi yönünde tesirli olmaktadır. Üst havzalarda yapılan yerleşmeler, yanlış arazi kullanımları, mera alanlarının plansız ve yoğun kullanılması, havzada yüzeysel  Akışa geçen su miktarını artırarak sel ve taşkınların  oluşmasına sebep olmaktadır. Yanlış yerleşim merkezleri, dere yataklarına yapılan binalar, tesisler can ve mal kaybını artıran sebeplerdendir. 
BD  /  at  October 31, 2021  /  No comments

 

İklim
Türkiye, coğrafi konumu  sebebiyle değişik özellikle- re sahip bir ülkedir. Ağırlıklı olarak sıcaklık ve yağış ekstremlerinin  görüldüğü yarı kurak bir iklim tipine sahiptir. Türkiye’nin üç tarafının denizlerle çevrili olması,  yüksek  sıradağların  kıyılar boyunca   uzanışı, ani yükselti değişiklikleri ve kıyıya olan uzaklık, iklim özelliklerinin  kısa  mesafelerde   farklılaşmasına  sebep olmaktadır. Ülkemizin yağış dağılımı 250 mm ile
2.250 mm arasında değişiklik göstermekte ortalama yağışı 643 mm olup, yaklaşık %65’in de kurak ve yarıkurak iklim şartları hüküm  sürmektedir. Yağışların genelde yetersizliği yanında, mevsimlere göre dağılımıda düzensizdir.
Bilindiği gibi yağış ve sıcaklık, yüzey suları üzerinde doğrudan etkili olan unsurlardır. Bir yerin yağış özelliklerini yıllık toplam  yağış miktarı, yağışın aylara ve mevsimlere dağılışı, cinsi ve şiddeti belirlemektedir.
Ancak beklenen zamanda, yerde ve miktardaki yağış dışında meydana  gelen  ani ve uzun süreli sağanak yağışlar, kısa zamanda büyük su kütlesinin, yamaçlar ve/veya akarsu yatakları boyunca, kontrolsüz biçim- de akışa geçmesi  ile akarsu yataklarında taşkına ve yamaçlarda sele sebep olmaktadır.
Sıcaklıkta meydana  gelen  ani yükselmeler, özellikle ilkbahar döneminde bir yandan  buharlaşmanın art- masına, bir yandan da kar ve buz erimelerine sebep olur. Böylece, kısa zamanda  ortaya  çıkan büyük su kütleleri, ani sellerin meydana  gelmesinde önemli bir etkendir. Bu bakımdan  yağış ve sıcaklık değerlerindeki ani ve olağan dışı artışlar sel oluşumuna yol açan hadiselerin başında gelmektedir.
Jeolojik Yapı ve Toprak Özellikleri
Bir havzadaki kayaçların cinsleri, geçirgenlik ve aşınmaya karşı gösterdikleri  dirençler ile havzanın  şekli, yüksekliği ve eğim özellikleri, dağların uzanışı ve bakı özellikleri, drenaj şartları gibi daha birçok özellik, sele karşı hassasiyetin artmasına veya azalmasına sebep olur. Gözenekleri dolayısıyla geçirgenliği fazla olan kayaçların bulunduğu yerlerde sızmanın fazlaca meydana  gelmesi, yüzeysel akışın azalmasına, dolayısıyla sel şiddetinin ve riskinin de azalmasına vesile olur. Geçirimsiz kayaçların olduğu yerlerde ise, yağışlardan ve kar erimelerinden  kaynaklanan suların çok büyük bir kısmı yüzeysel akışa geçeceği için sel vakası daha sık ve şiddetli görülür.
Toprağın bünyesi  ve  yapısına  bağlı  olan  sızdırma kapasitesi de sel hadisesi bakımından  büyük önem taşır. Gözenekliliği fazla, organik madde bakımından zengin toprakların sızdırma kapasitesi yüksektir. Sızma, toprak  doygun  hale gelene  kadar devam  eder. Bundan sonra yağışlardan kaynaklanan sular yüzeysel akışa geçer ve sel hadisesi meydana  gelir. Sızma kapasitesinden az olan yağışlar, yüzeysel akışa geçemez. Ayrıca, yağıştan önceki toprak neminin yüksek
olması toprağın emme kabiliyetini azaltarak yüzeysel akışı hızlandırmaktadır. Buna mukabil toprak  neminin azaldığı yerlerde, sızma artar, sel riski daha azalır.
Havzanın sahip olduğu morfolojik yapı, sel oluşumuna farklı şekilde tesir etmektedir. Havzanın uzunluğuna bir şekli varsa, yan kolların taşıdığı fazla sular farklı zamanlarda  havza  tabanına ulaşacağı  için akımda ani yükselmeler daha az meydana gelir ve sel riski az olur. Buna mukabil dairemsi şekle sahip havzalarda yan kolların hemen  hemen  aynı zamanda  havza tabanına ulaşması, sel riskini artırmaktadır.
Eğimi fazla yamaçlara  sahip  bir havzada,  ani sağanaklar ve ani kar erimelerinin ardından yüzeysel akı- şa geçen  su miktarı artar. Akımda hızla yükselmeler olur ve yamaçları kaplayarak akan sular seli meydana getirir. Yamaç eğimi az olan su toplama havzalarında, suların akış hızı azalmakta, uygun zeminli alanlarda sızma daha çok gerçekleşmekte ve buharlaşma daha çok olmaktadır. Böyle alanlarda  akım yavaş  yavaş yükseldiği için sel oluşma  riski diğerlerine  nispetle daha azalmaktadır.
Dağların nemli rüzgârlara açık yamacı diğer yamacına göre daha fazla yağış alır. Bu bakımdan  yamaç yönü; sel hadisesinin meydana  gelmesi açısından önemli bir unsur olarak karşımıza çıkar.
Bitki Örtüsü
Bitki örtüsü yönünden zengin olan yerlerde, özellikle ormanlarla kaplı alanlarda toprak, daha gözeneklidir. Bu topraklar organik madde yönünden zengindir. Organik madde, ağaç dalları ve yaprakları, yağışın toprağa ani inişini engeller. Bitki gövdeleri ise, yüzeysel akışın hızını azaltır. Dolayısıyla sızma oranı artmakta ve sel riski azalmaktadır. Buna karşılık bitki örtüsü yönünden fakir olan yerlerde özellikle sağanak yağışların hemen ardından sellere daha sık rastlanmaktadır.
Ormanlar toprağın  su tutma  kapasitesini artırır. Ormanların suyu tutma üzerindeki tesirleri; kök ve gövdeleriyle ve yapraklarıyla farklı şekillerde olmaktadır.
Orman ağaçları, toprakla temas ettiği yerde kalın kök boğazı geliştirir. Ağacın en büyük çapa sahip olduğu bu bölgesinde, yamaç eğimi yönünde  aşağı doğru yüzeysel akışla gelen yağış sularının akış hızı mekanik engelleme ile azaltılır. Böylece suların hem sürükleyici gücü azalır, hem de toprağa  sızan miktarı artar.
şınca, toprak sünger  gibi gözenekli ve yumuşak bir nitelik kazanır. Böyle bir toprak, yağış sularını emerek suyu depolar ve yüzeysel akışla suyun akıp gitmesini önler veya oluşabilecek  yüzeysel akışın debisini ve hızını düşürür.
Yüzeyden akan yağış sularının akış hızı ve miktarıyla, toprak taşınması arasında doğru  orantılı bir ilişki bulunmaktadır. Bu yüzden ormanların yüzeysel akış hızını ve miktarını azaltması, toprak  kayıplarının da azaltması anlamına gelmektedir.
Havzaya düşen  yağıştan  sızma, buharlaşma  vb. kayıplar çıktıktan sonra  geriye kalan, yerçekimi tesiri ile arazinin eğimine  uyarak havzanın yüksek noktalarından alçak noktalarına doğru hareket eden  suya “yüzeysel  akış” denir. Yağış alanının orman, çıplak alan, mera ve yerleşim yeri olmasına göre yüzeysel akışa tesir etmekte olup, bunlara göre yüzeysel akış katsayıları tespit edilmiştir.
Hidroloji
Akarsularımız büyüklük sırasına göre; ırmak (nehir), çay ve dere gibi isimlerle ifade edilirler.
Akarsularımızın uzunlukları genellikle fazla değildir. Fırat, Dicle ve Kızılırmak nehirleri dışında akarsularımızın boyları genellikle kısadır. Türkiye’de  akarsu uzunluklarının fazla olmamasında,  Anadolu’nun bir yarımada  olmasının  büyük  bir tesiri vardır. Ayrıca Kuzey ve Güney Anadolu’daki sıradağların uzanış biçimlerinin de bunda  tesiri vardır. Çünkü kıyıya paralel uzanan dağlarla kıyı arasındaki mesafe fazla değildir. Dolayısıyla bu dağlardan  kaynaklanan ve denize ulaşan akarsuların boyları da kısadır.
Ülkemizde dağlık alanların ve dik yamaçların fazla olması sebebiyle akarsularımız genellikle hızlı akarlar. Özellikle Kuzey ve Güney Anadolu’daki sıradağların denize  bakan  yamaçlarındaki  kısa boylu akarsular, dağların dik yamaçlarından hızla akarlar.
Türkiye’deki akarsular; uzunlukları, havzalarının yüz ölçümü akıttıkları su miktarı ve su miktarının yıl içinde gösterdiği  değişlik bakımından  farklılıklar gösterir. Bunun başlıca sebebi, ülkemizin çeşitli yörelerin- de farklı iklim özelliklerinin tesirli olmasıdır.
Akarsularımızın pek çoğu  ülke sınırları içinden  doğup  yine ülke topraklarından  denize  ulaşmaktadır. Irmaklarımızın bir kısmı ise yer yer komşularımızla sınır oluşturmaktadır. Örneğin; Meriç, Yunanistan’la Aras ise Ermenistan ve Nahçivan’la sınırlarımızın bir kısmını oluşturmaktadır.
Başta büyükleri olmak üzere, akarsularımızın pek çoğu denizlere ulaşmaktadır. Ancak bazı küçük akar- sular; Van Gölü, Tuz Gölü, Göller yöresindeki göllere ve Hazar Gölü’ne ulaşmaktadır.
Bitki örtüsü  ile yüzeysel akış arasındaki akış değerlerini gösteren aşağıdaki hidrografta, çıplak alandaki debinin yüksek olduğu görülmektedir.

İnsan Tesirleri

İnsanların teknolojik, sosyo-ekonomik ve kültürel etkinliklerinin selin afete dönüşmesinde ve kendisine zarar verebilecek hale gelmesi üzerinde çok önemli rolü vardır. İnsanların çeşitli faaliyetleri için sele  hassas alanları tercih etmeleri, selin afete dönüşmesi yönünde tesirli olmaktadır. Üst havzalarda yapılan yerleşmeler, yanlış arazi kullanımları, mera alanlarının plansız ve yoğun kullanılması, havzada yüzeysel  Akışa geçen su miktarını artırarak sel ve taşkınların  oluşmasına sebep olmaktadır. Yanlış yerleşim merkezleri, dere yataklarına yapılan binalar, tesisler can ve mal kaybını artıran sebeplerdendir. 

KURAKLIK NEDİR? KURAKLIK ÇEŞİTLERİ NELERDİR?

 Global Bilgiler

Kuraklık nedir?

NASA, Türkiye’nin son 900 yılın en kötü kuraklığını yaşadığını açıkladı. Peki, kuraklık nedir?
Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), Türkiye’nin de içinde bulunduğu Doğu Akdeniz bölgesinde 1998 yılında başlayan kuraklığın, son 900 yılın en kötü kuraklığı olduğunu açıkladı.
NASA Goddard Uzay Araştırmaları Enstitüsü’nden iklim bilimci Ben Cook önderliğindeki araştırma ekibi, Doğu Akdeniz’de Türkiye, İsrail, Ürdün, Lübnan, Filistin, Kıbrıs ve Suriye’yi kapsayan bölgede hakim olan kuraklığın geçmiş asırların aksine bu kez insan kaynaklı iklim değişikliği olduğunu düşünüyor.
Bir bölgeye kurak demek için ne kadar yağış alması gerekir?
Kuraklık, “yağışların, kaydedilen normal seviyelerinin önemli ölçüde altına düşmesi sonucu, arazi ve su kaynaklarının olumsuz etkilenmesine ve hidrolojik dengenin bozulmasına sebep olan olay” olarak tanımlanır.
Kuraklığın bazı özellikleri vardır. Başlangıç ve bitişi belirsizdir. Katlanarak artar. Ekonomik olarak ülkelere ciddi darbe vurur.
Kuraklık genellikle yavaş gelişir ve sıklıkla uzun bir dönemi kapsar. Kurak iklimlerin hüküm sürdüğü yerlerdeki hayvanlar ve bitkiler, nem eksikliğinden ve değişken yağıştan dolayı olumsuz etkilenirler.

Kuraklık çeşitleri

Meteorolojik Kuraklık:

Belirli bir zamana ait normallerden (genellikle en az 30 yıllık) meydana gelen sapma olarak tanımlanır. Devam eden bir meteorolojik kuraklık olayı hızlı bir şekilde kuvvetlenebilir veya aniden sona erebilir. Kuraklık dönemleri genellikle belirlenen değerin altında yağışlı olan günlerin sayısıdır.

Tarımsal Kuraklık:

Global Bilgiler
Bitkinin kök bölgesinde, büyüyüp gelişmesi için yeterli nem bulunmaması durumu olarak ifade edilir. Bitkinin büyüme dönemi boyunca, suya ihtiyaç duyduğu sırada yeterli toprak nemi olmadığı zaman tarımsal kuraklık meydana gelir. Tarımsal kuraklık meteorolojik kuraklıktan sonra ve hidrolojik kuraklıktan önce ortaya çıkan bir durumdur.

Hidrolojik Kuraklık:

Hidrolojik kuraklık, uzun süre devam eden yağış eksikliği neticesinde ortaya çıkan yeryüzü ve yer altı sularındaki azalma ve eksiklikleri ifade eder.
Kuraklığın yağışa bağlı sınıflandırılmasında, 250 mm’den az yağış alan alanlar kurak, 250-500 mm yağış yarı kurak kabul edilir.
Antartika’da bulunan bazı yerlere yaklaşık olarak 2 milyon yıldır yağmur yağmamıştır.
Antartika’da bulunan ve kıtanın yüzde ikilik bir kısmını kaplayan, Kurak Vadi diye bilinen Dry Valleys’e asla kar ya da yağmur düşmez.
Kurak Vadi’nin bu şeklide olmasının en büyük nedeni rüzgarlardır. Bu bölgede esen rüzgarlar saatte 320 kilometreye ulaşır ve havada bulunan tüm nemi buharlaştırır. Antartika’nın bu bölgesi, Mars’a benzetilmektedir.
Antartika yalnızca dünyanın en kurak yeri değil, aynı zamanda en rüzgarlı ve en fazla su barındıran yerlerden birisidir. Dünyada yer alan suyun yüzde yetmişlik bir kısmı buz halinde bu kıtada bulunur. Ayrıca rüzgarın en sert ve hızlı estiği yer burasıdır.

Yeryüzünde bulunan en kurak ikinci bölge ise Şili’de bulunan Atamaca Çölü’dür. Bu çöldeki bazı kısımlar yaklaşık 400 yıldır hiç yağış almamıştır. Bölgeye düşen yıllık ortalama yağış miktarı 0,1 mm’dir. Bu çöl Sahra çölünden 250 kat daha kuraktır.

Etkileri
Global BilgilerUzun süreli kuru hava, nem azlığı yaratarak orman ve su kaynaklarında azalmaya neden olduğundan, ciddi çevresel, ekonomik, kent hayatı, kalkınma, teknoloji, gıda, temiz su ve sağlık sorunları ortaya çıkar. Bunun yanı sıra ciddi anlamda tarıma da etkisi vardır. Kuraklığın başlama ve bitme zamanının tespiti zordur. Etkisi yıllar boyu devam edebilir. İlk etki tarımda görülür, sonra diğer sektörlere yayılır.
Tarımda önemli olan, yıllık toplam yağış değil, bitkinin gelişme ve büyüme döneminde kök çevresindeki su miktarıdır. Bu suyun eksikliği tarımsal kuraklık olarak isimlendirilir. Karaların yaklaşık %16'sı kurak ve yarı kurak bölgelerden oluşur. Tarımda sulama veya kuru tarım yöntemleri kuraklığa çare olarak uygulanmaktadır. Çöllerde doğal su kaynaklarının bulunduğu vahalar hariç tarım yapılmaz. Ilıman ve nemli bölgelerde mevsimsel kuraklık tehlikesi bulunur.
Kuraklıkta yağışların tesiri (yağış sayısı, yoğunluğu) ve zamanla (yağışlı dönemin gecikmesi, büyüme dönemi-yağış zamanı bağlantısı) önemlidir. Ayrıca yüksek sıcaklık, düşük nem ve şiddetli rüzgar kuraklıkta etkilidir.
BD  /  at  October 31, 2021  /  No comments

 Global Bilgiler

Kuraklık nedir?

NASA, Türkiye’nin son 900 yılın en kötü kuraklığını yaşadığını açıkladı. Peki, kuraklık nedir?
Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), Türkiye’nin de içinde bulunduğu Doğu Akdeniz bölgesinde 1998 yılında başlayan kuraklığın, son 900 yılın en kötü kuraklığı olduğunu açıkladı.
NASA Goddard Uzay Araştırmaları Enstitüsü’nden iklim bilimci Ben Cook önderliğindeki araştırma ekibi, Doğu Akdeniz’de Türkiye, İsrail, Ürdün, Lübnan, Filistin, Kıbrıs ve Suriye’yi kapsayan bölgede hakim olan kuraklığın geçmiş asırların aksine bu kez insan kaynaklı iklim değişikliği olduğunu düşünüyor.
Bir bölgeye kurak demek için ne kadar yağış alması gerekir?
Kuraklık, “yağışların, kaydedilen normal seviyelerinin önemli ölçüde altına düşmesi sonucu, arazi ve su kaynaklarının olumsuz etkilenmesine ve hidrolojik dengenin bozulmasına sebep olan olay” olarak tanımlanır.
Kuraklığın bazı özellikleri vardır. Başlangıç ve bitişi belirsizdir. Katlanarak artar. Ekonomik olarak ülkelere ciddi darbe vurur.
Kuraklık genellikle yavaş gelişir ve sıklıkla uzun bir dönemi kapsar. Kurak iklimlerin hüküm sürdüğü yerlerdeki hayvanlar ve bitkiler, nem eksikliğinden ve değişken yağıştan dolayı olumsuz etkilenirler.

Kuraklık çeşitleri

Meteorolojik Kuraklık:

Belirli bir zamana ait normallerden (genellikle en az 30 yıllık) meydana gelen sapma olarak tanımlanır. Devam eden bir meteorolojik kuraklık olayı hızlı bir şekilde kuvvetlenebilir veya aniden sona erebilir. Kuraklık dönemleri genellikle belirlenen değerin altında yağışlı olan günlerin sayısıdır.

Tarımsal Kuraklık:

Global Bilgiler
Bitkinin kök bölgesinde, büyüyüp gelişmesi için yeterli nem bulunmaması durumu olarak ifade edilir. Bitkinin büyüme dönemi boyunca, suya ihtiyaç duyduğu sırada yeterli toprak nemi olmadığı zaman tarımsal kuraklık meydana gelir. Tarımsal kuraklık meteorolojik kuraklıktan sonra ve hidrolojik kuraklıktan önce ortaya çıkan bir durumdur.

Hidrolojik Kuraklık:

Hidrolojik kuraklık, uzun süre devam eden yağış eksikliği neticesinde ortaya çıkan yeryüzü ve yer altı sularındaki azalma ve eksiklikleri ifade eder.
Kuraklığın yağışa bağlı sınıflandırılmasında, 250 mm’den az yağış alan alanlar kurak, 250-500 mm yağış yarı kurak kabul edilir.
Antartika’da bulunan bazı yerlere yaklaşık olarak 2 milyon yıldır yağmur yağmamıştır.
Antartika’da bulunan ve kıtanın yüzde ikilik bir kısmını kaplayan, Kurak Vadi diye bilinen Dry Valleys’e asla kar ya da yağmur düşmez.
Kurak Vadi’nin bu şeklide olmasının en büyük nedeni rüzgarlardır. Bu bölgede esen rüzgarlar saatte 320 kilometreye ulaşır ve havada bulunan tüm nemi buharlaştırır. Antartika’nın bu bölgesi, Mars’a benzetilmektedir.
Antartika yalnızca dünyanın en kurak yeri değil, aynı zamanda en rüzgarlı ve en fazla su barındıran yerlerden birisidir. Dünyada yer alan suyun yüzde yetmişlik bir kısmı buz halinde bu kıtada bulunur. Ayrıca rüzgarın en sert ve hızlı estiği yer burasıdır.

Yeryüzünde bulunan en kurak ikinci bölge ise Şili’de bulunan Atamaca Çölü’dür. Bu çöldeki bazı kısımlar yaklaşık 400 yıldır hiç yağış almamıştır. Bölgeye düşen yıllık ortalama yağış miktarı 0,1 mm’dir. Bu çöl Sahra çölünden 250 kat daha kuraktır.

Etkileri
Global BilgilerUzun süreli kuru hava, nem azlığı yaratarak orman ve su kaynaklarında azalmaya neden olduğundan, ciddi çevresel, ekonomik, kent hayatı, kalkınma, teknoloji, gıda, temiz su ve sağlık sorunları ortaya çıkar. Bunun yanı sıra ciddi anlamda tarıma da etkisi vardır. Kuraklığın başlama ve bitme zamanının tespiti zordur. Etkisi yıllar boyu devam edebilir. İlk etki tarımda görülür, sonra diğer sektörlere yayılır.
Tarımda önemli olan, yıllık toplam yağış değil, bitkinin gelişme ve büyüme döneminde kök çevresindeki su miktarıdır. Bu suyun eksikliği tarımsal kuraklık olarak isimlendirilir. Karaların yaklaşık %16'sı kurak ve yarı kurak bölgelerden oluşur. Tarımda sulama veya kuru tarım yöntemleri kuraklığa çare olarak uygulanmaktadır. Çöllerde doğal su kaynaklarının bulunduğu vahalar hariç tarım yapılmaz. Ilıman ve nemli bölgelerde mevsimsel kuraklık tehlikesi bulunur.
Kuraklıkta yağışların tesiri (yağış sayısı, yoğunluğu) ve zamanla (yağışlı dönemin gecikmesi, büyüme dönemi-yağış zamanı bağlantısı) önemlidir. Ayrıca yüksek sıcaklık, düşük nem ve şiddetli rüzgar kuraklıkta etkilidir.

SU TAŞKINI NEDİR? ZARARLARI NELERDİR?

 su taşkını nedir

Bir akar suyun muhtelif sebeplerle yatağından taşarak çevresindeki arazilere, yerleşim yerlerine, alt yapı tesislerine ve canlılara zarar vermek suretiyle o bölgedeki ekonomik ve sosyal faaliyetleri kesintiye uğratacak ölçüde bir akış büyüklüğüne ulaşması şeklinde tarif edilen taşkın yaşandığı bölgenin iklim şartlarına, bitki örtüsüne, jeolojik ve topoğrafik niteliklerine bağlı olarak gelişen tabii oluşumdur.

Ancak taşkının bir afet olarak karşımıza çıkması tamamen insan faaliyetlerinin bir neticesi olarak meydana gelmektedir. Sel riski bulunan sahalarda önceden tedbir alınmaksızın süregelen şehirleşme faaliyetleri, dere yatakları ve taşkın tesislerine yapılan müdahaleler taşkın afetinin en önemli sebepleridir.

SU TAŞKINI ZARARLARI

Akarsuların doğal yatak kapasiteleri belirli aralıklarla gelmesi tekrarlanan ve ihtimal hesaplarına uygun beklenecek debilerin bir kısmını geçirirken bir kısmınıda geçiremez. Geçmeyen debiler yatak kapasitesinden arta kalanı tesviye eğrilerine uygun olarak çevreye yayılıp belirli bir süre için ortaya çıkaracağı olağan dışı durum nedeniyle değişik zararlar oluşturur.

Taşkın Zararlarının Yeri ve Biçimleri:

1-YERLEŞİM BİRİMLERİNDE TAŞKIN ZARARLARI

Yapıların Yıkılması
-İnşaat tekniğine bağlı yıkılmalar
-İnşaat tekniğine bağlı olmayan yıkılmalar

Yapıların Hasar Görmesi
-Hafif Hasar
-Ağır Hasar

Can ve Mal Kayıpları, Sağlık Problemleri, Bulaşıcı Hastalıklar

2-ÜRETİM MERKEZLERİNDE TAŞKIN ZARARLARI
3-TARIM ALANLARINDAKİ TAŞKIN ZARARLARI

Verim Düşüklüğü
-Ekimin Yenilenmesi
-Büyüme Döneminin Kısalması
-Tarım Alanının Elden Çıkması

Tarımsal Üretim Araçlarının Zarar Görmesi
-Araç Gerecin Ortadan Kaybolması veya Onarım Zararı
-Araç Gerecin Hizmete Gecikmesi



4-ULAŞIM TESİSLERİNDE OLUŞAN ZARARLAR

5-ENERJİ ÜRETİM VE DAĞITIM TESİSLERİNDEKİ TAŞKIN ZARARLARI
BD  /  at  October 31, 2021  /  No comments

 su taşkını nedir

Bir akar suyun muhtelif sebeplerle yatağından taşarak çevresindeki arazilere, yerleşim yerlerine, alt yapı tesislerine ve canlılara zarar vermek suretiyle o bölgedeki ekonomik ve sosyal faaliyetleri kesintiye uğratacak ölçüde bir akış büyüklüğüne ulaşması şeklinde tarif edilen taşkın yaşandığı bölgenin iklim şartlarına, bitki örtüsüne, jeolojik ve topoğrafik niteliklerine bağlı olarak gelişen tabii oluşumdur.

Ancak taşkının bir afet olarak karşımıza çıkması tamamen insan faaliyetlerinin bir neticesi olarak meydana gelmektedir. Sel riski bulunan sahalarda önceden tedbir alınmaksızın süregelen şehirleşme faaliyetleri, dere yatakları ve taşkın tesislerine yapılan müdahaleler taşkın afetinin en önemli sebepleridir.

SU TAŞKINI ZARARLARI

Akarsuların doğal yatak kapasiteleri belirli aralıklarla gelmesi tekrarlanan ve ihtimal hesaplarına uygun beklenecek debilerin bir kısmını geçirirken bir kısmınıda geçiremez. Geçmeyen debiler yatak kapasitesinden arta kalanı tesviye eğrilerine uygun olarak çevreye yayılıp belirli bir süre için ortaya çıkaracağı olağan dışı durum nedeniyle değişik zararlar oluşturur.

Taşkın Zararlarının Yeri ve Biçimleri:

1-YERLEŞİM BİRİMLERİNDE TAŞKIN ZARARLARI

Yapıların Yıkılması
-İnşaat tekniğine bağlı yıkılmalar
-İnşaat tekniğine bağlı olmayan yıkılmalar

Yapıların Hasar Görmesi
-Hafif Hasar
-Ağır Hasar

Can ve Mal Kayıpları, Sağlık Problemleri, Bulaşıcı Hastalıklar

2-ÜRETİM MERKEZLERİNDE TAŞKIN ZARARLARI
3-TARIM ALANLARINDAKİ TAŞKIN ZARARLARI

Verim Düşüklüğü
-Ekimin Yenilenmesi
-Büyüme Döneminin Kısalması
-Tarım Alanının Elden Çıkması

Tarımsal Üretim Araçlarının Zarar Görmesi
-Araç Gerecin Ortadan Kaybolması veya Onarım Zararı
-Araç Gerecin Hizmete Gecikmesi



4-ULAŞIM TESİSLERİNDE OLUŞAN ZARARLAR

5-ENERJİ ÜRETİM VE DAĞITIM TESİSLERİNDEKİ TAŞKIN ZARARLARI

Zirai Don

İklim Değişikliği

Tarım ürünlerini don olayından korumak için çok çeşitli yöntemler uygulanmaktadır. Her yörenin iklim durumu yapılan tarımın şekli, yetiştirilen bitkinin özelliği ile ilgili tarım işletmesinin imkanları göz önüne alınarak, bu yöntemlerden en uygun, en pratik ve en ucuz olanı seçilmelidir. Tek bir yöntemle önlem alınabileceği gibi, gereken durumlarda bir kaç yöntem birlikte uygulanarak don olayının zarar yapması önlenebilir. Önemli olan konu, doğru ve en etken olan yöntemin seçilmesi ve doğru şekilde uygulanmasıdır.

Genel olarak bu konuda 2 yöntem kullanılır:

1- PASİF YÖNTEMLER

a-Yer seçimi

Don riski taşıyan bölgelerde mümkün oldukça zirai faaliyetler yapılmamalıdır. Eğer tarım yapılması düşünülen bölge don tehlikesine maruz ise, farklı mevsimlerde don hadisesinin görülme ihtimali, muhtemel şiddeti ve havada dağılımı araştırılmalıdır.

Bu konu ile ilgili olarak, dikkatler çok iyi bilinen don boşlukları (=frost hollows) veya don çukurlarına (=frost pockets) yöneltilmelidir. Don boşlukları herhangi bir yükseklik seviyesinde meydana gelebilir ve genellikle doğal veya yapay olarak oluşmuş şiddetli rüzgarlardan korunan ve içine soğuk hava hareketi olmayan, küçük vadiler (oluklar) veya alçak basınç merkezleridir. Bu don bölgeleri özellikle don zararlarına açıktır ve bu bölgelerde zirai faaliyet yapılmamalıdır.

Bir eğim veya nehir kenarı boyunca yer alan ağaçlar, çalılar ve engebeli mera soğuk hava akışına engel olabilir ve don olukları meydana getirebilirler. Genel olarak aşağı yönde akış hızı 2 m.sec-1 değerini geçmez, ancak engebeli arazilerde soğuk hava engelleri olarak oluşabilen hava karışımları ve dalgalanmaları kırılır veya üzerinden aşılır ve hava bir nabız atışı karakterinde eğim aşağı hareket eder (Findlay, 1970).

Alçak bölgelere doğru akan soğuk havanın doğal ve yapay engellerle önü kesilmelidir. Eğer bu tip engeller yoksa, don çukurları olarak tanımlanan düşük rakımlı bölgelerde, soğuk havanın çökmesiyle don hadisesi görülür ve hava olaylarına bağlı olarak birkaç gün sürebilir. Doğal engeller ağaç sıraları, çalılar, bodur ağaçlar, asma bitkileridir. Yapay engeller ise, binalar, duvarlar, tahta perdeler, yoğun çalılar, demiryolu ve otoyol duvarlarıdır. Soğuk hava, eğim yönünde aşağı doğru akarken engeller tarafından tutulur ve yönü değiştirilerek bitkilerden uzaklaştırılır. Köşeli ve eğimli doğal bir engel soğuk havanın yönünü değiştirir ve bu şekilde hassas bitkiler korunur. Sık ağaçlar ve çalılar tarafından tutulan soğuk hava akımını uzaklaştırmak için uygun doğal ortam yoksa, ağaç ve çalılar arasında eğime uygun küçük boşluklar bırakılarak soğuk havanın uzaklaştırılması gerekir.

Yakın çevredeki geniş su yüzeylerinde don riski daha düşüktür ve kuzey yarımküre için güneye bakan eğimlerde dikilen çit bitkileri, kuzeye bakan eğimlerdeki çit bitkilerine göre don zararına daha az maruz kalır. Güney yarımkürede bu durumun tersi söz konusudur. Genel olarak bölgelerin iklim özelliklerine göre ürün çeşitleri ve yurdumuza uygulaması aşağıda verilmiştir:
Bölgelerin özellikleri ve yetiştirilmesi uygun olan ürünler:
  • İlkbaharda hemen hemen don olayı görülmeyen bölgeler (Akdeniz kıyıları): Turunçgiller;
  • Seyrek olarak don olayı görülen bölgeler (Doğu Karadeniz kıyıları):Bölgenin yüksek kesimlerinde turunçgiller ve sert çekirdekli meyveler, bölgenin alçak kesimlerinde don olayına hassas çeşitler;
  • Don olayının orta sıklıkta görüldüğü bölgeler (Ege ve Marmara kıyıları):Bağ çeşitleri;
  • Dona açık bölgeler (Ege, Marmara, Karadeniz, Akdeniz iç kesimleri):Don olayına daha dirençli bağ, armut ve elma çeşitleri;
  • Don etkisi altında olan bölgeler (İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu):Don olayına en dayanıklı bağ, armut ve elma çeşitleri.
Zirai üretim için don zararlarına karşı koruma yöntemlerinin hiçbirisi güvenli dönemin uzunluğundan daha önemli olamaz. Bitki yetişme döneminin ortalama uzunluğu, ilkbahar geç donlarının en son tarihi ile sonbahar erken donlarının ilk tarihi arasındaki zaman olarak açıklanabilir.

Bitki yetişme döneminin uzunluğu ile ilgili bilgiler, don tehlikesine açık bölgeler için uygun ürün tür ve çeşitlerinin seçiminde ziraat ile uğraşanlara önemli ölçüde yardımcı olacaktır. Bu verilerden belirli  ürünler için ortalama güvenli dikim tarihleri elde edilebilir.

İklim Değişikliği

Don tehlikesine hassas bölgelerin haritalanması için bir çok yöntem literatürde açıklanmıştır. Bunlardan bazıları topografik ve klimatolojik haritaların esas alındığı masa çalışmalarıdır. Diğer kısmı ise detaylı alet ölçümlerine dayanan ve farklı arazi ölçümleri tarafından desteklenen çalışmalardır. Alet ölçümlerine dayanan yöntem en yaygın olanıdır ve farklı yaklaşımların geniş oranda uygulandığı yöntemdir. Aletlerin tipleri ve kullanışlılığı, gözlemlerin yoğunluğu ve gözlem süresinin uzunluğu (genellikle bir çok don dönemi) gibi faktörler yöntemin yararlı olmasında önemli etkenlerdir (Findlay, 1970).

İklim Değişikliği

b- Bitki İdaresi
Bitkilere uygulanacak farklı işlemler, bitkilerin don olayına karşı direncini arttırabilir ve en az zararla kurtulmasını sağlayabilir. Bu işlemlerin uygulanabilir ve ekonomik olması önemlidir. Bu işlemlerden bazıları aşağıda belirtilmiştir:
  • En fazla hava akımına imkan verecek bitki dikimi;
  • Önerilen tarihlerden önce bitki dikimi yapılmaması;
  • İyi toprak verimliliği ve uygun su kaynaklarının yararlı etkilerini sürdürmek;
  • Don olayına karşı dayanıklılığı arttırmak için kimyasallar ve bitki hormonları kullanılabilir.

c- Bitki seçimi ve üretimi

Aynı tarihte çiçeklenen belirli meyvelerin çeşitleri, dayanıklılık konusunda belirgin farklılıklar gösterir. Bundan dolayı hassas olanların çıkartılması ve dirençli olanların üretilmesi don riskini azaltacaktır. Daha geç çiçeklenen elma türleri (çeşitleri), sert kışlık buğday, yulaf çeşitleri ve dona daha dayanıklı çilek çeşitlerine, don olayına hassas bölgelerde her zaman ihtiyaç duyulur. Yapılacak çalışmalarda başarı, hassaslık veya dayanıklılık ile ilgili nedenlerin açıklanmasında sağlanacak gelişmelere bağlıdır. En uygun bitki seçimi ile ilgili genel bilgiler aşağıda verilmiştir:
  • Don meydana gelen bölgelerde ve şiddetli iklimlerde uzun boylu gelişen bitki türleri seçilerek; hassas çiçekler veya meyveler yer seviyesindeki soğuk havadan uzaklaştırılarak korunur.
  • Vadi tabanlarında, dar havzalarda, çukur bölgelerde dona hassas bitkilerin yetiştirilmesinden kaçınılmalıdır. Dağlık bölgelerde ve tepelerde güneye bakan daha sıcak eğimler; bağ, meyve ve erkenci patates için en uygun yetiştirme alanlarıdır.
  • Göl, rezervuar, nehir gibi geniş su kütlelerine yakın bölgelerde don riski daima azdır.
  • Ağaçlık alanlar soğuk havayı saptırarak eğim aşağı uzaklaştırırlar. Bu nedenle ağaçlık alanların korunması önemlidir.
  • Dona hassas bitkilerin yetiştirildiği arazilerde toprak işlemesinden kaçınılmalıdır.
Don riski olan bölgelerde, dona hassas bitkilerin özellikle yonca arazileri, çayır, tahıl, çalılık, fidanlık yakınlarında yetiştirilmesinden kaçınılmalıdır.
  • Don riskinin arttığı zamanlarda herhangi bir şekilde toprağın gevşetilmesinden kaçınılmalıdır.
  • Don olayına hassas bitkilerin yetiştirildiği yerlerde, don tehlikesi başlamadan önce yabancı otlar temizlenmeli, ancak başka hiçbir kültürel işlem yapılmamalıdır.

İklim Değişikliği


2- AKTİF YÖNTEMLER

a- Atmosfere giden radyasyonun durdurulması ( suni sis )

Havaya su buharı püskürtülerek yapay bulut oluşumu (sis) ile atmosfere giden radyasyon engellenebilir. Duman perdesi veya dumandan oluşturulan yapay bulutlar radyasyon kayıplarını önleme çalışmalarında kullanılmıştır, fakat bu yöntemlerin etkinliği hakkında uygulanan duman perdesinin görünen yoğunluğu ile karar vermek imkansızdır. Duman perdesinde oluşturulan parçacıklar yerden uzaya giden uzun dalga radyasyonu yakalayabilmelidir. Bulut içerisindeki su damlacıkları, yapay olarak oluşturulan duman perdesindeki çok küçük parçacıklardan daha etkili olduğu belirlenmiştir (Brooks, 1959).

b- Isı yalıtımı

Ürünleri dumanla kaplamak için toksik olmayan protein köpükleri kullanılır. Bu yöntem mekanize olması nedeniyle bazı avantajlara sahiptir ve köpük bitkiler üzerinde uzun süre kalabilir ve beklenen ardıl don olayları için koruyucu olur (Desjardins ve Siminovitch, 1968).

c- Havanın karıştırılması

Tipik radyasyonlu geceler boyunca, yer ile temas halinde olan hava soğur ve yüzeye yakın seviyelerde soğuk bir hava tabakası oluşur. Yerden 150 m yükseklikteki bir hava tabakasındaki sıcaklık, yer seviyesindeki sıcaklıktan fark edilecek derecede daha sıcaktır. Sıcaklığın yükseklikle arttığı bu gibi özel durumlar sıcaklık terselmesi (=inverziyon) olarak adlandırılır. Normal günlerde yükseklik ile sıcaklık azalır. Don zararı soğuk hava tabakası ile ilgilidir, fakat üst seviyelerdeki daha sıcak hava ile aşağıdaki daha soğuk havanın karıştırılmasıyla don zararını en aza indirilebilir. Yere yakın seviyedeki soğuk hava ile üst seviyelerdeki daha sıcak havanın karıştırılması sonucu inverziyon  bozulur ve yere yakın soğuk hava tabakasının sıcaklığı birkaç derece arttırılır. Bu durum rüzgar makineleri, fanlar ve hatta helikopterler kullanılarak başarılabilir.

Rüzgar makineleri ile don mücadelesinde başarıya ulaşmak için don beklenen gecelerde öncelikle inverziyonun şiddeti belirlenmeli ve daha sonra rüzgar makineleri kullanılmalıdır. Zayıf inverziyon şartları altında, rüzgar makinelerinin kullanımı sınırlandırılır. Şiddetli inverziyonların meydana geldiği bölgelerde don ile mücadele maliyetleri, korunan ürünün ekonomik değeri dikkate alınarak belirlenmelidir.

d- Direk hava ve bitki ısıtması

Radyasyon yoluyla yeryüzünden atmosfere giden ısı kaybının giderilmesi için en yaygın ve en kolay yöntem uygun ısıtma ekipmanları kullanmak veya küçük ateşler yakmaktır. Bu yöntemle arazilerde veya meyve bahçelerindeki sıcaklıklar belirli ürünler için kritik sıcaklık değerlerinin üzerinde tutulabilir. Dünyanın bir çok bölgesinde ısıtma yöntemi yaprağını dökmeyen Akdeniz meyveleri ve yaprağını döken diğer meyve ağaçlarının bulunduğu alanlarda düzenli ve iyi organize edilmiş olarak uygulanmaktadır.

Bu yöntemde odun, kömür veya mangal kömürü kullanılabildiği gibi, dizel yağlar da çeşitli tip ve büyüklüklerdeki uygun ekipmanlar yardımıyla yaygın olara kullanılırlar. Bu yöntemle ilgili olarak ısıtıcı modellerinin geliştirilmesi, bitkilere toksik etkisi nedeniyle dumanın yok edilmesi, alet içinde oluşan isin ve kullanılan yakıtın azaltılması çalışmaları önemini korumaktadır.

Isıtıcılar bütün araziye etkili olacak şekilde dağıtılmalı (75-200 adet/ha), fakat arazinin daha soğuk kesimlerinde ısıtmanın iyi yapılabilmesi için rüzgarın geliş yönüne daha fazla ısıtıcı konulması uygun olacaktır. Bitki için gerekli olan hava sıcaklığının artmasıdır, fakat aynı zamanda ısıtıcılarla yayılan ısınında önemi büyüktür. Yağ ve gaz ısıtıcıları havayı konveksiyon (ısınarak yükselme) yoluyla ısıtırlar, fakat ısıtıcının tipine bağlı olarak ekipmanların sıcak yüzeyleri tarafından meyve bahçelerine yayılan ısı toplam ısının %10-30'unu oluşturmaktadır.

Çok sayıda yakılan küçük ateşler, az sayıdaki büyük ateşlere göre havayı ısıtmada daha etkilidir. Büyük ateşler, etrafa yayılmadan hızlıca yükselip inverziyon tavanını delerek soğuk ve sıcak havanın iyi bir şekilde karışması için gerekli sirkülasyonu engelleyecek sütunların oluşmasına neden olabilir. Büyük ateşler sadece inverziyonun tavan tabakasına zarar vermez, aynı zamanda hızlıca soğuk havanın içine çekilerek zararı faydasından fazla olur. Eğer bir bölgede bir mevsim boyunca 2-3 defadan fazla don olayı görülmezse ısıtma yöntemi uygun ve ekonomiktir. Daha fazla don görülen bölgelerde ısıtma ekonomik değildir.

Seralarda elektrikle ısıtma, araziye uygun kalorifer sistemi ile ısıtma bazı ülkelerde kullanılan pahalı yöntemlerdir. Ancak bu yöntemlerde korunacak ürünün ekonomik değeri esas alınmaktadır.

e- Su uygulaması

Don olayını önlemede bir yöntem olan üstten sulama veya yağmurlamanın belirgin bir yararı vardır ve dikkate değer bir öneme sahiptir. Bu uygulama geniş bir su kaynağı, uygun sulama ekipmanları ve iyi bir toprak drenajı ister. Bu yöntem sadece üzerindeki buz yükünü taşıyabilecek bitkilerde uygulanabilir.

Yağmurlama yönteminde, bitki su soğuduğu ve donduğu zaman, radyasyonla kaybolan ısıyı kazandırmak için eritme ısısını ortama verir. 1 gr veya 1 cm3 suyun 1°C soğuması için 1 kalori ısı açığa çıkar, fakat bitki için daha önemli olan durum 1 gr suyun donması için 80 kalorinin açığa çıkmasıdır. Eğer yaprak veya tomurcuk ince bir su filmi kaplanırsa, suyun donmasıyla ısı açığa çıkar ve bitki sıcaklığının 0°C'nin altına düşmesini engellenir. Bu su filminin olabildiğince sürekliliği sağlanmalıdır, bu sayede bitki üzerinde buz tabakaları oluşmasına ve ortam sıcaklığı donma noktasının altına düşmesine rağmen bitki sıcaklığı donma noktasının altına düşmeyecektir.

Bir güvenli uygulama, ıslak termometre sıcaklığı donma noktasına ulaştığı zaman yağmurlama işlemine başlamaktır. Yağmurlama işlemi bitki dokularının dayanabilmesi için mümkün olduğu kadar sürdürülmelidir. Uygulama hava sıcaklığı 0 °C'nin üzerine çıkıncaya kadar devam ettirilmelidir.

Yağmurlama sistemi, ürün kaybına neden olabilen birkaç dakikalık kritik devreyi engelleyecek veya kesecek şekilde tam ve sürekli olarak su örtüsü sağlamalıdır. Yağmurlama sisteminin önceden test edilmesi gereklidir. 12-20 saniye aralıklarla çalışan küçük yağmurlayıcılardan daha tatmin edici sonuçlar alındığı Davis (1955) tarafından bildirilmiştir. 90 saniye aralılarla çalışan daha büyük yağmurlayıcılar -5°C de domates bitkisi üzerinde etkili olamamıştır. Tekrarlanan uygulamaların daha kısa aralıkları, yaprak yüzeyindeki daha düşük sıcaklık değişimlerini netice vermiştir.

f- Toprak işleme ve idaresi

Don zararlarını en aza indirebilmek için; toprak nemli, yabancı otları temizlenmiş, düzeltilmiş ve pekiştirilmiş olmalıdır. Don tehlikesi olan dönemlerden önce toprak üzerindeki ürünler, organik madde artıkları, gübre artıkları ve yabancı otlar sürülmeli ve toprak sıkıştırılmalıdır. Bu işlemlerden sonra toprak sulanmalı ve kuru kalmasına fırsat verilmemelidir.

g- Kumlama

Bu yöntem hem pahalı, hem yüksek işçilik, hem de toprağın yapısını etkilemesi nedeniyle uygulanması güç bir yöntemdir. Kum materyalinin kolay ısınması ve radyasyon yoluyla yavaş soğuması bu yöntemin olumlu yanıdır. Her yıl ince bir kum tabakasının don riskli alanlara serilmesi şeklinde yapılır. İnce kum aynı zamanda buharlaşmayı (kendi bünyesindeki su miktarı çok az olduğundan) en alt seviyeye indirir.

h- Çiçeklenmeyi geciktirme

İlkbaharda meydana gelen son don olaylarının çok sık görüldüğü yerlerde, meyve ağaçlarının çiçeklenme devresinde don olayından fazla zarar görülmemesi için çiçeklenmenin geciktirilmesi amacıyla ağaç dipleri 1 m çapında açılarak kar veya buz kalıpları konulur.

i- Zorlanmış hasat

Birçok durumda geniş bir ürün topluluğunu zorunlu hasat yoluyla dondan korumak mümkündür. Don veya donma sıcaklıkları ile ilgili bir tahmin önceden kullanıcılara ulaştırılmış ise, bölgedeki çiftçiler olgun meyveleri, sebzeleri ve diğer ürünleri acil olarak toplayabilir, aksi takdirde arazi üzerinde kalır ve don tehlikesine hedef olur. Bu durum geceleri bile devam edecek uzun saatler süren bir ekip çalışmasını gerektirir. Toplanan ürünlerin korumalı yerlerde depo edilmesi zorunludur.

İklim Değişikliği
http://www.mgm.gov.tr/site/yardim2.aspx?=ZIRAIDON
BD  /  at  October 31, 2021  /  No comments

İklim Değişikliği

Tarım ürünlerini don olayından korumak için çok çeşitli yöntemler uygulanmaktadır. Her yörenin iklim durumu yapılan tarımın şekli, yetiştirilen bitkinin özelliği ile ilgili tarım işletmesinin imkanları göz önüne alınarak, bu yöntemlerden en uygun, en pratik ve en ucuz olanı seçilmelidir. Tek bir yöntemle önlem alınabileceği gibi, gereken durumlarda bir kaç yöntem birlikte uygulanarak don olayının zarar yapması önlenebilir. Önemli olan konu, doğru ve en etken olan yöntemin seçilmesi ve doğru şekilde uygulanmasıdır.

Genel olarak bu konuda 2 yöntem kullanılır:

1- PASİF YÖNTEMLER

a-Yer seçimi

Don riski taşıyan bölgelerde mümkün oldukça zirai faaliyetler yapılmamalıdır. Eğer tarım yapılması düşünülen bölge don tehlikesine maruz ise, farklı mevsimlerde don hadisesinin görülme ihtimali, muhtemel şiddeti ve havada dağılımı araştırılmalıdır.

Bu konu ile ilgili olarak, dikkatler çok iyi bilinen don boşlukları (=frost hollows) veya don çukurlarına (=frost pockets) yöneltilmelidir. Don boşlukları herhangi bir yükseklik seviyesinde meydana gelebilir ve genellikle doğal veya yapay olarak oluşmuş şiddetli rüzgarlardan korunan ve içine soğuk hava hareketi olmayan, küçük vadiler (oluklar) veya alçak basınç merkezleridir. Bu don bölgeleri özellikle don zararlarına açıktır ve bu bölgelerde zirai faaliyet yapılmamalıdır.

Bir eğim veya nehir kenarı boyunca yer alan ağaçlar, çalılar ve engebeli mera soğuk hava akışına engel olabilir ve don olukları meydana getirebilirler. Genel olarak aşağı yönde akış hızı 2 m.sec-1 değerini geçmez, ancak engebeli arazilerde soğuk hava engelleri olarak oluşabilen hava karışımları ve dalgalanmaları kırılır veya üzerinden aşılır ve hava bir nabız atışı karakterinde eğim aşağı hareket eder (Findlay, 1970).

Alçak bölgelere doğru akan soğuk havanın doğal ve yapay engellerle önü kesilmelidir. Eğer bu tip engeller yoksa, don çukurları olarak tanımlanan düşük rakımlı bölgelerde, soğuk havanın çökmesiyle don hadisesi görülür ve hava olaylarına bağlı olarak birkaç gün sürebilir. Doğal engeller ağaç sıraları, çalılar, bodur ağaçlar, asma bitkileridir. Yapay engeller ise, binalar, duvarlar, tahta perdeler, yoğun çalılar, demiryolu ve otoyol duvarlarıdır. Soğuk hava, eğim yönünde aşağı doğru akarken engeller tarafından tutulur ve yönü değiştirilerek bitkilerden uzaklaştırılır. Köşeli ve eğimli doğal bir engel soğuk havanın yönünü değiştirir ve bu şekilde hassas bitkiler korunur. Sık ağaçlar ve çalılar tarafından tutulan soğuk hava akımını uzaklaştırmak için uygun doğal ortam yoksa, ağaç ve çalılar arasında eğime uygun küçük boşluklar bırakılarak soğuk havanın uzaklaştırılması gerekir.

Yakın çevredeki geniş su yüzeylerinde don riski daha düşüktür ve kuzey yarımküre için güneye bakan eğimlerde dikilen çit bitkileri, kuzeye bakan eğimlerdeki çit bitkilerine göre don zararına daha az maruz kalır. Güney yarımkürede bu durumun tersi söz konusudur. Genel olarak bölgelerin iklim özelliklerine göre ürün çeşitleri ve yurdumuza uygulaması aşağıda verilmiştir:
Bölgelerin özellikleri ve yetiştirilmesi uygun olan ürünler:
  • İlkbaharda hemen hemen don olayı görülmeyen bölgeler (Akdeniz kıyıları): Turunçgiller;
  • Seyrek olarak don olayı görülen bölgeler (Doğu Karadeniz kıyıları):Bölgenin yüksek kesimlerinde turunçgiller ve sert çekirdekli meyveler, bölgenin alçak kesimlerinde don olayına hassas çeşitler;
  • Don olayının orta sıklıkta görüldüğü bölgeler (Ege ve Marmara kıyıları):Bağ çeşitleri;
  • Dona açık bölgeler (Ege, Marmara, Karadeniz, Akdeniz iç kesimleri):Don olayına daha dirençli bağ, armut ve elma çeşitleri;
  • Don etkisi altında olan bölgeler (İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu):Don olayına en dayanıklı bağ, armut ve elma çeşitleri.
Zirai üretim için don zararlarına karşı koruma yöntemlerinin hiçbirisi güvenli dönemin uzunluğundan daha önemli olamaz. Bitki yetişme döneminin ortalama uzunluğu, ilkbahar geç donlarının en son tarihi ile sonbahar erken donlarının ilk tarihi arasındaki zaman olarak açıklanabilir.

Bitki yetişme döneminin uzunluğu ile ilgili bilgiler, don tehlikesine açık bölgeler için uygun ürün tür ve çeşitlerinin seçiminde ziraat ile uğraşanlara önemli ölçüde yardımcı olacaktır. Bu verilerden belirli  ürünler için ortalama güvenli dikim tarihleri elde edilebilir.

İklim Değişikliği

Don tehlikesine hassas bölgelerin haritalanması için bir çok yöntem literatürde açıklanmıştır. Bunlardan bazıları topografik ve klimatolojik haritaların esas alındığı masa çalışmalarıdır. Diğer kısmı ise detaylı alet ölçümlerine dayanan ve farklı arazi ölçümleri tarafından desteklenen çalışmalardır. Alet ölçümlerine dayanan yöntem en yaygın olanıdır ve farklı yaklaşımların geniş oranda uygulandığı yöntemdir. Aletlerin tipleri ve kullanışlılığı, gözlemlerin yoğunluğu ve gözlem süresinin uzunluğu (genellikle bir çok don dönemi) gibi faktörler yöntemin yararlı olmasında önemli etkenlerdir (Findlay, 1970).

İklim Değişikliği

b- Bitki İdaresi
Bitkilere uygulanacak farklı işlemler, bitkilerin don olayına karşı direncini arttırabilir ve en az zararla kurtulmasını sağlayabilir. Bu işlemlerin uygulanabilir ve ekonomik olması önemlidir. Bu işlemlerden bazıları aşağıda belirtilmiştir:
  • En fazla hava akımına imkan verecek bitki dikimi;
  • Önerilen tarihlerden önce bitki dikimi yapılmaması;
  • İyi toprak verimliliği ve uygun su kaynaklarının yararlı etkilerini sürdürmek;
  • Don olayına karşı dayanıklılığı arttırmak için kimyasallar ve bitki hormonları kullanılabilir.

c- Bitki seçimi ve üretimi

Aynı tarihte çiçeklenen belirli meyvelerin çeşitleri, dayanıklılık konusunda belirgin farklılıklar gösterir. Bundan dolayı hassas olanların çıkartılması ve dirençli olanların üretilmesi don riskini azaltacaktır. Daha geç çiçeklenen elma türleri (çeşitleri), sert kışlık buğday, yulaf çeşitleri ve dona daha dayanıklı çilek çeşitlerine, don olayına hassas bölgelerde her zaman ihtiyaç duyulur. Yapılacak çalışmalarda başarı, hassaslık veya dayanıklılık ile ilgili nedenlerin açıklanmasında sağlanacak gelişmelere bağlıdır. En uygun bitki seçimi ile ilgili genel bilgiler aşağıda verilmiştir:
  • Don meydana gelen bölgelerde ve şiddetli iklimlerde uzun boylu gelişen bitki türleri seçilerek; hassas çiçekler veya meyveler yer seviyesindeki soğuk havadan uzaklaştırılarak korunur.
  • Vadi tabanlarında, dar havzalarda, çukur bölgelerde dona hassas bitkilerin yetiştirilmesinden kaçınılmalıdır. Dağlık bölgelerde ve tepelerde güneye bakan daha sıcak eğimler; bağ, meyve ve erkenci patates için en uygun yetiştirme alanlarıdır.
  • Göl, rezervuar, nehir gibi geniş su kütlelerine yakın bölgelerde don riski daima azdır.
  • Ağaçlık alanlar soğuk havayı saptırarak eğim aşağı uzaklaştırırlar. Bu nedenle ağaçlık alanların korunması önemlidir.
  • Dona hassas bitkilerin yetiştirildiği arazilerde toprak işlemesinden kaçınılmalıdır.
Don riski olan bölgelerde, dona hassas bitkilerin özellikle yonca arazileri, çayır, tahıl, çalılık, fidanlık yakınlarında yetiştirilmesinden kaçınılmalıdır.
  • Don riskinin arttığı zamanlarda herhangi bir şekilde toprağın gevşetilmesinden kaçınılmalıdır.
  • Don olayına hassas bitkilerin yetiştirildiği yerlerde, don tehlikesi başlamadan önce yabancı otlar temizlenmeli, ancak başka hiçbir kültürel işlem yapılmamalıdır.

İklim Değişikliği


2- AKTİF YÖNTEMLER

a- Atmosfere giden radyasyonun durdurulması ( suni sis )

Havaya su buharı püskürtülerek yapay bulut oluşumu (sis) ile atmosfere giden radyasyon engellenebilir. Duman perdesi veya dumandan oluşturulan yapay bulutlar radyasyon kayıplarını önleme çalışmalarında kullanılmıştır, fakat bu yöntemlerin etkinliği hakkında uygulanan duman perdesinin görünen yoğunluğu ile karar vermek imkansızdır. Duman perdesinde oluşturulan parçacıklar yerden uzaya giden uzun dalga radyasyonu yakalayabilmelidir. Bulut içerisindeki su damlacıkları, yapay olarak oluşturulan duman perdesindeki çok küçük parçacıklardan daha etkili olduğu belirlenmiştir (Brooks, 1959).

b- Isı yalıtımı

Ürünleri dumanla kaplamak için toksik olmayan protein köpükleri kullanılır. Bu yöntem mekanize olması nedeniyle bazı avantajlara sahiptir ve köpük bitkiler üzerinde uzun süre kalabilir ve beklenen ardıl don olayları için koruyucu olur (Desjardins ve Siminovitch, 1968).

c- Havanın karıştırılması

Tipik radyasyonlu geceler boyunca, yer ile temas halinde olan hava soğur ve yüzeye yakın seviyelerde soğuk bir hava tabakası oluşur. Yerden 150 m yükseklikteki bir hava tabakasındaki sıcaklık, yer seviyesindeki sıcaklıktan fark edilecek derecede daha sıcaktır. Sıcaklığın yükseklikle arttığı bu gibi özel durumlar sıcaklık terselmesi (=inverziyon) olarak adlandırılır. Normal günlerde yükseklik ile sıcaklık azalır. Don zararı soğuk hava tabakası ile ilgilidir, fakat üst seviyelerdeki daha sıcak hava ile aşağıdaki daha soğuk havanın karıştırılmasıyla don zararını en aza indirilebilir. Yere yakın seviyedeki soğuk hava ile üst seviyelerdeki daha sıcak havanın karıştırılması sonucu inverziyon  bozulur ve yere yakın soğuk hava tabakasının sıcaklığı birkaç derece arttırılır. Bu durum rüzgar makineleri, fanlar ve hatta helikopterler kullanılarak başarılabilir.

Rüzgar makineleri ile don mücadelesinde başarıya ulaşmak için don beklenen gecelerde öncelikle inverziyonun şiddeti belirlenmeli ve daha sonra rüzgar makineleri kullanılmalıdır. Zayıf inverziyon şartları altında, rüzgar makinelerinin kullanımı sınırlandırılır. Şiddetli inverziyonların meydana geldiği bölgelerde don ile mücadele maliyetleri, korunan ürünün ekonomik değeri dikkate alınarak belirlenmelidir.

d- Direk hava ve bitki ısıtması

Radyasyon yoluyla yeryüzünden atmosfere giden ısı kaybının giderilmesi için en yaygın ve en kolay yöntem uygun ısıtma ekipmanları kullanmak veya küçük ateşler yakmaktır. Bu yöntemle arazilerde veya meyve bahçelerindeki sıcaklıklar belirli ürünler için kritik sıcaklık değerlerinin üzerinde tutulabilir. Dünyanın bir çok bölgesinde ısıtma yöntemi yaprağını dökmeyen Akdeniz meyveleri ve yaprağını döken diğer meyve ağaçlarının bulunduğu alanlarda düzenli ve iyi organize edilmiş olarak uygulanmaktadır.

Bu yöntemde odun, kömür veya mangal kömürü kullanılabildiği gibi, dizel yağlar da çeşitli tip ve büyüklüklerdeki uygun ekipmanlar yardımıyla yaygın olara kullanılırlar. Bu yöntemle ilgili olarak ısıtıcı modellerinin geliştirilmesi, bitkilere toksik etkisi nedeniyle dumanın yok edilmesi, alet içinde oluşan isin ve kullanılan yakıtın azaltılması çalışmaları önemini korumaktadır.

Isıtıcılar bütün araziye etkili olacak şekilde dağıtılmalı (75-200 adet/ha), fakat arazinin daha soğuk kesimlerinde ısıtmanın iyi yapılabilmesi için rüzgarın geliş yönüne daha fazla ısıtıcı konulması uygun olacaktır. Bitki için gerekli olan hava sıcaklığının artmasıdır, fakat aynı zamanda ısıtıcılarla yayılan ısınında önemi büyüktür. Yağ ve gaz ısıtıcıları havayı konveksiyon (ısınarak yükselme) yoluyla ısıtırlar, fakat ısıtıcının tipine bağlı olarak ekipmanların sıcak yüzeyleri tarafından meyve bahçelerine yayılan ısı toplam ısının %10-30'unu oluşturmaktadır.

Çok sayıda yakılan küçük ateşler, az sayıdaki büyük ateşlere göre havayı ısıtmada daha etkilidir. Büyük ateşler, etrafa yayılmadan hızlıca yükselip inverziyon tavanını delerek soğuk ve sıcak havanın iyi bir şekilde karışması için gerekli sirkülasyonu engelleyecek sütunların oluşmasına neden olabilir. Büyük ateşler sadece inverziyonun tavan tabakasına zarar vermez, aynı zamanda hızlıca soğuk havanın içine çekilerek zararı faydasından fazla olur. Eğer bir bölgede bir mevsim boyunca 2-3 defadan fazla don olayı görülmezse ısıtma yöntemi uygun ve ekonomiktir. Daha fazla don görülen bölgelerde ısıtma ekonomik değildir.

Seralarda elektrikle ısıtma, araziye uygun kalorifer sistemi ile ısıtma bazı ülkelerde kullanılan pahalı yöntemlerdir. Ancak bu yöntemlerde korunacak ürünün ekonomik değeri esas alınmaktadır.

e- Su uygulaması

Don olayını önlemede bir yöntem olan üstten sulama veya yağmurlamanın belirgin bir yararı vardır ve dikkate değer bir öneme sahiptir. Bu uygulama geniş bir su kaynağı, uygun sulama ekipmanları ve iyi bir toprak drenajı ister. Bu yöntem sadece üzerindeki buz yükünü taşıyabilecek bitkilerde uygulanabilir.

Yağmurlama yönteminde, bitki su soğuduğu ve donduğu zaman, radyasyonla kaybolan ısıyı kazandırmak için eritme ısısını ortama verir. 1 gr veya 1 cm3 suyun 1°C soğuması için 1 kalori ısı açığa çıkar, fakat bitki için daha önemli olan durum 1 gr suyun donması için 80 kalorinin açığa çıkmasıdır. Eğer yaprak veya tomurcuk ince bir su filmi kaplanırsa, suyun donmasıyla ısı açığa çıkar ve bitki sıcaklığının 0°C'nin altına düşmesini engellenir. Bu su filminin olabildiğince sürekliliği sağlanmalıdır, bu sayede bitki üzerinde buz tabakaları oluşmasına ve ortam sıcaklığı donma noktasının altına düşmesine rağmen bitki sıcaklığı donma noktasının altına düşmeyecektir.

Bir güvenli uygulama, ıslak termometre sıcaklığı donma noktasına ulaştığı zaman yağmurlama işlemine başlamaktır. Yağmurlama işlemi bitki dokularının dayanabilmesi için mümkün olduğu kadar sürdürülmelidir. Uygulama hava sıcaklığı 0 °C'nin üzerine çıkıncaya kadar devam ettirilmelidir.

Yağmurlama sistemi, ürün kaybına neden olabilen birkaç dakikalık kritik devreyi engelleyecek veya kesecek şekilde tam ve sürekli olarak su örtüsü sağlamalıdır. Yağmurlama sisteminin önceden test edilmesi gereklidir. 12-20 saniye aralıklarla çalışan küçük yağmurlayıcılardan daha tatmin edici sonuçlar alındığı Davis (1955) tarafından bildirilmiştir. 90 saniye aralılarla çalışan daha büyük yağmurlayıcılar -5°C de domates bitkisi üzerinde etkili olamamıştır. Tekrarlanan uygulamaların daha kısa aralıkları, yaprak yüzeyindeki daha düşük sıcaklık değişimlerini netice vermiştir.

f- Toprak işleme ve idaresi

Don zararlarını en aza indirebilmek için; toprak nemli, yabancı otları temizlenmiş, düzeltilmiş ve pekiştirilmiş olmalıdır. Don tehlikesi olan dönemlerden önce toprak üzerindeki ürünler, organik madde artıkları, gübre artıkları ve yabancı otlar sürülmeli ve toprak sıkıştırılmalıdır. Bu işlemlerden sonra toprak sulanmalı ve kuru kalmasına fırsat verilmemelidir.

g- Kumlama

Bu yöntem hem pahalı, hem yüksek işçilik, hem de toprağın yapısını etkilemesi nedeniyle uygulanması güç bir yöntemdir. Kum materyalinin kolay ısınması ve radyasyon yoluyla yavaş soğuması bu yöntemin olumlu yanıdır. Her yıl ince bir kum tabakasının don riskli alanlara serilmesi şeklinde yapılır. İnce kum aynı zamanda buharlaşmayı (kendi bünyesindeki su miktarı çok az olduğundan) en alt seviyeye indirir.

h- Çiçeklenmeyi geciktirme

İlkbaharda meydana gelen son don olaylarının çok sık görüldüğü yerlerde, meyve ağaçlarının çiçeklenme devresinde don olayından fazla zarar görülmemesi için çiçeklenmenin geciktirilmesi amacıyla ağaç dipleri 1 m çapında açılarak kar veya buz kalıpları konulur.

i- Zorlanmış hasat

Birçok durumda geniş bir ürün topluluğunu zorunlu hasat yoluyla dondan korumak mümkündür. Don veya donma sıcaklıkları ile ilgili bir tahmin önceden kullanıcılara ulaştırılmış ise, bölgedeki çiftçiler olgun meyveleri, sebzeleri ve diğer ürünleri acil olarak toplayabilir, aksi takdirde arazi üzerinde kalır ve don tehlikesine hedef olur. Bu durum geceleri bile devam edecek uzun saatler süren bir ekip çalışmasını gerektirir. Toplanan ürünlerin korumalı yerlerde depo edilmesi zorunludur.

İklim Değişikliği
http://www.mgm.gov.tr/site/yardim2.aspx?=ZIRAIDON

Doğal Afetler

BD  /  at  October 31, 2021  /  No comments

Posted in: Read Complete Article»
ZIRAI DON DOLU EROZYON ÇIĞ DÜŞMESİ SU TAŞKINLARI KURAKLIK HORTUMLAR SİS KUVVETLİ RÜZGAR VE FIRTINA ORMAN YANGINLARI HEYELAN SEL BASKINI YANARDAĞ PATLAMASI DEPREMLER TSUNAMİ TRUF MANTARI KUŞ CENNETİ NEMRUT KRATER GÖLÜ COMBATING DESERTIFICATION

Copyright © 2013 Küresel Isınma-İklim Değişikliği-Çölleşme. WP Theme-junkie converted by Bloggertheme9
Blogger templates. Proudly Powered by Blogger.