İklim
Türkiye, coğrafi konumu sebebiyle değişik özellikle- re sahip bir ülkedir. Ağırlıklı olarak sıcaklık ve yağış ekstremlerinin görüldüğü yarı kurak bir iklim tipine sahiptir. Türkiye’nin üç tarafının denizlerle çevrili olması, yüksek sıradağların kıyılar boyunca uzanışı, ani yükselti değişiklikleri ve kıyıya olan uzaklık, iklim özelliklerinin kısa mesafelerde farklılaşmasına sebep olmaktadır. Ülkemizin yağış dağılımı 250 mm ile
2.250 mm arasında değişiklik göstermekte ortalama yağışı 643 mm olup, yaklaşık %65’in de kurak ve yarıkurak iklim şartları hüküm sürmektedir. Yağışların genelde yetersizliği yanında, mevsimlere göre dağılımıda düzensizdir.
Bilindiği gibi yağış ve sıcaklık, yüzey suları üzerinde doğrudan etkili olan unsurlardır. Bir yerin yağış özelliklerini yıllık toplam yağış miktarı, yağışın aylara ve mevsimlere dağılışı, cinsi ve şiddeti belirlemektedir.
Ancak beklenen zamanda, yerde ve miktardaki yağış dışında meydana gelen ani ve uzun süreli sağanak yağışlar, kısa zamanda büyük su kütlesinin, yamaçlar ve/veya akarsu yatakları boyunca, kontrolsüz biçim- de akışa geçmesi ile akarsu yataklarında taşkına ve yamaçlarda sele sebep olmaktadır.
Sıcaklıkta meydana gelen ani yükselmeler, özellikle ilkbahar döneminde bir yandan buharlaşmanın art- masına, bir yandan da kar ve buz erimelerine sebep olur. Böylece, kısa zamanda ortaya çıkan büyük su kütleleri, ani sellerin meydana gelmesinde önemli bir etkendir. Bu bakımdan yağış ve sıcaklık değerlerindeki ani ve olağan dışı artışlar sel oluşumuna yol açan hadiselerin başında gelmektedir.
Jeolojik Yapı ve Toprak Özellikleri
Bir havzadaki kayaçların cinsleri, geçirgenlik ve aşınmaya karşı gösterdikleri dirençler ile havzanın şekli, yüksekliği ve eğim özellikleri, dağların uzanışı ve bakı özellikleri, drenaj şartları gibi daha birçok özellik, sele karşı hassasiyetin artmasına veya azalmasına sebep olur. Gözenekleri dolayısıyla geçirgenliği fazla olan kayaçların bulunduğu yerlerde sızmanın fazlaca meydana gelmesi, yüzeysel akışın azalmasına, dolayısıyla sel şiddetinin ve riskinin de azalmasına vesile olur. Geçirimsiz kayaçların olduğu yerlerde ise, yağışlardan ve kar erimelerinden kaynaklanan suların çok büyük bir kısmı yüzeysel akışa geçeceği için sel vakası daha sık ve şiddetli görülür.
Toprağın bünyesi ve yapısına bağlı olan sızdırma kapasitesi de sel hadisesi bakımından büyük önem taşır. Gözenekliliği fazla, organik madde bakımından zengin toprakların sızdırma kapasitesi yüksektir. Sızma, toprak doygun hale gelene kadar devam eder. Bundan sonra yağışlardan kaynaklanan sular yüzeysel akışa geçer ve sel hadisesi meydana gelir. Sızma kapasitesinden az olan yağışlar, yüzeysel akışa geçemez. Ayrıca, yağıştan önceki toprak neminin yüksek
olması toprağın emme kabiliyetini azaltarak yüzeysel akışı hızlandırmaktadır. Buna mukabil toprak neminin azaldığı yerlerde, sızma artar, sel riski daha azalır.
Havzanın sahip olduğu morfolojik yapı, sel oluşumuna farklı şekilde tesir etmektedir. Havzanın uzunluğuna bir şekli varsa, yan kolların taşıdığı fazla sular farklı zamanlarda havza tabanına ulaşacağı için akımda ani yükselmeler daha az meydana gelir ve sel riski az olur. Buna mukabil dairemsi şekle sahip havzalarda yan kolların hemen hemen aynı zamanda havza tabanına ulaşması, sel riskini artırmaktadır.
Eğimi fazla yamaçlara sahip bir havzada, ani sağanaklar ve ani kar erimelerinin ardından yüzeysel akı- şa geçen su miktarı artar. Akımda hızla yükselmeler olur ve yamaçları kaplayarak akan sular seli meydana getirir. Yamaç eğimi az olan su toplama havzalarında, suların akış hızı azalmakta, uygun zeminli alanlarda sızma daha çok gerçekleşmekte ve buharlaşma daha çok olmaktadır. Böyle alanlarda akım yavaş yavaş yükseldiği için sel oluşma riski diğerlerine nispetle daha azalmaktadır.
Dağların nemli rüzgârlara açık yamacı diğer yamacına göre daha fazla yağış alır. Bu bakımdan yamaç yönü; sel hadisesinin meydana gelmesi açısından önemli bir unsur olarak karşımıza çıkar.
Bitki Örtüsü
Bitki örtüsü yönünden zengin olan yerlerde, özellikle ormanlarla kaplı alanlarda toprak, daha gözeneklidir. Bu topraklar organik madde yönünden zengindir. Organik madde, ağaç dalları ve yaprakları, yağışın toprağa ani inişini engeller. Bitki gövdeleri ise, yüzeysel akışın hızını azaltır. Dolayısıyla sızma oranı artmakta ve sel riski azalmaktadır. Buna karşılık bitki örtüsü yönünden fakir olan yerlerde özellikle sağanak yağışların hemen ardından sellere daha sık rastlanmaktadır.
Ormanlar toprağın su tutma kapasitesini artırır. Ormanların suyu tutma üzerindeki tesirleri; kök ve gövdeleriyle ve yapraklarıyla farklı şekillerde olmaktadır.
Orman ağaçları, toprakla temas ettiği yerde kalın kök boğazı geliştirir. Ağacın en büyük çapa sahip olduğu bu bölgesinde, yamaç eğimi yönünde aşağı doğru yüzeysel akışla gelen yağış sularının akış hızı mekanik engelleme ile azaltılır. Böylece suların hem sürükleyici gücü azalır, hem de toprağa sızan miktarı artar.
şınca, toprak sünger gibi gözenekli ve yumuşak bir nitelik kazanır. Böyle bir toprak, yağış sularını emerek suyu depolar ve yüzeysel akışla suyun akıp gitmesini önler veya oluşabilecek yüzeysel akışın debisini ve hızını düşürür.
Yüzeyden akan yağış sularının akış hızı ve miktarıyla, toprak taşınması arasında doğru orantılı bir ilişki bulunmaktadır. Bu yüzden ormanların yüzeysel akış hızını ve miktarını azaltması, toprak kayıplarının da azaltması anlamına gelmektedir.
Havzaya düşen yağıştan sızma, buharlaşma vb. kayıplar çıktıktan sonra geriye kalan, yerçekimi tesiri ile arazinin eğimine uyarak havzanın yüksek noktalarından alçak noktalarına doğru hareket eden suya “yüzeysel akış” denir. Yağış alanının orman, çıplak alan, mera ve yerleşim yeri olmasına göre yüzeysel akışa tesir etmekte olup, bunlara göre yüzeysel akış katsayıları tespit edilmiştir.

Hidroloji
Akarsularımız büyüklük sırasına göre; ırmak (nehir), çay ve dere gibi isimlerle ifade edilirler.
Akarsularımızın uzunlukları genellikle fazla değildir. Fırat, Dicle ve Kızılırmak nehirleri dışında akarsularımızın boyları genellikle kısadır. Türkiye’de akarsu uzunluklarının fazla olmamasında, Anadolu’nun bir yarımada olmasının büyük bir tesiri vardır. Ayrıca Kuzey ve Güney Anadolu’daki sıradağların uzanış biçimlerinin de bunda tesiri vardır. Çünkü kıyıya paralel uzanan dağlarla kıyı arasındaki mesafe fazla değildir. Dolayısıyla bu dağlardan kaynaklanan ve denize ulaşan akarsuların boyları da kısadır.
Ülkemizde dağlık alanların ve dik yamaçların fazla olması sebebiyle akarsularımız genellikle hızlı akarlar. Özellikle Kuzey ve Güney Anadolu’daki sıradağların denize bakan yamaçlarındaki kısa boylu akarsular, dağların dik yamaçlarından hızla akarlar.
Türkiye’deki akarsular; uzunlukları, havzalarının yüz ölçümü akıttıkları su miktarı ve su miktarının yıl içinde gösterdiği değişlik bakımından farklılıklar gösterir. Bunun başlıca sebebi, ülkemizin çeşitli yörelerin- de farklı iklim özelliklerinin tesirli olmasıdır.
Akarsularımızın pek çoğu ülke sınırları içinden doğup yine ülke topraklarından denize ulaşmaktadır. Irmaklarımızın bir kısmı ise yer yer komşularımızla sınır oluşturmaktadır. Örneğin; Meriç, Yunanistan’la Aras ise Ermenistan ve Nahçivan’la sınırlarımızın bir kısmını oluşturmaktadır.
Başta büyükleri olmak üzere, akarsularımızın pek çoğu denizlere ulaşmaktadır. Ancak bazı küçük akar- sular; Van Gölü, Tuz Gölü, Göller yöresindeki göllere ve Hazar Gölü’ne ulaşmaktadır.
Bitki örtüsü ile yüzeysel akış arasındaki akış değerlerini gösteren aşağıdaki hidrografta, çıplak alandaki debinin yüksek olduğu görülmektedir.


İnsan Tesirleri
İnsanların teknolojik, sosyo-ekonomik ve kültürel etkinliklerinin selin afete dönüşmesinde ve kendisine zarar verebilecek hale gelmesi üzerinde çok önemli rolü vardır. İnsanların çeşitli faaliyetleri için sele hassas alanları tercih etmeleri, selin afete dönüşmesi yönünde tesirli olmaktadır. Üst havzalarda yapılan yerleşmeler, yanlış arazi kullanımları, mera alanlarının plansız ve yoğun kullanılması, havzada yüzeysel Akışa geçen su miktarını artırarak sel ve taşkınların oluşmasına sebep olmaktadır. Yanlış yerleşim merkezleri, dere yataklarına yapılan binalar, tesisler can ve mal kaybını artıran sebeplerdendir.