Saturday, November 6, 2021

ANIZ YANGINLARI VE NEDENLERİ?

 Global Bilgiler

Buğday ve arpa gibi tahıllar hasat edildikten sonra, tarlada geriye kalan köklü saplara veya sürülmemiş tarlaya anız denilmektedir. Ayrıca hububat hasadı yapıldıktan sonra tarla yüzeyinde anıza ilave olarak, biçerdöverin arkasında bıraktığı sap samandan oluşan namlular da bulunmaktadır.
Anız yangınları, nadiren rast gele atılan sigara izmaritinden çıkmaktadır. Maalesef çoğu kez anızlar, resmi makamlarca yakılması yasaklanmasına rağmen, konunun önemini yeterince bilmeyen bazı kişiler tarafından; ikinci ürün ekmek, üst üste tahıl ekilişinde daha kolay sürüm yapmak gibi bahanelerle gizlice yakılmakta, yaktırılmakta ve daha sonra çoban yaktı veya sigara izmaritinden çıktı denilmektedir.
Gerçekte bilinçli olan çobanlar, anızların hayvanlarına çok kıymetli yem ve otlak oluşturduğunu bilmekte ve anız yakılmasına kesinlikle karşıdırlar. Anızların önemini bilen çiftçiler de, bitki artıklarının sürümle toprak altına karıştırılmasının, organik madde sağlamada çok gerekli bir işlem olduğunu bilirler ve yakılmasını istemezler. 
ANIZ YAKMANIN TOPRAK ÜZERİNDE OLUŞTURDUĞU ZARARLAR NELERDİR?
a) Anız yangınlarının toprak içerisindeki faydalı canlıları ve organik maddeyi yakması: 
Anızlar yakıldığında, tarla toprağı yüzeyinde 252o C’yi bulan yakıcı bir sıcaklık oluşmaktadır. Bu yüksek sıcaklık toprağın üst katmanlarındaki kil gibi toprak parçacıklarını pişirmekte, topraktaki birçok faydalı mikroorganizma ve solucan gibi küçük canlıları yakarak öldürmektedir.
Anız yakılması sonucu oluşan yüksek sıcaklık: toprağın üst tabakasındaki organik maddeyi de yakmakta,  bazı mikro elementleri bitkilerin faydalanamayacağı forma dönüştürmekte ve bu gibi tarlalarda yetişen ürünlerde makro ve mikro besin maddesi noksanlıkları görülmektedir.
b) Toprakta bitkilere yarayışlı besin maddelerinin azalması, verimin düşmesi:
Kurak bölge tarlalarında anız yakılması ile tarım topraklarında organik madde hızla azalmaktadır. Anızı yakılan tarlalara ekilen: ayçiçeği, buğday, patates, mısır, pamuk, şeker pancarı, kavun karpuz gibi bitkilerde yetişme döneminde azot, fosfor, potasyum, kalsiyum, kükürt, molibden, bor, demir gibi bitki besin maddesi noksanlığı çok sık olarak görülmektedir. Bitkiler normallerine göre daha kısa, sarı ve cılız kalmakta, kolayca hastalıklarına yakalanmakta ve verimleri çok düşmektedir.
c) Toprağın su tutma kapasitesinin düşmesi: 
Anız yakılması sonucu toprağın bünyesindeki organik maddenin azalması sonucu su tutma kapasitesi ve havalanma özellikleri olumsuz etkilenmektedir. Anızları sürekli yakılan tarım topraklarında organik madde oranı %1'in altındadır. Bu gibi organik madde oranı düşük tarlalarda, tohum yatağı hazırlığında, topraktaki tav (rutubet) yetersizliği problemleri olmakta, ekilen bitkilerin çıkışlarında büyük noksanlıklar görülmekte ve yeknesak bir gelişme olmamaktadır.
d) Tarla topraklarında su ve rüzgâr erozyonunun artması:
Anız yangınları, tarla yüzeyini bitki örtüsüz bırakacağından, toprağın doğrudan yağmur damlalarına ve rüzgâra açık hale getirmektedir. Çok değerli tarım topraklarının en değerli üst katmanları su ve rüzgâr erozyonu sonucu taşınarak yok olmaktadır.
Bazen şiddetli yağışlarla, çoğunlukla anızı yakılan bitki örtüsüz çıplak arazilerden gelen kuvvetli seller; kara yollarını, göletleri, barajları, hatta yerleşim yerlerini çamur ile doldurmakta, önemli ekonomik kayıplara neden olmaktadır.
e) Orman yangınları, ekolojik dengenin bozulması ve tatlı su kaynaklarının azalması:
Orman içerisinde veya yakınında bulunan tarlalarda anızların yakılması ise çok daha büyük felaketlere neden olmaktadır. Anız yakma sonucu oluşan büyük orman yangınları, insanlık için temiz hava ve doğal zenginlik açısından son derece değerli olan; ağaçları, kuşları, arıları, böcekleri yakmakta ve ekolojik dengeyi hızla bozarak su kaynaklarını da kurutmaktadır.
Yakın tarihimizde, Çanakkale'nin Gelibolu yarım adasında anız yakmaya bağlı olarak gelişen ve çok büyük bir alanda ormanlarımızın yok olmasına neden olan, en büyük orman yangınını ulusça hiç bir zaman unutmamalıyız.
f) Trafik kazaları ve telefon direklerinin yanması:
Kara yolu kenarlarındaki anızların yakılması sonucu, büyük duman bulutları oluşabilmekte ve trafikteki taşıtların görüşünü beklenmedik anda engelleyerek ciddi trafik kazalarına neden olmaktadır.
Yine anız yangınları sonucu telefon direkleri yanmakta ve çok önemli maddi kayıplara neden olmaktadır.
ANIZ YAKMANIN BİYOLOJİK MÜCADELE ÜZERİNE YAPTIĞI OLUMSUZ ETKİLER NELERDİR?
Biyolojik mücadelede faydalı olan birçok faydalı böcek; tarla sınırlarında, yol kenarlarında, akarsu boylarında bulunan ağaçlık ve çalılıklarda yaşama olanağı bulmaktadır.
Bu faydalı böceklerden biri olan yumurta paraziotidi (Trissolcus spp.), buğday ürününün kalitesini önemli oranda düşüren süne zararlısının, ilkbaharda buğday yaprakları üzerine paketler halinde bıraktığı yumurtalarının içerisine kendi yumurtalarını bırakarak, “süne böceğini daha yumurta döneminde iken öldürmektedir”.
Biyolojik mücadele sayesinde; milyonlarca dolarlık ilaç, araç, işçilik tasarrufu ile hububat ürününün kalitesi de korunmaktadır. Anız yangınları sonucu, bu çalılık ve ağaççıkların yanması ile biyolojik mücadelede zararlıların yumurtalarıyla beslenen çok faydalı canlıların yanında yaprak bitleriyle beslenen uğur böceği ve zararlı tarla farelerini yiyen yılanlar gibi birçok faydalı canlı da zarar görmektedir.
Sonuç olarak; anız yangınları biyolojik mücadelede büyük önem taşıyan faydalı canlı ve böcek türlerinin yok olmasına neden olmaktadır.
Anız Yakma ile Oluşan Yangınlardan Olumsuz Etkilenen Başlıca Faydalı Canlılar:
Anız yangınlarından olumsuz etkilenen biyolojik mücadelede faydalı canlılar şunlardır:
Zararlı böcekleri yiyen avcı böcekler (Predatörler): Uğur böceği, örümcekler ve peygamberdevesi ile unlu bit, beyazsinek ve kırmızı örümcekleri yiyen avcı böceklerdir.
Zararlı böceklerin yumurtasına zarar verenler (Parazitoidler): Süne, yaprak biti, yıldız koşnili, beyazsinek ve kırmızı kabuklu bit zararlılarının yumurtalarını parazitleyerek daha yumurta halinde iken öldüren faydalı canlı türleridir.
Zararlı böcekleri hastalandırarak öldüren bakteriler (patojenler): Süne, hortumlu böcek, yaprak bitleri ve ekin kurdu gibi bazı zararlı larvalarını hastalandırarak öldüren bakterilerdir.
SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM AÇISINDAN ANIZLARIN TOPRAĞA FAYDALARI:
a) Toprakta organik madde oranının artması:
Anızlar, yakılmayıp uygun bir toprak işleme aleti ile sürülüp organik madde kaynağı olarak tekrar geri toprağa verilmelidir. Anızların sürülmesi tav uygunsa gölge tavı denilen hasattan hemen sonra, uygun değilse yağmur yağdıktan sonra Sonbaharda yapılabilir. Anızların sürülmesinde toprağı devirerek işleyen pullukların ayarlı olmasına ve anızları tamamen toprağın altına gömülmesine dikkat edilmelidir. Anızların işlenmesinde ön gövdecikli veya kulağı uzatılmış ilave kulaklı pulluklar kullanılmasında fayda vardır.
Anızlı toprağın 20-25cm arası derinlikte işlenmesi, anızların organik maddeye dönüşebileceği derinliğe gömülmesini sağlamada yeterlidir. Anızların uygun derinlikte sürümüyle, bitki artıklarının tekrar toprağa kazandırılması ile organik maddeye doğal dönüşüm sağlanır ve sürdürülebilir tarım bakımından tarım topraklarının verimliliği korunmuş olmaktadır.
b) Organik maddenin toprak içerisinde sünger görevi görmesi:
Tarımda verimliğinin sürdürülmesinde ve toprakta çok gerekli olan rutubetin muhafazasında organik madde, sünger görevi görmektedir.
c) Toprakta besin maddelerinin ve erozyona karşı direncin artması:
Organik madde, rutubetin yanında bitkiler için çok gerekli olan besin maddelerini de depolamakta ve toprak zerrelerini bir birine harç gibi yapıştırarak su ve rüzgâr erozyonunu da önlemektedir.
d) Kurak dönemde bitkilere ekonomik olarak faydalı su sağlaması:
Organik  madde,  kış  döneminde  düşen  yağışların  sağladığı suyu sünger gibi emerek depoladığından; tarlaya ekilen ürünün çıkışından olumuna kadar olan dönemde, bitkinin ihtiyaç duyduğu suyu ekonomik olarak sağlamaktadır.
ANIZLI TOPRAK İŞLEMENİN öNEMİ:
a) Tarım topraklarının verimliğinin korunması:
Anızların, soklu pulluk gibi uygun aletlerle tarla toprağına karıştırılmasına anızlı toprak işleme denir. Anızlı toprak işleme, toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik dengesini düzenlemek amacıyla; toprağın organik madde oranını korumak, su tutma kapasitesini artırmak ve verimliliğini sürdürmek için yapılmaktadır.
Anızlı toprak işlemede, tarla toprağı anız sapları ile bir malç oluşturduğundan, yağışlı dönemlerde düşen suyun toprak içersine girmesini ve tutulmasını sağlayarak oluşacak rutubetli ortam; sap artıklarının mikroorganizmalar tarafından parçalanarak organik maddeye ve bitki besin maddelerine dönüşmesini sağlamaktadır. Anızlardan oluşan bu organik madde, aynı bir sünger gibi, toprağın içersinde bitkiler için gerekli suyu ve besin maddelerini depolar.
b) Kurak koşullarda tarla toprağının bitkiler için gerekli rutubeti depolaması:
Zamanında iyi işlenmiş anızlı topraklar, kurak mevsimlerde bünyelerindeki zengin organik maddeye bağlı olarak rutubeti korur ve üzerinde yetişen bitkilere gerekli suyu sağlayarak verim kayıplarını önemli oranda önler. Anızların her yıl yakıldığı tarım alanlarında ise organik madde kaybı olduğundan, yavaş yavaş geçen yıllar içersinde toprak zerrelerini birbirine bağlayan doku ile su tutma kapasitesi zayıflar, verim düşer, rüzgâr ve su erozyonu olur, çoraklaşma başlar.
SONUÇ:
Hububat anızlarını yakmayarak, tarımsal zararlı böcekleri yiyen, yumurtalarına zarar veren ve onları hastalandıran doğal biyolojik mücadele ajanları korunmalıdır.
Sürdürülebilir bir tarımsal üretim için mutlak gerekli olan, tarla topraklarımızın verimliğinin korunması kesinlikle anız yakma alışkanlığının bırakılmasına bağlıdır.
Ülkemiz topraklarının, şimdiki ve gelecekteki nesilleri doyuracak ürünü vermesi ve onlara güzel yeşil bir çevre, doğa bırakılması bu olumlu düşüncenin herkesçe benimsenmesine bağlıdır.
Üreticiler ve ilgililer, hububat hasadının biçerdöver operatörlerince olabildiğince alçaktan (10–15 cm) yapılmasını denetlemeli, anızları gölge tavında veya sonbahar yağışlarından sonra ayarlı uygun bir soklu pullukla sürüp toprağın altına karıştırmalıdırlar.
Anız yakılması ve anızlı toprak işleme konularında çiftçilerimiz daha geniş teknik bilgiyi kendilerine en yakın Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Ziraat Fakültesi, Tarım il ve İlçe Müdürlüklerinden alabilirler. 
BD  /  at  November 06, 2021  /  No comments

 Global Bilgiler

Buğday ve arpa gibi tahıllar hasat edildikten sonra, tarlada geriye kalan köklü saplara veya sürülmemiş tarlaya anız denilmektedir. Ayrıca hububat hasadı yapıldıktan sonra tarla yüzeyinde anıza ilave olarak, biçerdöverin arkasında bıraktığı sap samandan oluşan namlular da bulunmaktadır.
Anız yangınları, nadiren rast gele atılan sigara izmaritinden çıkmaktadır. Maalesef çoğu kez anızlar, resmi makamlarca yakılması yasaklanmasına rağmen, konunun önemini yeterince bilmeyen bazı kişiler tarafından; ikinci ürün ekmek, üst üste tahıl ekilişinde daha kolay sürüm yapmak gibi bahanelerle gizlice yakılmakta, yaktırılmakta ve daha sonra çoban yaktı veya sigara izmaritinden çıktı denilmektedir.
Gerçekte bilinçli olan çobanlar, anızların hayvanlarına çok kıymetli yem ve otlak oluşturduğunu bilmekte ve anız yakılmasına kesinlikle karşıdırlar. Anızların önemini bilen çiftçiler de, bitki artıklarının sürümle toprak altına karıştırılmasının, organik madde sağlamada çok gerekli bir işlem olduğunu bilirler ve yakılmasını istemezler. 
ANIZ YAKMANIN TOPRAK ÜZERİNDE OLUŞTURDUĞU ZARARLAR NELERDİR?
a) Anız yangınlarının toprak içerisindeki faydalı canlıları ve organik maddeyi yakması: 
Anızlar yakıldığında, tarla toprağı yüzeyinde 252o C’yi bulan yakıcı bir sıcaklık oluşmaktadır. Bu yüksek sıcaklık toprağın üst katmanlarındaki kil gibi toprak parçacıklarını pişirmekte, topraktaki birçok faydalı mikroorganizma ve solucan gibi küçük canlıları yakarak öldürmektedir.
Anız yakılması sonucu oluşan yüksek sıcaklık: toprağın üst tabakasındaki organik maddeyi de yakmakta,  bazı mikro elementleri bitkilerin faydalanamayacağı forma dönüştürmekte ve bu gibi tarlalarda yetişen ürünlerde makro ve mikro besin maddesi noksanlıkları görülmektedir.
b) Toprakta bitkilere yarayışlı besin maddelerinin azalması, verimin düşmesi:
Kurak bölge tarlalarında anız yakılması ile tarım topraklarında organik madde hızla azalmaktadır. Anızı yakılan tarlalara ekilen: ayçiçeği, buğday, patates, mısır, pamuk, şeker pancarı, kavun karpuz gibi bitkilerde yetişme döneminde azot, fosfor, potasyum, kalsiyum, kükürt, molibden, bor, demir gibi bitki besin maddesi noksanlığı çok sık olarak görülmektedir. Bitkiler normallerine göre daha kısa, sarı ve cılız kalmakta, kolayca hastalıklarına yakalanmakta ve verimleri çok düşmektedir.
c) Toprağın su tutma kapasitesinin düşmesi: 
Anız yakılması sonucu toprağın bünyesindeki organik maddenin azalması sonucu su tutma kapasitesi ve havalanma özellikleri olumsuz etkilenmektedir. Anızları sürekli yakılan tarım topraklarında organik madde oranı %1'in altındadır. Bu gibi organik madde oranı düşük tarlalarda, tohum yatağı hazırlığında, topraktaki tav (rutubet) yetersizliği problemleri olmakta, ekilen bitkilerin çıkışlarında büyük noksanlıklar görülmekte ve yeknesak bir gelişme olmamaktadır.
d) Tarla topraklarında su ve rüzgâr erozyonunun artması:
Anız yangınları, tarla yüzeyini bitki örtüsüz bırakacağından, toprağın doğrudan yağmur damlalarına ve rüzgâra açık hale getirmektedir. Çok değerli tarım topraklarının en değerli üst katmanları su ve rüzgâr erozyonu sonucu taşınarak yok olmaktadır.
Bazen şiddetli yağışlarla, çoğunlukla anızı yakılan bitki örtüsüz çıplak arazilerden gelen kuvvetli seller; kara yollarını, göletleri, barajları, hatta yerleşim yerlerini çamur ile doldurmakta, önemli ekonomik kayıplara neden olmaktadır.
e) Orman yangınları, ekolojik dengenin bozulması ve tatlı su kaynaklarının azalması:
Orman içerisinde veya yakınında bulunan tarlalarda anızların yakılması ise çok daha büyük felaketlere neden olmaktadır. Anız yakma sonucu oluşan büyük orman yangınları, insanlık için temiz hava ve doğal zenginlik açısından son derece değerli olan; ağaçları, kuşları, arıları, böcekleri yakmakta ve ekolojik dengeyi hızla bozarak su kaynaklarını da kurutmaktadır.
Yakın tarihimizde, Çanakkale'nin Gelibolu yarım adasında anız yakmaya bağlı olarak gelişen ve çok büyük bir alanda ormanlarımızın yok olmasına neden olan, en büyük orman yangınını ulusça hiç bir zaman unutmamalıyız.
f) Trafik kazaları ve telefon direklerinin yanması:
Kara yolu kenarlarındaki anızların yakılması sonucu, büyük duman bulutları oluşabilmekte ve trafikteki taşıtların görüşünü beklenmedik anda engelleyerek ciddi trafik kazalarına neden olmaktadır.
Yine anız yangınları sonucu telefon direkleri yanmakta ve çok önemli maddi kayıplara neden olmaktadır.
ANIZ YAKMANIN BİYOLOJİK MÜCADELE ÜZERİNE YAPTIĞI OLUMSUZ ETKİLER NELERDİR?
Biyolojik mücadelede faydalı olan birçok faydalı böcek; tarla sınırlarında, yol kenarlarında, akarsu boylarında bulunan ağaçlık ve çalılıklarda yaşama olanağı bulmaktadır.
Bu faydalı böceklerden biri olan yumurta paraziotidi (Trissolcus spp.), buğday ürününün kalitesini önemli oranda düşüren süne zararlısının, ilkbaharda buğday yaprakları üzerine paketler halinde bıraktığı yumurtalarının içerisine kendi yumurtalarını bırakarak, “süne böceğini daha yumurta döneminde iken öldürmektedir”.
Biyolojik mücadele sayesinde; milyonlarca dolarlık ilaç, araç, işçilik tasarrufu ile hububat ürününün kalitesi de korunmaktadır. Anız yangınları sonucu, bu çalılık ve ağaççıkların yanması ile biyolojik mücadelede zararlıların yumurtalarıyla beslenen çok faydalı canlıların yanında yaprak bitleriyle beslenen uğur böceği ve zararlı tarla farelerini yiyen yılanlar gibi birçok faydalı canlı da zarar görmektedir.
Sonuç olarak; anız yangınları biyolojik mücadelede büyük önem taşıyan faydalı canlı ve böcek türlerinin yok olmasına neden olmaktadır.
Anız Yakma ile Oluşan Yangınlardan Olumsuz Etkilenen Başlıca Faydalı Canlılar:
Anız yangınlarından olumsuz etkilenen biyolojik mücadelede faydalı canlılar şunlardır:
Zararlı böcekleri yiyen avcı böcekler (Predatörler): Uğur böceği, örümcekler ve peygamberdevesi ile unlu bit, beyazsinek ve kırmızı örümcekleri yiyen avcı böceklerdir.
Zararlı böceklerin yumurtasına zarar verenler (Parazitoidler): Süne, yaprak biti, yıldız koşnili, beyazsinek ve kırmızı kabuklu bit zararlılarının yumurtalarını parazitleyerek daha yumurta halinde iken öldüren faydalı canlı türleridir.
Zararlı böcekleri hastalandırarak öldüren bakteriler (patojenler): Süne, hortumlu böcek, yaprak bitleri ve ekin kurdu gibi bazı zararlı larvalarını hastalandırarak öldüren bakterilerdir.
SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM AÇISINDAN ANIZLARIN TOPRAĞA FAYDALARI:
a) Toprakta organik madde oranının artması:
Anızlar, yakılmayıp uygun bir toprak işleme aleti ile sürülüp organik madde kaynağı olarak tekrar geri toprağa verilmelidir. Anızların sürülmesi tav uygunsa gölge tavı denilen hasattan hemen sonra, uygun değilse yağmur yağdıktan sonra Sonbaharda yapılabilir. Anızların sürülmesinde toprağı devirerek işleyen pullukların ayarlı olmasına ve anızları tamamen toprağın altına gömülmesine dikkat edilmelidir. Anızların işlenmesinde ön gövdecikli veya kulağı uzatılmış ilave kulaklı pulluklar kullanılmasında fayda vardır.
Anızlı toprağın 20-25cm arası derinlikte işlenmesi, anızların organik maddeye dönüşebileceği derinliğe gömülmesini sağlamada yeterlidir. Anızların uygun derinlikte sürümüyle, bitki artıklarının tekrar toprağa kazandırılması ile organik maddeye doğal dönüşüm sağlanır ve sürdürülebilir tarım bakımından tarım topraklarının verimliliği korunmuş olmaktadır.
b) Organik maddenin toprak içerisinde sünger görevi görmesi:
Tarımda verimliğinin sürdürülmesinde ve toprakta çok gerekli olan rutubetin muhafazasında organik madde, sünger görevi görmektedir.
c) Toprakta besin maddelerinin ve erozyona karşı direncin artması:
Organik madde, rutubetin yanında bitkiler için çok gerekli olan besin maddelerini de depolamakta ve toprak zerrelerini bir birine harç gibi yapıştırarak su ve rüzgâr erozyonunu da önlemektedir.
d) Kurak dönemde bitkilere ekonomik olarak faydalı su sağlaması:
Organik  madde,  kış  döneminde  düşen  yağışların  sağladığı suyu sünger gibi emerek depoladığından; tarlaya ekilen ürünün çıkışından olumuna kadar olan dönemde, bitkinin ihtiyaç duyduğu suyu ekonomik olarak sağlamaktadır.
ANIZLI TOPRAK İŞLEMENİN öNEMİ:
a) Tarım topraklarının verimliğinin korunması:
Anızların, soklu pulluk gibi uygun aletlerle tarla toprağına karıştırılmasına anızlı toprak işleme denir. Anızlı toprak işleme, toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik dengesini düzenlemek amacıyla; toprağın organik madde oranını korumak, su tutma kapasitesini artırmak ve verimliliğini sürdürmek için yapılmaktadır.
Anızlı toprak işlemede, tarla toprağı anız sapları ile bir malç oluşturduğundan, yağışlı dönemlerde düşen suyun toprak içersine girmesini ve tutulmasını sağlayarak oluşacak rutubetli ortam; sap artıklarının mikroorganizmalar tarafından parçalanarak organik maddeye ve bitki besin maddelerine dönüşmesini sağlamaktadır. Anızlardan oluşan bu organik madde, aynı bir sünger gibi, toprağın içersinde bitkiler için gerekli suyu ve besin maddelerini depolar.
b) Kurak koşullarda tarla toprağının bitkiler için gerekli rutubeti depolaması:
Zamanında iyi işlenmiş anızlı topraklar, kurak mevsimlerde bünyelerindeki zengin organik maddeye bağlı olarak rutubeti korur ve üzerinde yetişen bitkilere gerekli suyu sağlayarak verim kayıplarını önemli oranda önler. Anızların her yıl yakıldığı tarım alanlarında ise organik madde kaybı olduğundan, yavaş yavaş geçen yıllar içersinde toprak zerrelerini birbirine bağlayan doku ile su tutma kapasitesi zayıflar, verim düşer, rüzgâr ve su erozyonu olur, çoraklaşma başlar.
SONUÇ:
Hububat anızlarını yakmayarak, tarımsal zararlı böcekleri yiyen, yumurtalarına zarar veren ve onları hastalandıran doğal biyolojik mücadele ajanları korunmalıdır.
Sürdürülebilir bir tarımsal üretim için mutlak gerekli olan, tarla topraklarımızın verimliğinin korunması kesinlikle anız yakma alışkanlığının bırakılmasına bağlıdır.
Ülkemiz topraklarının, şimdiki ve gelecekteki nesilleri doyuracak ürünü vermesi ve onlara güzel yeşil bir çevre, doğa bırakılması bu olumlu düşüncenin herkesçe benimsenmesine bağlıdır.
Üreticiler ve ilgililer, hububat hasadının biçerdöver operatörlerince olabildiğince alçaktan (10–15 cm) yapılmasını denetlemeli, anızları gölge tavında veya sonbahar yağışlarından sonra ayarlı uygun bir soklu pullukla sürüp toprağın altına karıştırmalıdırlar.
Anız yakılması ve anızlı toprak işleme konularında çiftçilerimiz daha geniş teknik bilgiyi kendilerine en yakın Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Ziraat Fakültesi, Tarım il ve İlçe Müdürlüklerinden alabilirler. 

ARAZİ TOPLULAŞTIRMASI

 Global Bilgiler

Ülkemizde tarım arazileri çeşitli nedenlerle küçülmüş, parçalara bölünmüş, verimliliği, karlılığı olması gerekenden çok aşağılarda kalmıştır. İşletme büyüklüklerinin istenen değerlerin altına düşmesi, ekonomik tarım yapılmasını imkânsız hale getirmektedir.
Bunu önlemenin yolu: öncelikle tarım arazilerindeki daha fazla parçalanmayı ve bozulmayı önleyici; yasal, hukuksal düzenlemeler yapmak; sonrasında da bugüne kadar oluşmuş küçülmelerin, parçalanmaların, düzensizliklerin (şekil bozuklukları gibi) iyileştirilmesidir. Bunu yapmanın yolu, arazi toplulaştırması dediğimiz çalışmanın yapılmasıdır.
Arazi toplulaştırması, tarımsal arazileri niteliklerine göre sınıflandırarak, bir kişiye ait, farklı alanlardaki küçük arazi grupları yerine, o arazinin toplamını karşılayacak kadar, en az miktarda parça arazinin (mümkün olursa tek bir parçanın), o kişiye verilmesidir. Böylece iş gücünden, akaryakıttan, tarla sınırlarındaki kayıplardan kar edilmiş olur; ayrıca toprağın işlenebilme süresi ve kalitesi artar. Yapılacak diğer iyileştirme (drenaj, katkı v.b.), sulama, gübreleme ve ilaçlama gibi yatırımlar daha ucuza mal edilebilir.
Arazi toplulaştırılması ile küçük arazileri birbirinden ayıran, kullanılmayan arazi şeritleri azaltılarak, bunlarında tarımda kullanılması sağlanmış olur. Arazi toplulaştırması yapmak kolay değildir. Arazi toplulaştırmasını gerçekleştirebilmek bir dizi teknik, sosyal ve ekonomik çalışmaların yapılmasını gerekmektedir.
ARAZİ TOPLULAŞTIRILMASI NEDİR?
Arazi toplulaştırılması; aynı şahsa veya çiftçi ailesine ait, çeşitli nedenlerle, ekonomik üretime imkan vermeyecek biçimde veya toprak muhafaza ve zirai sulama tedbirlerinin alınmasını güçleştirecek derecede; parçalanmış, dağılmış, şekilleri bozulmuş dağınık, küçük arazi parçalarının ve hisselerinin bir araya getirilerek, muntazam şekiller halinde birleştirilmesi, bütünleştirilmesi ve işletmelerin yeniden düzenlenmesi işlemi olarak tarif edilebilir.
Geniş anlamda, yapılan bu çalışma ile çiftçi ailesinin yaşam düzeyini yükseltecek, tüm teknik, ekonomik ve sosyal tedbirleri almaktır. Bu sayede Toprak Muhafaza ve Zirai sulama ve arazi ıslahı tedbirleri daha kolay ve ucuza mal olabilecektir.
ARAZİ TOPLULAŞTIRILMASI HANGİ HUSUSLARI KAPSAMAKTADIR?
Arazi toplulaştırma çalışmaları şu hususları kapsamaktadır:
1. Fazla parçalanmış, dağılmış arazilerin modern işletmecilik esaslarına göre birleştirilmesi.
2. Tarla içi yol şebekesinin, sulama tesislerinin ve yüzey tahliye sisteminin inşası.
3. Gerekli arazi tesviyesi ve toprak ıslahının yapılması.
4. Köylerin yerlerinin yeniden düzenlenmesi, çevre planlanması.
5. Kırsal alanın, doğal hayatın korunması ve yeşil alanların düzenlenmesi.
6. Kırsal alandaki yerleşim yerleri ve toprakların, rüzgâr ve su erozyonu, sel taşkınları gibi doğal afetlerden korunması için gerekli önlemlerin alınması.
7. Spor sahaları, parklar, yüzme havuzu, bayram-pazaryeri, çocuk bahçesi, okul, sağlık ocağı ve kooperatif binası gibi sosyal hizmet tesisleri için gerekli arazilerin, toplulaştırma planları içinde kamulaştırma yapılmadan temin edilmesi.
8. İşletmelerin ıslahı, yeniden düzenlenmesi, verimli bir şekilde çalışmalarının temini için gerekli tedbirlerin alınması.
9. Köy içi yollarının tanzimi içme suyu, kanalizasyon, elektrik, telefon gibi hizmetlerinin planlanması, iskân, arsa isteklerinin karşılanması.
Arazi Toplulaştırma çalışması aşağıdaki aşamalardan geçmektedir.
1. Tüm tarlaların ve çiftçilerin mülkiyet bilgilerinin temin edilmesi.
2. Tapu kütüğü, kadastro paftası ve arazideki miktar ve ölçülerdeki tüm uyumsuzluklar giderilmesi.
3. Hâlihazırdaki arazi kullanım durumunun, uygun tarım arazileri sınırlarının, sabit tesislerin belirlenmesi,
4. Toprak karakterlerini belirten toprak haritalarının temin edilmesi veya yoksa oluşturulması.
5. Teknik bir ekip ile arazi sahipleri ve mülki idarecilerin de katılımı ile kurulan derecelendirme komisyonu ile tüm arazilerin derecelendirme haritaları çıkarılır. Bu aşamada komisyon tüm arazilerin toprak haritaları ve diğer kıymetlerini de dikkate alarak her parsel için ayrı, ayrı titiz bir puanlama yapmaktadır. Derecelendirme çalışmasında amaç parsellerin birbirlerine göre kıymet faklılıklarını puanlamak suretiyle ortaya koymaktır.
6. Yeni, yol, sulama ve drenaj ağına uyumlu, blok (ada) planlamasının hazırlanması.
7. Arazi sahiplerinin toplulaştırma sonrasında tarlalarını nerede istediklerine ilişkin tercihlerinin alınması, Bu işlem esnasında maliklere, eski parsellerinin ve yeni blokların olduğu bir pafta gösterilerek tercihleri alınır.
8. Yeni parselasyon planlaması yapılır.
Yeni parselasyon planlamasında; çiftçi tercihleri de dikkate alınarak;
• Tarla içi hizmet yolu, sulama, drenaj gibi kamu ortak alanları için gerekli yerler ayrılır.
• Her parselin yol ve sulama suyuna cephe alması sağlanır.
• Sabit tesis içeren parseller eski sahiplerine verilir.
• Tüm maliklerce önem içeren veya kötü konumdaki yerler aynı sahiplerine verilir.
• Büyük olan parçanın yanına diğer küçük parçalar getirilir.
• Hasım ve hısım ilişkileri gözetilir.
• Aynı yeri almak isteyenler arasında yukarıda sayılan hususlar doğrultusunda haksızlığa uğratılmayacak bir planlama yapılır.
9. Yeni parselasyon planlaması ve yeni mülkiyet listeleri mahallinde asılmak suretiyle ilan edilir.
10. Yeni planlamaya ilişkin parsel sahiplerinin itirazları varsa incelenir. Yeni yapılan planlama tekrar her kesin görebileceği şekilde ilan edilir.
11. Kesinleşen yeni planlama kadastroca tescil edilerek yeni tapular oluşturulur.
12. Yeni tapular ve yeni parseller, yeni parsel sahiplerine teslim edilir.
ARAZİ TOPLULAŞTIRILMASININ öNEMİ VE FAYDALARI
 Artan nüfus ve beslenme ihtiyacı, daha fazla tarımsal ürün elde etme gereği doğurmuştur. Toprak kaynakları sınırlı olması nedeniyle, aynı alandan daha fazla ürün elde etme imkânlarını aramamız gerekmektedir.
Birim alandan sağlanan verimin artırılması; birtakım yeni buluşlar, kullanılan tohum, gübre, ilaç, sulama vb. girdilerin miktarı ve kalitesinin artırılması ve tarımsal bünye ile yakından ilgilidir. Tarımsal bünyedeki yapısal bozukluklar, verimi azaltıcı tesirlerde bulunduğu gibi, verimi artırıcı tedbirlerin alınmasını da engellemektedir. Bu nedenle tarımsal bünyenin ıslah edilmesi hususu ön plana çıkmaktadır.
Tarımsal bünyenin ıslahı ile alınabilecek tedbirlerin başlıcaları: Mülkiyet ve tasarruf rejiminin ıslahı, arazi ıslahı, toprak muhafaza tedbirlerinin alınması, drenaj ve sulama çalışmaları gibi tedbirlerdir. Bu tedbirler demetinin tamamı geniş anlamda Arazi Toplulaştırması veya Arazi Düzenlemesi adını verdiğimiz hizmetler kapsamı dâhilinde bulunmaktadır.
Arazi Toplulaştırmasının faydaları başlıklar halinde şu şekilde sıralanabilir:
1. Nüfus artışı, miras, alım-satım, kiracılık, ortakçılık gibi nedenlerle ortaya çıkan arazi parçalılığı ve dağınıklılığını ortadan kaldırarak işletmelerin uygun büyüklüğe getirmektedir.
2. Çok parçalı oluşun ortaya çıkardığı tarla sınırı, yol ve su arklarından doğan arazi kayıplarını azaltmaktadır.
3. Küçük parsellerde, ekim esnasında tarla sınırına fazla yaklaşılmama nedeniyle doğacak ürün kayıplarını azaltmaktadır.
4. Toplulaştırmadan sonra, parseller daha büyük ve şekilleri daha düzgün olduğundan, makineli tarım daha kolay yapılmakta ve giderlerde önemli oranda azalmalar olmaktadır.
5. Küçük parseller bir araya getirileceği için, işletme merkezi ile parseller arasındaki uzaklık kısalmakta ve buna bağlı olarak ulaşım giderleri azaldığından; zaman, işçilik ve yakıttan tasarruf sağlanmaktadır.
6. Parsel sayısı azaldığı, şekilleri düzeldiği ve büyüklükleri arttığı için; tohum, gübre, ilaç gibi tarımsal girdiler, daha uygun bir düzeyde kullanılmaktadır.
7. Sulama projelerinin uygulanmasında; eski, dağınık ve şekilsiz parsellerin sınırlarına bağlı kalma zorunluluğu olmayacağından, yatırım giderlerinden tasarruf sağlanmaktadır.
8. Her parselin yola ve kanala sınırı olacağından sulama ve ulaşım randımanı artmaktadır.
9. Parsellerde müştereklikten doğan huzursuzluklar giderilmektedir.
10. Köy sınırları sabit noktalara dayandırılarak, köyler arasındaki sınır ihtilafları ortadan kalkmaktadır.
11. Varsa, dağınık ve müşterek haldeki hazine arazisi birleştirilerek dağıtıma hazır hale getirilmektedir.
12. Kırsal alana yönelik olarak: Çevre koruma, erozyonu önleme, ağaçlandırma, köy yenilemesi, her türlü yolların planlaması, köy imar planlarının yapılması, arazi kullanım planlarının hazırlanması gibi tüm hizmetler; toplulaştırma projeleri ile birlikte planlanıp uygulanabilmektedir.
13. Proje alanlarındaki sulama projeleri gibi kamu yatırımları için gerekli araziler, proje alanına giren parsellerden uygun şekilde kesinti yapılmak suretiyle kamulaştırma yapılmaksızın karşılanabilmektedir.
A) Toplulaştırma yapılarak uygulanan sulama projelerinde Sulama oranları ve sulama randımanları artırılmaktadır:
1. Sulama şebekelerinde, parseller çok küçük ve şekilleri düzensiz olduğundan dolayı sulama kanallarına doğrudan doğruya bağlanmamaktadır.
2. Tarlalar tesviyesiz olduğundan tarlanın her tarafına su akıtılamamaktadır. Sulanan parsellerde çukur kısımlarında su birikmekte, yüksek kısımlarına su çıkmamaktadır.
3. Kanalların başındaki üst parsel sahipleri, alt parsellere su geçiş hakkı vermemektedir.
Yapılan gözlemlerde, tarla içi dağıtım şebekesi, tarla yolları, tarla drenleri, arazi tesviyesi ve arazi toplulaştırmasını kapsayan tarla içi çalışmalarının yetersiz olması, Toplulaştırma yapılmamış sulama şebekelerinde, sulama oranlarının düşüklüğünün ana nedeni olduğunu göstermiştir.
Bunun çaresi arazi toplulaştırılmasıdır. Çünkü toplulaştırmalı planlamada parseller doğrudan doğruya kanaldan ve yoldan faydalanacak şekilde yerleştirilmektedir.
Arazi toplulaştırması yapılmış alanlara yapılan hizmetlerde, su uygulamasının denetimi yapılabilmekte, israf en aza indirilmekte, sulama oran ve randımanı artırılmaktadır. Suyun tarlalara, doğru zaman ve miktarda verilmesi çiftçinin veriminin büyük ölçüde artmasına yol açmaktadır; ayrıca çiftçilerin ürün seçiminde daha esnek davranabilmelerini ve yüksek verimli ürün çeşitlerinin yetiştirilebilmesini sağlamaktadır.
B) Sulama projelerinin maliyetinde tasarruf sağlanmaktadır:
Sulama projelerinde, kamulaştırmaya ve arazilerin parçalanmasına mani olmak için, kanalların ve yolların planlanması ve uygulaması, parsel sınırlarına bağlı kalmakta ve sınırlardan geçirilmektedir. Parseller küçük, şekilleri düzensiz olduğundan kanal boyları gereğinden fazla uzamakta, bu da tesis maliyetini yükseltmektedir; hâlbuki sulama projeleri toplulaştırılmalı uygulandığı takdirde, parsel sınırlarına bağlı kalmadan en ekonomik şekilde, sulama, yol ve tahliye planlaması yapıldığından, yatırım maliyetlerinde tasarruf sağlanmaktadır.
C) Arazi maliklerine kamulaştırma bedelleri yerine arazi verilerek, toprağından kopması önlenmektedir:
Sulama projelerinde, kanallar ve yollar parsel sınırlarına bağlı olmadan, arazinin şekline göre geçirildiği takdirde: Birincisi, parseller parçalandığından, küçük parçalar halinde bir dekarın altında tarım için kullanılmayan ölü araziler meydana gelmektedir.
Kanalların ve yolların geçtiği parsellerdeki arazi kayıpları, proje sahasındaki bütün maliklere eşit oranda dağıtılmadığından, arazileri kamulaştırılan işletmeler küçülmekte, istenen işletme büyüklüğünün altına düşmekte veya tamamını kaybetmektedir; dolayısıyla çiftçi toprağından kopmaktadır.
İkincisi ise, kanalların ve yolların geçtiği araziler kamulaştırıldığından, kamulaştırma bedelleri yatırım masrafını artırmakta, hatta bazı projelerin verimliliğini düşürdüğünden uygulanabilirliğini zorlaştırmaktadır.
Diğer taraftan kamulaştırma bedelleri zamanında ödenmediğinden, yatırım projelerinin uygulanması geciktiği gibi, arazisi kamulaştırılan çiftçilerin mağdur olmalarına neden olmaktadır; hâlbuki arazi toplulaştırması uygulanan sulama projelerinde bu sorunlar ortadan kalkmaktadır. Zira küçük parçalara bölünen araziler, arazi sahibinin diğer arazileri ile birleştirileceğinden faydalı hale getirilmektedir.
Ortak tesislere katılma payı ve arazi kayıpları, bütün maliklerden eşit oranda kesildiğinden; sosyal adalet yerine getirildiği gibi, arazilerinden yol ve kanal geçen çiftçilere kamulaştırma bedeli yerine arazi verilmekte, projenin maliyeti düşmekte, yatırımlardan tasarruf sağlanmaktadır.
D) Sulama ve teknik tarım metotlarının uygulanmasında kolaylık sağlanmaktadır:
Proje sahalarında, parsellerin küçük, şekillerinin düzensiz ve dağınık olması, sulama uzunluğu, sulama yönünün tespiti, sulama kanalları ve yolların tekniğe uygun planlanması ile sulama metotlarının uygulanmasını zorlaştırmaktadır.
Bu durum büyük işgücü ve zaman kaybına neden olmakta, teknik tarım metotlarının uygulanmasını güçleştirmektedir. Toplulaştırma yapılamadan planlanan ve uygulanan sulama projelerinde bu sorunlar çözülmezken, arazi toplulaştırılması uygulanan sulama şebekelerinde tamamen ortadan kalmaktadır. Zira sulama planlaması yapılırken toprağın bünyesi ve arazinin meyline göre sulama uzunluğu, sulama yönü ve parsellerin en-boy oranları dikkate alınarak bloklar teşkil edilmektedir.
Tekniğe uygun sulama ve yol planlaması yapıldığından, her parsel yol ve kanaldan faydalanacak şekilde bloklara yerleştirilmekte, her iki parsele bir su alma prizi verilmektedir.
Böylece sulama, makine kullanma, münavebe, toprak işleme ve hasat işleri kolaylaştığı gibi, teknik tarım metotlarının uygulanması sonucunda da işgücü ve zamandan tasarruf sağlanmaktadır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, sulama projelerinin arazi toplulaştırmalı uygulanması faydalarının yanında, ekonomik yönden de zorunlu görülmektedir. Bu nedenle Türkiye’de halen ekonomik olarak sulamaya açılması gereken 4,7 milyon hektar civarındaki tarım arazisinin toplulaştırılmasının, tarla içi geliştirme hizmetleriyle birlikte, bir bütün olarak planlanması, projelendirilmesi ve uygulanması gerekli ve son derecede yararlı olacaktır.
TÜRKİYENİN ARAZİ TOPLULAŞTIRMA UYGULAMALARININ DURUMU
 Ülkemizde, Mülga Toprak-Su teşkilatı ile Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü teşkilatı tarafından 1961–2003 yılları arasında toplam 445.000 hektarlık bir alanda toplulaştırma çalışması tamamlanmıştır.
Ülkemizde ekonomik olarak sulanabileceği söylenen 8,5 milyon hektarlık tarım arazisinin bugün için fiilen sulanan miktarı 4,7 milyon hektardır (% 55,3).
Ülkemizde, 1961 yılından itibaren başlayan, arazi toplulaştırma çalışmaları ile bu güne kadar 308.000 hektarı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce, 137.000 hektarı da Tarım Reformu Genel Müdürlüğü olmak üzere toplam 445.000 hektar alanda arazi toplulaştırması çalışmaları tamamlanmıştır.
Bu durum da; hali hazırda sulanan alanın sadece % 9 ‘unda ancak arazi toplulaştırması çalışmaları gerçekleştirilebildiğimizi göstermektedir. Yani; yapılacak daha çok işimiz var.
Başarılı uygulamalar sonucunda, son yıllarda bazı projelerde toplulaştırma oranları: % 75 ‘lere kadar yükseltmiştir. Hatta bazı bölgelerde çiftçilerin bütün parsellerini tek parselde toplama fikri gittikçe yaygınlaşmaktadır.
Ülkemizde ilk defa arazi toplulaştırılması 1961 yılında Toprak-Su Genel Müdürlüğü tarafından 7457 sayılı kanunun ve Medeni Kanunun ilgili maddelerine dayanarak yapılmıştır. Daha sonra 1966 yılında ihtiyaç üzerine ilk Arazi Toplulaştırma tüzüğü çıkarılarak Bakanlar Kurulu kararıyla uygulanmaya konmuştur.
Belirtilen toplulaştırma tüzüğüne göre uygulanmalar 1973 yılına kadar devam etmiş, 1973 tarihinde, 1757 sayılı toprak ve Tarım reformu bölgesinin dışındaki alanlarda, toplulaştırma çalışmaları bu kanuna göre, 1978 yılına kadar Toprak-Su Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmüştür.
1978 de 1757 sayılı Toprak Tarım reformu kanunu iptal edilince, yeniden eski mevzuata dönülmüştür. Aynı yıl 7/18231 sayılı arazi toplulaştırma tüzüğü yürürlüğe girmiştir. Halen mülga olan kanuna dayalı bu tüzüğe göre çalışmalar devam etmektedir.
30.11.1994 tarihinde yürürlüğe giren "3083 sayılı Sulama Alanlarında arazi düzenlemesine Dair Tarım Reformu kanunu" yalnız tarım reformu uygulama alanı ilan edilen reform bölgelerini
Ve ya sulama alanlarını kapsamakta, Türkiye genelinde toplulaştırma faaliyetlerine imkân vermemektedir. Dolayısıyla Tarım Reformu uygulama alanı dışındaki alanlarda mevcut Arazi Toplulaştırma Tüzüğü ve yönetmeliğine göre çalışmalar yürütülmektedir.
Mevcut tüzük ve yönetmeliklerin tâbi olduğu özel arazi toplulaştırma kanunu olmadığından projelemede ve uygulamada bir takım sorunlar çıkmaktadır. Bu sorunlar çözülmediğinden çalışmalar aksamakta, yatırım programları istenilen şekilde yürütülememektedir.
ARAZİ TOPLULAŞTIRILMASINDA KANUNİ MEVZUAT NEDİR?
Batı Avrupa ülkelerinde arazi toplulaştırılmasına daima özel kanunlarla başlanılmış ve uygulamalarda kazanılan tecrübelerle bu kanunlar kısa aralıklarla geliştirilmiştir. Her ülkenin kendi özellikleri ve imkânlarına göre benimsediği özel kanun hükümleriyle yürüttüğü arazi toplulaştırma uygulama programı ve usulleri mevcuttur. Bunların ülkemizdeki şartlarla mukayeseleri yapılmak suretiyle, kendi bünyemize en uygun esas ve usullere ulaşmak, başka bir deyişle diğer ülkelerde denenmiş olan toplulaştırma kanunu ve usullerinden kazanılan tecrübeleri bünyemize uydurmak gerekir.
Ülkemizde arazi toplulaştırılmasının, kuruluş kanunları içerisinde yer verilen bir kaç madde ile çağdaş düzeyde uygulanması mümkün görülmektedir. Bu sebeple toplulaştırmanın temel görüş ve prensiplerini detaylı şekilde aksettirici esaslı hükümleri ihtiva eden bir Arazi Toplulaştırma Kanunu'na ve bunun uygulama detay ve metotlarını belirleyen yönetmeliklere ihtiyaç duyulmaktadır.

SULAMA ALANLARINDA ARAZİ DÜZENLENMESİNE DAİRTARIM REFORMU KANUNU UYGULAMA YÖNETMELİĞİ 

(Alıntıdır)
BD  /  at  November 06, 2021  /  No comments

 Global Bilgiler

Ülkemizde tarım arazileri çeşitli nedenlerle küçülmüş, parçalara bölünmüş, verimliliği, karlılığı olması gerekenden çok aşağılarda kalmıştır. İşletme büyüklüklerinin istenen değerlerin altına düşmesi, ekonomik tarım yapılmasını imkânsız hale getirmektedir.
Bunu önlemenin yolu: öncelikle tarım arazilerindeki daha fazla parçalanmayı ve bozulmayı önleyici; yasal, hukuksal düzenlemeler yapmak; sonrasında da bugüne kadar oluşmuş küçülmelerin, parçalanmaların, düzensizliklerin (şekil bozuklukları gibi) iyileştirilmesidir. Bunu yapmanın yolu, arazi toplulaştırması dediğimiz çalışmanın yapılmasıdır.
Arazi toplulaştırması, tarımsal arazileri niteliklerine göre sınıflandırarak, bir kişiye ait, farklı alanlardaki küçük arazi grupları yerine, o arazinin toplamını karşılayacak kadar, en az miktarda parça arazinin (mümkün olursa tek bir parçanın), o kişiye verilmesidir. Böylece iş gücünden, akaryakıttan, tarla sınırlarındaki kayıplardan kar edilmiş olur; ayrıca toprağın işlenebilme süresi ve kalitesi artar. Yapılacak diğer iyileştirme (drenaj, katkı v.b.), sulama, gübreleme ve ilaçlama gibi yatırımlar daha ucuza mal edilebilir.
Arazi toplulaştırılması ile küçük arazileri birbirinden ayıran, kullanılmayan arazi şeritleri azaltılarak, bunlarında tarımda kullanılması sağlanmış olur. Arazi toplulaştırması yapmak kolay değildir. Arazi toplulaştırmasını gerçekleştirebilmek bir dizi teknik, sosyal ve ekonomik çalışmaların yapılmasını gerekmektedir.
ARAZİ TOPLULAŞTIRILMASI NEDİR?
Arazi toplulaştırılması; aynı şahsa veya çiftçi ailesine ait, çeşitli nedenlerle, ekonomik üretime imkan vermeyecek biçimde veya toprak muhafaza ve zirai sulama tedbirlerinin alınmasını güçleştirecek derecede; parçalanmış, dağılmış, şekilleri bozulmuş dağınık, küçük arazi parçalarının ve hisselerinin bir araya getirilerek, muntazam şekiller halinde birleştirilmesi, bütünleştirilmesi ve işletmelerin yeniden düzenlenmesi işlemi olarak tarif edilebilir.
Geniş anlamda, yapılan bu çalışma ile çiftçi ailesinin yaşam düzeyini yükseltecek, tüm teknik, ekonomik ve sosyal tedbirleri almaktır. Bu sayede Toprak Muhafaza ve Zirai sulama ve arazi ıslahı tedbirleri daha kolay ve ucuza mal olabilecektir.
ARAZİ TOPLULAŞTIRILMASI HANGİ HUSUSLARI KAPSAMAKTADIR?
Arazi toplulaştırma çalışmaları şu hususları kapsamaktadır:
1. Fazla parçalanmış, dağılmış arazilerin modern işletmecilik esaslarına göre birleştirilmesi.
2. Tarla içi yol şebekesinin, sulama tesislerinin ve yüzey tahliye sisteminin inşası.
3. Gerekli arazi tesviyesi ve toprak ıslahının yapılması.
4. Köylerin yerlerinin yeniden düzenlenmesi, çevre planlanması.
5. Kırsal alanın, doğal hayatın korunması ve yeşil alanların düzenlenmesi.
6. Kırsal alandaki yerleşim yerleri ve toprakların, rüzgâr ve su erozyonu, sel taşkınları gibi doğal afetlerden korunması için gerekli önlemlerin alınması.
7. Spor sahaları, parklar, yüzme havuzu, bayram-pazaryeri, çocuk bahçesi, okul, sağlık ocağı ve kooperatif binası gibi sosyal hizmet tesisleri için gerekli arazilerin, toplulaştırma planları içinde kamulaştırma yapılmadan temin edilmesi.
8. İşletmelerin ıslahı, yeniden düzenlenmesi, verimli bir şekilde çalışmalarının temini için gerekli tedbirlerin alınması.
9. Köy içi yollarının tanzimi içme suyu, kanalizasyon, elektrik, telefon gibi hizmetlerinin planlanması, iskân, arsa isteklerinin karşılanması.
Arazi Toplulaştırma çalışması aşağıdaki aşamalardan geçmektedir.
1. Tüm tarlaların ve çiftçilerin mülkiyet bilgilerinin temin edilmesi.
2. Tapu kütüğü, kadastro paftası ve arazideki miktar ve ölçülerdeki tüm uyumsuzluklar giderilmesi.
3. Hâlihazırdaki arazi kullanım durumunun, uygun tarım arazileri sınırlarının, sabit tesislerin belirlenmesi,
4. Toprak karakterlerini belirten toprak haritalarının temin edilmesi veya yoksa oluşturulması.
5. Teknik bir ekip ile arazi sahipleri ve mülki idarecilerin de katılımı ile kurulan derecelendirme komisyonu ile tüm arazilerin derecelendirme haritaları çıkarılır. Bu aşamada komisyon tüm arazilerin toprak haritaları ve diğer kıymetlerini de dikkate alarak her parsel için ayrı, ayrı titiz bir puanlama yapmaktadır. Derecelendirme çalışmasında amaç parsellerin birbirlerine göre kıymet faklılıklarını puanlamak suretiyle ortaya koymaktır.
6. Yeni, yol, sulama ve drenaj ağına uyumlu, blok (ada) planlamasının hazırlanması.
7. Arazi sahiplerinin toplulaştırma sonrasında tarlalarını nerede istediklerine ilişkin tercihlerinin alınması, Bu işlem esnasında maliklere, eski parsellerinin ve yeni blokların olduğu bir pafta gösterilerek tercihleri alınır.
8. Yeni parselasyon planlaması yapılır.
Yeni parselasyon planlamasında; çiftçi tercihleri de dikkate alınarak;
• Tarla içi hizmet yolu, sulama, drenaj gibi kamu ortak alanları için gerekli yerler ayrılır.
• Her parselin yol ve sulama suyuna cephe alması sağlanır.
• Sabit tesis içeren parseller eski sahiplerine verilir.
• Tüm maliklerce önem içeren veya kötü konumdaki yerler aynı sahiplerine verilir.
• Büyük olan parçanın yanına diğer küçük parçalar getirilir.
• Hasım ve hısım ilişkileri gözetilir.
• Aynı yeri almak isteyenler arasında yukarıda sayılan hususlar doğrultusunda haksızlığa uğratılmayacak bir planlama yapılır.
9. Yeni parselasyon planlaması ve yeni mülkiyet listeleri mahallinde asılmak suretiyle ilan edilir.
10. Yeni planlamaya ilişkin parsel sahiplerinin itirazları varsa incelenir. Yeni yapılan planlama tekrar her kesin görebileceği şekilde ilan edilir.
11. Kesinleşen yeni planlama kadastroca tescil edilerek yeni tapular oluşturulur.
12. Yeni tapular ve yeni parseller, yeni parsel sahiplerine teslim edilir.
ARAZİ TOPLULAŞTIRILMASININ öNEMİ VE FAYDALARI
 Artan nüfus ve beslenme ihtiyacı, daha fazla tarımsal ürün elde etme gereği doğurmuştur. Toprak kaynakları sınırlı olması nedeniyle, aynı alandan daha fazla ürün elde etme imkânlarını aramamız gerekmektedir.
Birim alandan sağlanan verimin artırılması; birtakım yeni buluşlar, kullanılan tohum, gübre, ilaç, sulama vb. girdilerin miktarı ve kalitesinin artırılması ve tarımsal bünye ile yakından ilgilidir. Tarımsal bünyedeki yapısal bozukluklar, verimi azaltıcı tesirlerde bulunduğu gibi, verimi artırıcı tedbirlerin alınmasını da engellemektedir. Bu nedenle tarımsal bünyenin ıslah edilmesi hususu ön plana çıkmaktadır.
Tarımsal bünyenin ıslahı ile alınabilecek tedbirlerin başlıcaları: Mülkiyet ve tasarruf rejiminin ıslahı, arazi ıslahı, toprak muhafaza tedbirlerinin alınması, drenaj ve sulama çalışmaları gibi tedbirlerdir. Bu tedbirler demetinin tamamı geniş anlamda Arazi Toplulaştırması veya Arazi Düzenlemesi adını verdiğimiz hizmetler kapsamı dâhilinde bulunmaktadır.
Arazi Toplulaştırmasının faydaları başlıklar halinde şu şekilde sıralanabilir:
1. Nüfus artışı, miras, alım-satım, kiracılık, ortakçılık gibi nedenlerle ortaya çıkan arazi parçalılığı ve dağınıklılığını ortadan kaldırarak işletmelerin uygun büyüklüğe getirmektedir.
2. Çok parçalı oluşun ortaya çıkardığı tarla sınırı, yol ve su arklarından doğan arazi kayıplarını azaltmaktadır.
3. Küçük parsellerde, ekim esnasında tarla sınırına fazla yaklaşılmama nedeniyle doğacak ürün kayıplarını azaltmaktadır.
4. Toplulaştırmadan sonra, parseller daha büyük ve şekilleri daha düzgün olduğundan, makineli tarım daha kolay yapılmakta ve giderlerde önemli oranda azalmalar olmaktadır.
5. Küçük parseller bir araya getirileceği için, işletme merkezi ile parseller arasındaki uzaklık kısalmakta ve buna bağlı olarak ulaşım giderleri azaldığından; zaman, işçilik ve yakıttan tasarruf sağlanmaktadır.
6. Parsel sayısı azaldığı, şekilleri düzeldiği ve büyüklükleri arttığı için; tohum, gübre, ilaç gibi tarımsal girdiler, daha uygun bir düzeyde kullanılmaktadır.
7. Sulama projelerinin uygulanmasında; eski, dağınık ve şekilsiz parsellerin sınırlarına bağlı kalma zorunluluğu olmayacağından, yatırım giderlerinden tasarruf sağlanmaktadır.
8. Her parselin yola ve kanala sınırı olacağından sulama ve ulaşım randımanı artmaktadır.
9. Parsellerde müştereklikten doğan huzursuzluklar giderilmektedir.
10. Köy sınırları sabit noktalara dayandırılarak, köyler arasındaki sınır ihtilafları ortadan kalkmaktadır.
11. Varsa, dağınık ve müşterek haldeki hazine arazisi birleştirilerek dağıtıma hazır hale getirilmektedir.
12. Kırsal alana yönelik olarak: Çevre koruma, erozyonu önleme, ağaçlandırma, köy yenilemesi, her türlü yolların planlaması, köy imar planlarının yapılması, arazi kullanım planlarının hazırlanması gibi tüm hizmetler; toplulaştırma projeleri ile birlikte planlanıp uygulanabilmektedir.
13. Proje alanlarındaki sulama projeleri gibi kamu yatırımları için gerekli araziler, proje alanına giren parsellerden uygun şekilde kesinti yapılmak suretiyle kamulaştırma yapılmaksızın karşılanabilmektedir.
A) Toplulaştırma yapılarak uygulanan sulama projelerinde Sulama oranları ve sulama randımanları artırılmaktadır:
1. Sulama şebekelerinde, parseller çok küçük ve şekilleri düzensiz olduğundan dolayı sulama kanallarına doğrudan doğruya bağlanmamaktadır.
2. Tarlalar tesviyesiz olduğundan tarlanın her tarafına su akıtılamamaktadır. Sulanan parsellerde çukur kısımlarında su birikmekte, yüksek kısımlarına su çıkmamaktadır.
3. Kanalların başındaki üst parsel sahipleri, alt parsellere su geçiş hakkı vermemektedir.
Yapılan gözlemlerde, tarla içi dağıtım şebekesi, tarla yolları, tarla drenleri, arazi tesviyesi ve arazi toplulaştırmasını kapsayan tarla içi çalışmalarının yetersiz olması, Toplulaştırma yapılmamış sulama şebekelerinde, sulama oranlarının düşüklüğünün ana nedeni olduğunu göstermiştir.
Bunun çaresi arazi toplulaştırılmasıdır. Çünkü toplulaştırmalı planlamada parseller doğrudan doğruya kanaldan ve yoldan faydalanacak şekilde yerleştirilmektedir.
Arazi toplulaştırması yapılmış alanlara yapılan hizmetlerde, su uygulamasının denetimi yapılabilmekte, israf en aza indirilmekte, sulama oran ve randımanı artırılmaktadır. Suyun tarlalara, doğru zaman ve miktarda verilmesi çiftçinin veriminin büyük ölçüde artmasına yol açmaktadır; ayrıca çiftçilerin ürün seçiminde daha esnek davranabilmelerini ve yüksek verimli ürün çeşitlerinin yetiştirilebilmesini sağlamaktadır.
B) Sulama projelerinin maliyetinde tasarruf sağlanmaktadır:
Sulama projelerinde, kamulaştırmaya ve arazilerin parçalanmasına mani olmak için, kanalların ve yolların planlanması ve uygulaması, parsel sınırlarına bağlı kalmakta ve sınırlardan geçirilmektedir. Parseller küçük, şekilleri düzensiz olduğundan kanal boyları gereğinden fazla uzamakta, bu da tesis maliyetini yükseltmektedir; hâlbuki sulama projeleri toplulaştırılmalı uygulandığı takdirde, parsel sınırlarına bağlı kalmadan en ekonomik şekilde, sulama, yol ve tahliye planlaması yapıldığından, yatırım maliyetlerinde tasarruf sağlanmaktadır.
C) Arazi maliklerine kamulaştırma bedelleri yerine arazi verilerek, toprağından kopması önlenmektedir:
Sulama projelerinde, kanallar ve yollar parsel sınırlarına bağlı olmadan, arazinin şekline göre geçirildiği takdirde: Birincisi, parseller parçalandığından, küçük parçalar halinde bir dekarın altında tarım için kullanılmayan ölü araziler meydana gelmektedir.
Kanalların ve yolların geçtiği parsellerdeki arazi kayıpları, proje sahasındaki bütün maliklere eşit oranda dağıtılmadığından, arazileri kamulaştırılan işletmeler küçülmekte, istenen işletme büyüklüğünün altına düşmekte veya tamamını kaybetmektedir; dolayısıyla çiftçi toprağından kopmaktadır.
İkincisi ise, kanalların ve yolların geçtiği araziler kamulaştırıldığından, kamulaştırma bedelleri yatırım masrafını artırmakta, hatta bazı projelerin verimliliğini düşürdüğünden uygulanabilirliğini zorlaştırmaktadır.
Diğer taraftan kamulaştırma bedelleri zamanında ödenmediğinden, yatırım projelerinin uygulanması geciktiği gibi, arazisi kamulaştırılan çiftçilerin mağdur olmalarına neden olmaktadır; hâlbuki arazi toplulaştırması uygulanan sulama projelerinde bu sorunlar ortadan kalkmaktadır. Zira küçük parçalara bölünen araziler, arazi sahibinin diğer arazileri ile birleştirileceğinden faydalı hale getirilmektedir.
Ortak tesislere katılma payı ve arazi kayıpları, bütün maliklerden eşit oranda kesildiğinden; sosyal adalet yerine getirildiği gibi, arazilerinden yol ve kanal geçen çiftçilere kamulaştırma bedeli yerine arazi verilmekte, projenin maliyeti düşmekte, yatırımlardan tasarruf sağlanmaktadır.
D) Sulama ve teknik tarım metotlarının uygulanmasında kolaylık sağlanmaktadır:
Proje sahalarında, parsellerin küçük, şekillerinin düzensiz ve dağınık olması, sulama uzunluğu, sulama yönünün tespiti, sulama kanalları ve yolların tekniğe uygun planlanması ile sulama metotlarının uygulanmasını zorlaştırmaktadır.
Bu durum büyük işgücü ve zaman kaybına neden olmakta, teknik tarım metotlarının uygulanmasını güçleştirmektedir. Toplulaştırma yapılamadan planlanan ve uygulanan sulama projelerinde bu sorunlar çözülmezken, arazi toplulaştırılması uygulanan sulama şebekelerinde tamamen ortadan kalmaktadır. Zira sulama planlaması yapılırken toprağın bünyesi ve arazinin meyline göre sulama uzunluğu, sulama yönü ve parsellerin en-boy oranları dikkate alınarak bloklar teşkil edilmektedir.
Tekniğe uygun sulama ve yol planlaması yapıldığından, her parsel yol ve kanaldan faydalanacak şekilde bloklara yerleştirilmekte, her iki parsele bir su alma prizi verilmektedir.
Böylece sulama, makine kullanma, münavebe, toprak işleme ve hasat işleri kolaylaştığı gibi, teknik tarım metotlarının uygulanması sonucunda da işgücü ve zamandan tasarruf sağlanmaktadır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, sulama projelerinin arazi toplulaştırmalı uygulanması faydalarının yanında, ekonomik yönden de zorunlu görülmektedir. Bu nedenle Türkiye’de halen ekonomik olarak sulamaya açılması gereken 4,7 milyon hektar civarındaki tarım arazisinin toplulaştırılmasının, tarla içi geliştirme hizmetleriyle birlikte, bir bütün olarak planlanması, projelendirilmesi ve uygulanması gerekli ve son derecede yararlı olacaktır.
TÜRKİYENİN ARAZİ TOPLULAŞTIRMA UYGULAMALARININ DURUMU
 Ülkemizde, Mülga Toprak-Su teşkilatı ile Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü teşkilatı tarafından 1961–2003 yılları arasında toplam 445.000 hektarlık bir alanda toplulaştırma çalışması tamamlanmıştır.
Ülkemizde ekonomik olarak sulanabileceği söylenen 8,5 milyon hektarlık tarım arazisinin bugün için fiilen sulanan miktarı 4,7 milyon hektardır (% 55,3).
Ülkemizde, 1961 yılından itibaren başlayan, arazi toplulaştırma çalışmaları ile bu güne kadar 308.000 hektarı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce, 137.000 hektarı da Tarım Reformu Genel Müdürlüğü olmak üzere toplam 445.000 hektar alanda arazi toplulaştırması çalışmaları tamamlanmıştır.
Bu durum da; hali hazırda sulanan alanın sadece % 9 ‘unda ancak arazi toplulaştırması çalışmaları gerçekleştirilebildiğimizi göstermektedir. Yani; yapılacak daha çok işimiz var.
Başarılı uygulamalar sonucunda, son yıllarda bazı projelerde toplulaştırma oranları: % 75 ‘lere kadar yükseltmiştir. Hatta bazı bölgelerde çiftçilerin bütün parsellerini tek parselde toplama fikri gittikçe yaygınlaşmaktadır.
Ülkemizde ilk defa arazi toplulaştırılması 1961 yılında Toprak-Su Genel Müdürlüğü tarafından 7457 sayılı kanunun ve Medeni Kanunun ilgili maddelerine dayanarak yapılmıştır. Daha sonra 1966 yılında ihtiyaç üzerine ilk Arazi Toplulaştırma tüzüğü çıkarılarak Bakanlar Kurulu kararıyla uygulanmaya konmuştur.
Belirtilen toplulaştırma tüzüğüne göre uygulanmalar 1973 yılına kadar devam etmiş, 1973 tarihinde, 1757 sayılı toprak ve Tarım reformu bölgesinin dışındaki alanlarda, toplulaştırma çalışmaları bu kanuna göre, 1978 yılına kadar Toprak-Su Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmüştür.
1978 de 1757 sayılı Toprak Tarım reformu kanunu iptal edilince, yeniden eski mevzuata dönülmüştür. Aynı yıl 7/18231 sayılı arazi toplulaştırma tüzüğü yürürlüğe girmiştir. Halen mülga olan kanuna dayalı bu tüzüğe göre çalışmalar devam etmektedir.
30.11.1994 tarihinde yürürlüğe giren "3083 sayılı Sulama Alanlarında arazi düzenlemesine Dair Tarım Reformu kanunu" yalnız tarım reformu uygulama alanı ilan edilen reform bölgelerini
Ve ya sulama alanlarını kapsamakta, Türkiye genelinde toplulaştırma faaliyetlerine imkân vermemektedir. Dolayısıyla Tarım Reformu uygulama alanı dışındaki alanlarda mevcut Arazi Toplulaştırma Tüzüğü ve yönetmeliğine göre çalışmalar yürütülmektedir.
Mevcut tüzük ve yönetmeliklerin tâbi olduğu özel arazi toplulaştırma kanunu olmadığından projelemede ve uygulamada bir takım sorunlar çıkmaktadır. Bu sorunlar çözülmediğinden çalışmalar aksamakta, yatırım programları istenilen şekilde yürütülememektedir.
ARAZİ TOPLULAŞTIRILMASINDA KANUNİ MEVZUAT NEDİR?
Batı Avrupa ülkelerinde arazi toplulaştırılmasına daima özel kanunlarla başlanılmış ve uygulamalarda kazanılan tecrübelerle bu kanunlar kısa aralıklarla geliştirilmiştir. Her ülkenin kendi özellikleri ve imkânlarına göre benimsediği özel kanun hükümleriyle yürüttüğü arazi toplulaştırma uygulama programı ve usulleri mevcuttur. Bunların ülkemizdeki şartlarla mukayeseleri yapılmak suretiyle, kendi bünyemize en uygun esas ve usullere ulaşmak, başka bir deyişle diğer ülkelerde denenmiş olan toplulaştırma kanunu ve usullerinden kazanılan tecrübeleri bünyemize uydurmak gerekir.
Ülkemizde arazi toplulaştırılmasının, kuruluş kanunları içerisinde yer verilen bir kaç madde ile çağdaş düzeyde uygulanması mümkün görülmektedir. Bu sebeple toplulaştırmanın temel görüş ve prensiplerini detaylı şekilde aksettirici esaslı hükümleri ihtiva eden bir Arazi Toplulaştırma Kanunu'na ve bunun uygulama detay ve metotlarını belirleyen yönetmeliklere ihtiyaç duyulmaktadır.

SULAMA ALANLARINDA ARAZİ DÜZENLENMESİNE DAİRTARIM REFORMU KANUNU UYGULAMA YÖNETMELİĞİ 

(Alıntıdır)

ARAZİ KABİLİYET SINIFLARI

 Global Bilgiler

Araziler kullanma kabiliyetine göre, üzerinde erozyona sebep olunmadan en iyi, en kolay ve en ekonomik bir şekilde tarım yapılabilen birinci sınıf ile, hiçbir tarıma elverişli olmayan, çayır veya ormanlık olarak dahi kullanılamayan, ancak doğal hayata ortam teşkil edebilen veya insanlar tarafından dinlenme yerleri ve milli park olarak kullanılabilen sekizinci sınıf arasında yer alırlar. Bu sınıflara ait genel tanımlar aşağıda verilmiştir.
I. Sınıf Arazi:
Alışılmış ziraat metotları uygulanabilen düz veya düze yakın, derin, verimli ve kolayca işlenebilen toprakları ihtiva eden arazidir. Bu sınıf arazide pek az su ve rüzgâr erozyonu olabilir. Topraklar iyi drenaja sahiptirler, su taşkın zararlarına maruz değildirler. Çapa bitkileri ve diğer entansif yetiştirilen ürünlere uygundurlar. Yağışların az olduğu yerlerde sulanan birinci sınıf araziler % 1 den az meyilli, derin, tınlı yapılı, iyi su tutma kapasitesi olan, orta derecede geçirgen topraklara sahip arazilerdir.
II. Sınıf Arazi:
Ancak bazı özel tedbirler alınmak suretiyle kolayca işlenebilen iyi bir arazidir. Bunun birinci sınıf araziden farkları, hafif meyillilik, orta derecede erozyona maruz kalmak, orta derecede kalın toprağa sahip olmak, ara sıra orta derecede taşkınlara uğramak ve kolayca izole edilebilecek orta derecede ıslaklık ihtiva etmek gibi sınırlayıcı faktörlerden bir veya bir kaçı olabilir.
III. Sınıf Arazi:
Üzerinde iyi bir bitki münavebesi kullanılmak ve uygun ziraat metotları tatbik edilmek suretiyle fazla gelir getiren çapa bitkileri için orta derecede iyi bir arazidir. Orta derecede meyillilik, erozyona fazla hassasiyet, fazla ıslaklık, yüzlek toprak, taban taşının varlığı, fazla kumluluk veya çakıllılık, düşük su tutma kapasitesi ve az verimlilik bu sınıf araziye ait olan özelliklerdir.
IV. Sınıf Arazi:
Özellikle devamlı olarak çayıra tahsis edilmeye müsait arazi sınıfıdır. Ara sıra tarla bitkileri de yetiştirilebilir. Fazla meyil, erozyon, kötü toprak karakterleri ve iklim bu sınıf topraklar üzerinde yapılacak ziraatı sınırlayıcı faktörlerdir. Kötü drenaja sahip az meyilli topraklar da dördüncü sınıfa ithal edilirler. Bunlar erozyona maruz kalmazlar, fakat ilkbaharda birdenbire kuruduklarından ve verimlilikleri de pek az olduğundan birçok ürünlerin yetiştirilmesine uygun değildirler. Yarı-arid bölgelerde dördüncü sınıf araziler üzerinde baklagilleri ihtiva eden münavebe sistemlerinin uygulanması genellikle iklim dolayısıyla mümkün olmamaktadır.
V. Sınıf Arazi:
Kültür bitkileri yetiştirmeye müsait olmadığından çayır ve orman gibi uzun ömürlü bitkilere tahsis edilir. Kültivasyona, taşlılık ve ıslaklık gibi bir veya birkaç faktör mani olur. Arazi düz veya düze yakındır. Fazla miktarda su ve rüzgar erozyonuna maruz değildir. Otlatma ve ağaç kesimi iyi bir toprak örtüsünün devamlı muhafazası şartıyla yapılır.
VI. Sınıf Arazi
Ormanlık veya çayır olarak kullanılmada dahi orta derecede tedbirler alınmasını icap ettiren arazidir. Fazla meyillidir ve şiddetli erozyona maruz kalır. Yüzlektir, ıslak veya çok kurudur veya başka sebeplerden dolayı kültivasyona müsait değildir.
VII. Sınıf Arazi
Çok meyilli, erozyona fazla uğramış, taşlı ve arızalı olup, yüzlek, kuru, bataklık veya diğer bazı elverişsiz toprakları ihtiva eder. Çok fazla ihtimam gösterilmek şartıyla çayır veya orman olarak kullanılabilir. Üzerindeki bitki örtüsü azalırsa erozyon çok şiddetlenir.
VIII. Sınıf Arazi:
Kültivasyona ve çayır veya ormanlık olarak kullanılmaya mani özellikleri ihtiva eder. Bu tür araziler doğal hayata ortam teşkil ettikleri gibi, dinlenme yeri olarak da kullanılır veya akan sulara su toplama havzası olarak muhafaza edilirler. Bunlar, bataklık, çöl, çok derin oyuntuları ihtiva eden arazilerle, yüksek dağlık, fazla arızalı, taşlı arazileri kapsar.
BD  /  at  November 06, 2021  /  No comments

 Global Bilgiler

Araziler kullanma kabiliyetine göre, üzerinde erozyona sebep olunmadan en iyi, en kolay ve en ekonomik bir şekilde tarım yapılabilen birinci sınıf ile, hiçbir tarıma elverişli olmayan, çayır veya ormanlık olarak dahi kullanılamayan, ancak doğal hayata ortam teşkil edebilen veya insanlar tarafından dinlenme yerleri ve milli park olarak kullanılabilen sekizinci sınıf arasında yer alırlar. Bu sınıflara ait genel tanımlar aşağıda verilmiştir.
I. Sınıf Arazi:
Alışılmış ziraat metotları uygulanabilen düz veya düze yakın, derin, verimli ve kolayca işlenebilen toprakları ihtiva eden arazidir. Bu sınıf arazide pek az su ve rüzgâr erozyonu olabilir. Topraklar iyi drenaja sahiptirler, su taşkın zararlarına maruz değildirler. Çapa bitkileri ve diğer entansif yetiştirilen ürünlere uygundurlar. Yağışların az olduğu yerlerde sulanan birinci sınıf araziler % 1 den az meyilli, derin, tınlı yapılı, iyi su tutma kapasitesi olan, orta derecede geçirgen topraklara sahip arazilerdir.
II. Sınıf Arazi:
Ancak bazı özel tedbirler alınmak suretiyle kolayca işlenebilen iyi bir arazidir. Bunun birinci sınıf araziden farkları, hafif meyillilik, orta derecede erozyona maruz kalmak, orta derecede kalın toprağa sahip olmak, ara sıra orta derecede taşkınlara uğramak ve kolayca izole edilebilecek orta derecede ıslaklık ihtiva etmek gibi sınırlayıcı faktörlerden bir veya bir kaçı olabilir.
III. Sınıf Arazi:
Üzerinde iyi bir bitki münavebesi kullanılmak ve uygun ziraat metotları tatbik edilmek suretiyle fazla gelir getiren çapa bitkileri için orta derecede iyi bir arazidir. Orta derecede meyillilik, erozyona fazla hassasiyet, fazla ıslaklık, yüzlek toprak, taban taşının varlığı, fazla kumluluk veya çakıllılık, düşük su tutma kapasitesi ve az verimlilik bu sınıf araziye ait olan özelliklerdir.
IV. Sınıf Arazi:
Özellikle devamlı olarak çayıra tahsis edilmeye müsait arazi sınıfıdır. Ara sıra tarla bitkileri de yetiştirilebilir. Fazla meyil, erozyon, kötü toprak karakterleri ve iklim bu sınıf topraklar üzerinde yapılacak ziraatı sınırlayıcı faktörlerdir. Kötü drenaja sahip az meyilli topraklar da dördüncü sınıfa ithal edilirler. Bunlar erozyona maruz kalmazlar, fakat ilkbaharda birdenbire kuruduklarından ve verimlilikleri de pek az olduğundan birçok ürünlerin yetiştirilmesine uygun değildirler. Yarı-arid bölgelerde dördüncü sınıf araziler üzerinde baklagilleri ihtiva eden münavebe sistemlerinin uygulanması genellikle iklim dolayısıyla mümkün olmamaktadır.
V. Sınıf Arazi:
Kültür bitkileri yetiştirmeye müsait olmadığından çayır ve orman gibi uzun ömürlü bitkilere tahsis edilir. Kültivasyona, taşlılık ve ıslaklık gibi bir veya birkaç faktör mani olur. Arazi düz veya düze yakındır. Fazla miktarda su ve rüzgar erozyonuna maruz değildir. Otlatma ve ağaç kesimi iyi bir toprak örtüsünün devamlı muhafazası şartıyla yapılır.
VI. Sınıf Arazi
Ormanlık veya çayır olarak kullanılmada dahi orta derecede tedbirler alınmasını icap ettiren arazidir. Fazla meyillidir ve şiddetli erozyona maruz kalır. Yüzlektir, ıslak veya çok kurudur veya başka sebeplerden dolayı kültivasyona müsait değildir.
VII. Sınıf Arazi
Çok meyilli, erozyona fazla uğramış, taşlı ve arızalı olup, yüzlek, kuru, bataklık veya diğer bazı elverişsiz toprakları ihtiva eder. Çok fazla ihtimam gösterilmek şartıyla çayır veya orman olarak kullanılabilir. Üzerindeki bitki örtüsü azalırsa erozyon çok şiddetlenir.
VIII. Sınıf Arazi:
Kültivasyona ve çayır veya ormanlık olarak kullanılmaya mani özellikleri ihtiva eder. Bu tür araziler doğal hayata ortam teşkil ettikleri gibi, dinlenme yeri olarak da kullanılır veya akan sulara su toplama havzası olarak muhafaza edilirler. Bunlar, bataklık, çöl, çok derin oyuntuları ihtiva eden arazilerle, yüksek dağlık, fazla arızalı, taşlı arazileri kapsar.

Posted in: Read Complete Article»

UÇUK (COLD SORE)

 Global Bilgiler

Uçuk iki çeşidi olan bir virüs hastalığıdır.Birinci çeşidi,genellikle ağız veya burun etrafında görülür (tıbbi adı herpes simplex tip1). Daha az yaygın olmasına rağmen., cinsel organlarda veya vücudun başka yerlerindede görülebilir.İkinci çeşidi olan,cinsel organ uçuğu (genital herpes), genellikle cinsel organlarda veya çevrelerinde yada makat bölgesinde görülür (tıbbi adı herpes simplex tip2).
UÇUĞUN BELİRTİLERİ VE OLUŞUM EVRELERİ
  • Uçuk çıkacak bölgede 0-24 saat önceden gıdıklanma, karıncalanma, kaşınma, yanma, sızlama hissedilir.
  • Bunu o bölgenin kızarması, şişmesi ve daha sonra da içi sıvı dolu kabarcıkların ortaya çıkışı izler.Bu kabarcıklar konuşurken, gülerken,yiyip içerken acı ve ızdırap verir.
  • Kabarcıklar patlayarak ülserler oluşur ve bu dönemde uçuk çok ağrılıdır.
  • Zamanla kuruyup çatlar, sızıntı yapar ve açılarak görüntüyü bozan çirkin bir yara haline gelir.
  • Kabuklanma başladığında uçuk küçülmeye başlar.
  • İyileşme döneminde uçuk üstünde oluşan kabuk düşer, yerine kuru ve gergin bir doku oluşur.
DİKKAT! UÇUK BULAŞICIDIR…
UÇUK NASIL BULAŞIR ?
Uçuk, ön belirtileri ile açık yaranın kapanması süresi arasında bulaşıcıdır.Uçuğu olan bir kişinin kullandığı havlu, bardak, çatal, kaşık vb. Eşyalarla ve uçuklu kişinin öpmesi sonucu bulaşır.Eğer uçuğa dokunulursa yüzün diğer bölümlerine, göze ve vücudun diğer bölgelerine (genital bölge gibi) de bulaştırılabilir.
  • Uçuğa dokunulmamalıdır.Dokunulursa eller çok iyi yıkanmalıdır.
  • Uçukluyken kesinlikle gözlere dokunmaktan kaçınılmalıdır.Bayanlar makyajlarını temizlerken dikkat etmelidir.
  • Özellikle bebekler, çocuklar ve diğer insanlar öpülmemelidir, yakın temastan kaçınılmalıdır.
  • Uçuk ve uçuk yarasının kabuğu ile oynanmamalıdır.(Parmaklara uçuk virüsü bulaştırılır,aynı zamanda uçuk yarasına da diğer mikroplar bulaştırılmış olur)
UÇUK OLUŞUMUNU TETİKLEYEN FAKTÖRLER NELERDİR?
  • Stres
  • Ateş, soğukalgınlığı, grip
  • Aşırı güneş ışınları ve ultraviyole ışınlar
  • Hormonal değişimler (hamilelik, adet dönemi)
  • Aşırı yorgunluk ve uykusuzluk
  • Dişe yapılan müdahaleler (Diş çekimi dolgu vesaire)
  • Diğer enfeksiyonlar
  • Aşırı alkol
UÇUKTAN NASIL KORUNULUR?
Öncelikle uçuğun nüks etmesine sebep olan durumlardan sakınmak gerekir.
  • Strese bağlı olarak gelişiyor ise:stresimizi azaltacak gevşeme tekniklerini öğrenmek.
  • Yorgunluk ve uykusuzluk sebep ise:dinlenmek ve iyi uyumak.
  • Güneş sebep oluyor ise :dudaklar için koruyucu krem yada yüksek koruma faktörlü güneş yağı kullanmak ve şapka ile yüzü güneşten korumak gerekir.
TEDAVİ
Oluşan yaralar temiz ve kuru tutulmalı. Tedavide ana yol yarayı antiviral bir ilaçla kapamaktır.Verilen ilaçlar hastalığın iyileşmesini hızlandırır, yani kesin olarak tedavi eden bir ilaç yoktur. Cinsel organdaki uçuklarda tam bir tedavi için doktora müracat edilmelidir.
http://bilheal.bilkent.edu.tr/aykonu/August/ucuk.htm
BD  /  at  November 06, 2021  /  No comments

 Global Bilgiler

Uçuk iki çeşidi olan bir virüs hastalığıdır.Birinci çeşidi,genellikle ağız veya burun etrafında görülür (tıbbi adı herpes simplex tip1). Daha az yaygın olmasına rağmen., cinsel organlarda veya vücudun başka yerlerindede görülebilir.İkinci çeşidi olan,cinsel organ uçuğu (genital herpes), genellikle cinsel organlarda veya çevrelerinde yada makat bölgesinde görülür (tıbbi adı herpes simplex tip2).
UÇUĞUN BELİRTİLERİ VE OLUŞUM EVRELERİ
  • Uçuk çıkacak bölgede 0-24 saat önceden gıdıklanma, karıncalanma, kaşınma, yanma, sızlama hissedilir.
  • Bunu o bölgenin kızarması, şişmesi ve daha sonra da içi sıvı dolu kabarcıkların ortaya çıkışı izler.Bu kabarcıklar konuşurken, gülerken,yiyip içerken acı ve ızdırap verir.
  • Kabarcıklar patlayarak ülserler oluşur ve bu dönemde uçuk çok ağrılıdır.
  • Zamanla kuruyup çatlar, sızıntı yapar ve açılarak görüntüyü bozan çirkin bir yara haline gelir.
  • Kabuklanma başladığında uçuk küçülmeye başlar.
  • İyileşme döneminde uçuk üstünde oluşan kabuk düşer, yerine kuru ve gergin bir doku oluşur.
DİKKAT! UÇUK BULAŞICIDIR…
UÇUK NASIL BULAŞIR ?
Uçuk, ön belirtileri ile açık yaranın kapanması süresi arasında bulaşıcıdır.Uçuğu olan bir kişinin kullandığı havlu, bardak, çatal, kaşık vb. Eşyalarla ve uçuklu kişinin öpmesi sonucu bulaşır.Eğer uçuğa dokunulursa yüzün diğer bölümlerine, göze ve vücudun diğer bölgelerine (genital bölge gibi) de bulaştırılabilir.
  • Uçuğa dokunulmamalıdır.Dokunulursa eller çok iyi yıkanmalıdır.
  • Uçukluyken kesinlikle gözlere dokunmaktan kaçınılmalıdır.Bayanlar makyajlarını temizlerken dikkat etmelidir.
  • Özellikle bebekler, çocuklar ve diğer insanlar öpülmemelidir, yakın temastan kaçınılmalıdır.
  • Uçuk ve uçuk yarasının kabuğu ile oynanmamalıdır.(Parmaklara uçuk virüsü bulaştırılır,aynı zamanda uçuk yarasına da diğer mikroplar bulaştırılmış olur)
UÇUK OLUŞUMUNU TETİKLEYEN FAKTÖRLER NELERDİR?
  • Stres
  • Ateş, soğukalgınlığı, grip
  • Aşırı güneş ışınları ve ultraviyole ışınlar
  • Hormonal değişimler (hamilelik, adet dönemi)
  • Aşırı yorgunluk ve uykusuzluk
  • Dişe yapılan müdahaleler (Diş çekimi dolgu vesaire)
  • Diğer enfeksiyonlar
  • Aşırı alkol
UÇUKTAN NASIL KORUNULUR?
Öncelikle uçuğun nüks etmesine sebep olan durumlardan sakınmak gerekir.
  • Strese bağlı olarak gelişiyor ise:stresimizi azaltacak gevşeme tekniklerini öğrenmek.
  • Yorgunluk ve uykusuzluk sebep ise:dinlenmek ve iyi uyumak.
  • Güneş sebep oluyor ise :dudaklar için koruyucu krem yada yüksek koruma faktörlü güneş yağı kullanmak ve şapka ile yüzü güneşten korumak gerekir.
TEDAVİ
Oluşan yaralar temiz ve kuru tutulmalı. Tedavide ana yol yarayı antiviral bir ilaçla kapamaktır.Verilen ilaçlar hastalığın iyileşmesini hızlandırır, yani kesin olarak tedavi eden bir ilaç yoktur. Cinsel organdaki uçuklarda tam bir tedavi için doktora müracat edilmelidir.
http://bilheal.bilkent.edu.tr/aykonu/August/ucuk.htm

Yoğurt Yapımında Katkı Maddeleri Kullanılıyormu

 Global Bilgiler

Hayır kullanılmaz. Türk Gıda Kodeksi'ne göre üretim izini verilerek sertifikalandırılmış hazır yoğurtların üretiminde yalnızca süt ve maya kullanılır. (sahtekar yoğurt üreticileri hariç)

EVDE YAPILAN YOĞURTLAR NEDEN DAHA ÇABUK EKŞİR?
Yoğurdun istenilen kıvam, lezzet ve besleyicilikte olması için;

Mikroorganizmalardan arınmış süt kullanılması,

Taze maya kullanılması,

Mayalamanın uygun sıcaklıkta ve sürede yapılması gerekir.

Ev yapımı yoğurtlar bu koşullarda üretilemeyeceği için, ambalajlı yoğurtlara göre daha çabuk ekşirler.

AMBALAJLI YOĞURTLAR NEDEN DAHA GEÇ BOZULUR?
Hazır yoğurt üretiminin bütün aşamaları maksimum hijyen koşullarında gerçekleştirildiği için kullanılan sütlerde herhangi bir mikroorganizma oluşumu gözlenmez. 

Saklama koşullarına uyulduğu takdirde raf ömrü boyunca ürünlerin tazeliğini koruması çok normaldir.

SÜZME YOĞURT İLE NORMAL YOĞURT ARASINDAKİ FARK NEDİR?
Süzme yoğurtta normal yoğurda kıyasla daha az vitamin vardır. 

Yoğurdun bekleyince yeşil bir su bırakması normaldir. Bu suyu sakın dökmeyin. Yoğurtta bulunan vitaminlerin çoğu, özellikle B12 vitamini bu suda bulunur. Yoğurdunuzu bıraktığı suyla karıştırarak yemeniz daha iyi olur.

BD  /  at  November 06, 2021  /  No comments

 Global Bilgiler

Hayır kullanılmaz. Türk Gıda Kodeksi'ne göre üretim izini verilerek sertifikalandırılmış hazır yoğurtların üretiminde yalnızca süt ve maya kullanılır. (sahtekar yoğurt üreticileri hariç)

EVDE YAPILAN YOĞURTLAR NEDEN DAHA ÇABUK EKŞİR?
Yoğurdun istenilen kıvam, lezzet ve besleyicilikte olması için;

Mikroorganizmalardan arınmış süt kullanılması,

Taze maya kullanılması,

Mayalamanın uygun sıcaklıkta ve sürede yapılması gerekir.

Ev yapımı yoğurtlar bu koşullarda üretilemeyeceği için, ambalajlı yoğurtlara göre daha çabuk ekşirler.

AMBALAJLI YOĞURTLAR NEDEN DAHA GEÇ BOZULUR?
Hazır yoğurt üretiminin bütün aşamaları maksimum hijyen koşullarında gerçekleştirildiği için kullanılan sütlerde herhangi bir mikroorganizma oluşumu gözlenmez. 

Saklama koşullarına uyulduğu takdirde raf ömrü boyunca ürünlerin tazeliğini koruması çok normaldir.

SÜZME YOĞURT İLE NORMAL YOĞURT ARASINDAKİ FARK NEDİR?
Süzme yoğurtta normal yoğurda kıyasla daha az vitamin vardır. 

Yoğurdun bekleyince yeşil bir su bırakması normaldir. Bu suyu sakın dökmeyin. Yoğurtta bulunan vitaminlerin çoğu, özellikle B12 vitamini bu suda bulunur. Yoğurdunuzu bıraktığı suyla karıştırarak yemeniz daha iyi olur.

BALIK VE YOĞURT BİRLİKTE YENİLİRSE ZEHİRLEME YAPAR MI?

 Global Bilgiler

Tazeliğini yitiren balıkta “histamin" adında bir proteinin miktarı artmakta ve bu madde aynı zamanda yoğurtta da bulunmaktadır. 

Aynı öğünde her ikisi de tüketilirse vücuttaki histamin miktarı artmaktadır. 

Bu durum özellikle alerjik durumu olan bireylerde bazı olumsuz tepkimelere yol açabilmektedir. 

Besin zehirlenmesi açısından olayı incelersek; balık bayat ise yanında yoğurt yenilse de yenilmese de zaten zehirlenmeye yol açar. 

O nedenle besinleri taze olarak tüketmeye dikkat etmeli, tazeliğinden şüphe edilen besinleri imha etmeliyiz.

Kaynak: Et ve Süt Kurumu
BD  /  at  November 06, 2021  /  No comments

 Global Bilgiler

Tazeliğini yitiren balıkta “histamin" adında bir proteinin miktarı artmakta ve bu madde aynı zamanda yoğurtta da bulunmaktadır. 

Aynı öğünde her ikisi de tüketilirse vücuttaki histamin miktarı artmaktadır. 

Bu durum özellikle alerjik durumu olan bireylerde bazı olumsuz tepkimelere yol açabilmektedir. 

Besin zehirlenmesi açısından olayı incelersek; balık bayat ise yanında yoğurt yenilse de yenilmese de zaten zehirlenmeye yol açar. 

O nedenle besinleri taze olarak tüketmeye dikkat etmeli, tazeliğinden şüphe edilen besinleri imha etmeliyiz.

Kaynak: Et ve Süt Kurumu

YOĞURDUN FAYDALARI

 Global Bilgiler


  • Zararlı bakterilerin üremesini durdurarak bağırsakların düzenli olarak çalışmasını sağlar.
  • Sindirim sisteminin sağlıklı çalışmasına etkisi bulunmaktadır: Mide rahatsızlıklarını önler.
  • Şeker hastaları için yararlı bir besindir: Kan şekerini düzenleyici etkisi bulunmaktadır. Kaymağı alınmış ve mutlaka ekşimemiş yoğurt tercih edilmelidir.
  • Bağırsak düzensizliklerinin giderilmesine, özellikle çocuk ve yetişkinlerde karşılaşılan ishallerin tedavisine yardımcı olur.
  • Bağırsaklarda bulunan tehlikeli ve zararlı mikropların çoğalmalarına ve hatta yaşamalarına engel olur.
  • Kanser riskini azaltır: Özellikle kolon kanserine karşı koruyucu etkisi bulunmaktadır.
  • Vücuttaki kolesterol miktarının azalmasına yardımcı olur: LDL kolesterolü azaltır.
  • Kandaki asit baz dengesini sağlıklı hale getirir.
  • Süt ve süt ürünlerini tükettikten sonra laktoz intolerans nedeniyle bağırsaklarda gaz problemi yaşayan kişilerde laktozun parçalanması nedeniyle gaz oluşumunu azaltır.
  • Bağırsakları temizlediği, zararlı bakterileri önleyerek ishal oluşumunu engellediği için gıda zehirlenmelerine karşı koruyucudur.
  • Kalsiyumun daha fazla emilmesini ve bağışıklık sisteminin güçlendirilmesini sağlamaktadır.
  • Antibiyotik kullananlar, ilacın etkisiyle zarar görebilecek yararlı bakterilerin korunması amacıyla yoğurt yemelidirler.
  • Midesi çok duyarlı olanlar ile on iki parmak bağırsağı ülseri olanlara dokunabilir. Bu durumda dikkatli tüketilmelidir.
  • Yoğurt ayrıca inulin adıyla bilinen, alt sindirim sistemindeki sağlığı geliştirici bakterilerin üremelerini ve canlı kalmalarını sağlayan prebiotik bir madde içermektedir. Yoğurt gibi fermente süt ürünlerinin üretiminde kullanılan geleneksel laktik asit bakterileri gastrointestinal sistemde canlı kalamaz.
  • Probiyotik gıdalar, 'yeterli sayıda alındığı zaman bağırsak mikroflorasının dengesini geliştirerek katkıda bulunan canlı bakteriler içeren gıdalar' olarak tanımlanmaktadır. Probiyotiklerin bağışıklık sistemini geliştirdiği ve kolon kanseri riskini de düşürdüğü belirtilmektedir. Geleneksel olarak probiyotikler yoğurt ve diğer fermente gıdalara eklenirken, son yıllarda içeceklere ve tablet, kapsül veya dondurularak kurutulmuş formdaki preparatlara da ilave edilmiştir.
  • Sindirim sisteminde bulunan bu yararlı bakterilerin etkileri, onların canlı olmasına ve metabolik aktivitelerine bağlıdır. Probiyotikler yutuldukları zaman mide ve safra asitleri tarafından elimine olabilirler, ancak bir kısmı kalın bağırsağa ulaşır ve orada yerleşir. Üremeleri oligasakkarit olarak bilinen kompleks karbonhidratların varlığına bağlıdır. Belirli oligosakkaritler prebiyotikler olarak düşünülür. Bunlar sindirilemeyen gıdalardır, ancak kolondaki bir veya sınırlı sayıdaki bakterinin aktivitesi ve üremesini destekleyerek yarar sağlar.
  • Probiyotik gıdalardan maksimum yararın sağlanabilmesi için, prebiyotikler kullanılır. Fermente olabilen lif türleri, zararlı bakterilerin gelişimini engelleyerek probiyotik etki gösterir. Barsak içindeki ortamın ph'sını değiştirerek aside dönüştürür ve zararlı bakteri enzimlerinin çalışmasını engeller. Böylece sağlık üzerinde koruyucu etkiye sahiptir.
  • Probiotikler ve prebiotikler, tıbbi olarak daha etkili olmaları için bir arada kullanılmakta ve buna da sinbiyotikler adı verilmektedir.
  • Yoğurdun içerdiği probiotik ve prebiotik maddelerin kabızlık, ishal, kalp hastalıkları, şeker, kemik erimesi, oburluk ve kalın bağırsak kanseri gibi çeşitli rahatsızlıklara iyi geldiği, bağışıklık sistemini güçlendirdiği özellikle immunoglobulin A'dan zengin olduğu, B grubu vitaminler ve folik asit sentezinde yer aldığı, laktozun sindirimini kolaylaştırdığı ve ishali önleyici etkisinin bulunduğu bilinmektedir.
  • Deyim yerindeyse, yoğurt 7'den 70'e herkese lazım. Hatta en çok 7'sindekine ve 70'indekine lazım... 
  • Bu yüzden çocuk, yaşlı herkesin günlük beslenmelerinde muhakkak yoğurda yer vermesi gerekmektedir.
  • Eğer hoşunuza gidiyorsa, yoğurdunuzun içine taze meyve dilimleri katabilirsiniz. Yoğurdun çok soğuk olmaması için yemeden 10 dakika önce dolaptan çıkartın.

YOĞURDUN BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNE FAYDALARI

  • Yoğurt hepimizin yakından tanıdığı mükemmel bir besin. İyi bir kalsiyum olması yanında pek çok araştırmacı tarafından farklı yönleriyle incelenmiş ve hastalıklarla ilişkisi de araştırılmış. Özellikle yoğurdun ve yoğurt üretiminde kullanılan laktik asit bakterilerinin kanser, enfeksiyonlar, gastro intestinal hastalıklar ve astım gibi hastalıkları önleyici etkilerine bakılmış ve tüm bu hastalıkların oluşmasında en önemli nedenin bağışıklık sistemi olduğu saptanmıştır.
  • Yoğurdun bağışıklık sistemini uyarıcı etkisi bilinmektedir. Bu etkinin hastalıkların önlenmesinde önemli bir etken olabileceği belirtilmektedir. Yoğurt, fazla tüketildiğinde, özellikle yaşlılar gibi bağışıklık sistemi baskılanmış gruplarda immün yanıtı ve bağışıklık sistemi ile ilgili hastalıklara karşı direnci arttırmaktadır.

BD  /  at  November 06, 2021  /  No comments

 Global Bilgiler


  • Zararlı bakterilerin üremesini durdurarak bağırsakların düzenli olarak çalışmasını sağlar.
  • Sindirim sisteminin sağlıklı çalışmasına etkisi bulunmaktadır: Mide rahatsızlıklarını önler.
  • Şeker hastaları için yararlı bir besindir: Kan şekerini düzenleyici etkisi bulunmaktadır. Kaymağı alınmış ve mutlaka ekşimemiş yoğurt tercih edilmelidir.
  • Bağırsak düzensizliklerinin giderilmesine, özellikle çocuk ve yetişkinlerde karşılaşılan ishallerin tedavisine yardımcı olur.
  • Bağırsaklarda bulunan tehlikeli ve zararlı mikropların çoğalmalarına ve hatta yaşamalarına engel olur.
  • Kanser riskini azaltır: Özellikle kolon kanserine karşı koruyucu etkisi bulunmaktadır.
  • Vücuttaki kolesterol miktarının azalmasına yardımcı olur: LDL kolesterolü azaltır.
  • Kandaki asit baz dengesini sağlıklı hale getirir.
  • Süt ve süt ürünlerini tükettikten sonra laktoz intolerans nedeniyle bağırsaklarda gaz problemi yaşayan kişilerde laktozun parçalanması nedeniyle gaz oluşumunu azaltır.
  • Bağırsakları temizlediği, zararlı bakterileri önleyerek ishal oluşumunu engellediği için gıda zehirlenmelerine karşı koruyucudur.
  • Kalsiyumun daha fazla emilmesini ve bağışıklık sisteminin güçlendirilmesini sağlamaktadır.
  • Antibiyotik kullananlar, ilacın etkisiyle zarar görebilecek yararlı bakterilerin korunması amacıyla yoğurt yemelidirler.
  • Midesi çok duyarlı olanlar ile on iki parmak bağırsağı ülseri olanlara dokunabilir. Bu durumda dikkatli tüketilmelidir.
  • Yoğurt ayrıca inulin adıyla bilinen, alt sindirim sistemindeki sağlığı geliştirici bakterilerin üremelerini ve canlı kalmalarını sağlayan prebiotik bir madde içermektedir. Yoğurt gibi fermente süt ürünlerinin üretiminde kullanılan geleneksel laktik asit bakterileri gastrointestinal sistemde canlı kalamaz.
  • Probiyotik gıdalar, 'yeterli sayıda alındığı zaman bağırsak mikroflorasının dengesini geliştirerek katkıda bulunan canlı bakteriler içeren gıdalar' olarak tanımlanmaktadır. Probiyotiklerin bağışıklık sistemini geliştirdiği ve kolon kanseri riskini de düşürdüğü belirtilmektedir. Geleneksel olarak probiyotikler yoğurt ve diğer fermente gıdalara eklenirken, son yıllarda içeceklere ve tablet, kapsül veya dondurularak kurutulmuş formdaki preparatlara da ilave edilmiştir.
  • Sindirim sisteminde bulunan bu yararlı bakterilerin etkileri, onların canlı olmasına ve metabolik aktivitelerine bağlıdır. Probiyotikler yutuldukları zaman mide ve safra asitleri tarafından elimine olabilirler, ancak bir kısmı kalın bağırsağa ulaşır ve orada yerleşir. Üremeleri oligasakkarit olarak bilinen kompleks karbonhidratların varlığına bağlıdır. Belirli oligosakkaritler prebiyotikler olarak düşünülür. Bunlar sindirilemeyen gıdalardır, ancak kolondaki bir veya sınırlı sayıdaki bakterinin aktivitesi ve üremesini destekleyerek yarar sağlar.
  • Probiyotik gıdalardan maksimum yararın sağlanabilmesi için, prebiyotikler kullanılır. Fermente olabilen lif türleri, zararlı bakterilerin gelişimini engelleyerek probiyotik etki gösterir. Barsak içindeki ortamın ph'sını değiştirerek aside dönüştürür ve zararlı bakteri enzimlerinin çalışmasını engeller. Böylece sağlık üzerinde koruyucu etkiye sahiptir.
  • Probiotikler ve prebiotikler, tıbbi olarak daha etkili olmaları için bir arada kullanılmakta ve buna da sinbiyotikler adı verilmektedir.
  • Yoğurdun içerdiği probiotik ve prebiotik maddelerin kabızlık, ishal, kalp hastalıkları, şeker, kemik erimesi, oburluk ve kalın bağırsak kanseri gibi çeşitli rahatsızlıklara iyi geldiği, bağışıklık sistemini güçlendirdiği özellikle immunoglobulin A'dan zengin olduğu, B grubu vitaminler ve folik asit sentezinde yer aldığı, laktozun sindirimini kolaylaştırdığı ve ishali önleyici etkisinin bulunduğu bilinmektedir.
  • Deyim yerindeyse, yoğurt 7'den 70'e herkese lazım. Hatta en çok 7'sindekine ve 70'indekine lazım... 
  • Bu yüzden çocuk, yaşlı herkesin günlük beslenmelerinde muhakkak yoğurda yer vermesi gerekmektedir.
  • Eğer hoşunuza gidiyorsa, yoğurdunuzun içine taze meyve dilimleri katabilirsiniz. Yoğurdun çok soğuk olmaması için yemeden 10 dakika önce dolaptan çıkartın.

YOĞURDUN BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNE FAYDALARI

  • Yoğurt hepimizin yakından tanıdığı mükemmel bir besin. İyi bir kalsiyum olması yanında pek çok araştırmacı tarafından farklı yönleriyle incelenmiş ve hastalıklarla ilişkisi de araştırılmış. Özellikle yoğurdun ve yoğurt üretiminde kullanılan laktik asit bakterilerinin kanser, enfeksiyonlar, gastro intestinal hastalıklar ve astım gibi hastalıkları önleyici etkilerine bakılmış ve tüm bu hastalıkların oluşmasında en önemli nedenin bağışıklık sistemi olduğu saptanmıştır.
  • Yoğurdun bağışıklık sistemini uyarıcı etkisi bilinmektedir. Bu etkinin hastalıkların önlenmesinde önemli bir etken olabileceği belirtilmektedir. Yoğurt, fazla tüketildiğinde, özellikle yaşlılar gibi bağışıklık sistemi baskılanmış gruplarda immün yanıtı ve bağışıklık sistemi ile ilgili hastalıklara karşı direnci arttırmaktadır.

YOĞURDUN TÜRKİYE'DEKİ YERİ ve ÖNEMİ

 Global Bilgiler

Binlerce yıldan beri Türk ülkelerinde işlenen yoğurt, toplumumuzun beslenmesinde önemli yeri olan bir süt ürünüdür. Her çeşit sütten yapılabilmesi, basit kap ve usullerle her yerde herkes tarafından işlenebilmesi, satış ve tüketimdeki kolaylıklar onun Türkiye'nin en ücra köşelerine kadar yayılmasına sebep olmuştur.

Bugün birçok süt ürününü tanımayan çevrelerimiz vardır, ama yoğurdu veya onun sulandırılmış şekli olan ayranı bilmeyen mıntıkalarımız yok gibidir. Bu bakımdan yoğurt, Türkiye'nin milli bir yiyeceği kabul edilir.

Türk toplumu onu çok eski devirlerden beri besleyici ve sağlığını koruyucu bir yiyecek olarak tanımış, çeşitlerini yapmış, hastalarını ve sindirim bozukluğu çekenleri onunla beslemiş; bazen sulandırıp ayran haline getirerek ferahlatıcı bir yapmış; bazen torbalarda süzmüş, tuzlamış ve peynir gibi kahvaltıda kullanmış; bazen de suyunu bir hayli azaltarak, kışın bile ihtiyaçlarını karşılayacak elde hazır dayanıklı bir yoğurt özü haline getirmiş ve uzun kış devresinde protein ihtiyacının önemli kısmını, %65 gibi çok yüksek oranlarda protein ihtiva eden, bu değerli besinden sağlamaya çalışmıştır.

Yoğurtçuluğun hammadde yönünden Türkiye'de ayrı bir önemi vardır. Bilindiği gibi Türkiye'nin süt ürünlerinde 4 tür hayvanın (inek, koyun, keçi ve manda) payı vardır. Bunlardan koyun, keçi gibi küçükbaş hayvanların sütleri birçok süt ürünlerinin işlenmesine elverişli olmadıkları gibi, kuru madde miktarı da yüksek olduğundan içimlerde ağırdır.

Hâlbuki yoğurt teknolojisinde kuru maddece zengin süt aranır. Batı ülkelerinde olduğu gibi inek sütü kullanmak zorunda olan yoğurtçuluk tesisleri, işleyecekleri hammaddeyi ya süt tozu veya koyulaştırılmış süt katmak veya uzun uzun pişirmek suretiyle kuru maddece zenginleştirmeye çalışmaktadırlar. Türkiye'nin ise kuru maddece zengin yoğurt için elverişli küçükbaş hayvan süt üretimi, toplam üretimin yarısına yaklaşacak bir düzey göstermektedir.

Yoğurt Türkiye'de yalnız sütten işlenen bir ürün değildir. Aynı zamanda, hatta çok kere sütten daha geniş ölçüde sütçülük artıkları, özellikle yağsız süt, yoğurda veya ayrana işlenerek değerlendirilmektedir.

Ayrıca birçok mıntıkalarımızda, tereyağı da yoğurttan işlenmektedir. Türkiye'nin diğer önemli bir süt ürünü olan tereyağının yapılışında da yoğurdun önemli bir yeri vardır. Yani yoğurt birçok mıntıkalarda tereyağcılığın ikinci bir hammaddesi durumundadır. Bu çevrelerde süt önce yoğurda işlenir, yoğurtta yarı yarıya sulandırılır ve yayıklanarak tereyağı haline getirilir. Bu işlemden arta kalan ayran, Güneydoğu Anadolu'da işçiye verilmektedir ve para gibi mübadele aracı da olabilmektedir.
BD  /  at  November 06, 2021  /  No comments

 Global Bilgiler

Binlerce yıldan beri Türk ülkelerinde işlenen yoğurt, toplumumuzun beslenmesinde önemli yeri olan bir süt ürünüdür. Her çeşit sütten yapılabilmesi, basit kap ve usullerle her yerde herkes tarafından işlenebilmesi, satış ve tüketimdeki kolaylıklar onun Türkiye'nin en ücra köşelerine kadar yayılmasına sebep olmuştur.

Bugün birçok süt ürününü tanımayan çevrelerimiz vardır, ama yoğurdu veya onun sulandırılmış şekli olan ayranı bilmeyen mıntıkalarımız yok gibidir. Bu bakımdan yoğurt, Türkiye'nin milli bir yiyeceği kabul edilir.

Türk toplumu onu çok eski devirlerden beri besleyici ve sağlığını koruyucu bir yiyecek olarak tanımış, çeşitlerini yapmış, hastalarını ve sindirim bozukluğu çekenleri onunla beslemiş; bazen sulandırıp ayran haline getirerek ferahlatıcı bir yapmış; bazen torbalarda süzmüş, tuzlamış ve peynir gibi kahvaltıda kullanmış; bazen de suyunu bir hayli azaltarak, kışın bile ihtiyaçlarını karşılayacak elde hazır dayanıklı bir yoğurt özü haline getirmiş ve uzun kış devresinde protein ihtiyacının önemli kısmını, %65 gibi çok yüksek oranlarda protein ihtiva eden, bu değerli besinden sağlamaya çalışmıştır.

Yoğurtçuluğun hammadde yönünden Türkiye'de ayrı bir önemi vardır. Bilindiği gibi Türkiye'nin süt ürünlerinde 4 tür hayvanın (inek, koyun, keçi ve manda) payı vardır. Bunlardan koyun, keçi gibi küçükbaş hayvanların sütleri birçok süt ürünlerinin işlenmesine elverişli olmadıkları gibi, kuru madde miktarı da yüksek olduğundan içimlerde ağırdır.

Hâlbuki yoğurt teknolojisinde kuru maddece zengin süt aranır. Batı ülkelerinde olduğu gibi inek sütü kullanmak zorunda olan yoğurtçuluk tesisleri, işleyecekleri hammaddeyi ya süt tozu veya koyulaştırılmış süt katmak veya uzun uzun pişirmek suretiyle kuru maddece zenginleştirmeye çalışmaktadırlar. Türkiye'nin ise kuru maddece zengin yoğurt için elverişli küçükbaş hayvan süt üretimi, toplam üretimin yarısına yaklaşacak bir düzey göstermektedir.

Yoğurt Türkiye'de yalnız sütten işlenen bir ürün değildir. Aynı zamanda, hatta çok kere sütten daha geniş ölçüde sütçülük artıkları, özellikle yağsız süt, yoğurda veya ayrana işlenerek değerlendirilmektedir.

Ayrıca birçok mıntıkalarımızda, tereyağı da yoğurttan işlenmektedir. Türkiye'nin diğer önemli bir süt ürünü olan tereyağının yapılışında da yoğurdun önemli bir yeri vardır. Yani yoğurt birçok mıntıkalarda tereyağcılığın ikinci bir hammaddesi durumundadır. Bu çevrelerde süt önce yoğurda işlenir, yoğurtta yarı yarıya sulandırılır ve yayıklanarak tereyağı haline getirilir. Bu işlemden arta kalan ayran, Güneydoğu Anadolu'da işçiye verilmektedir ve para gibi mübadele aracı da olabilmektedir.

SAĞLIK İÇİN GÜNDE NE KADAR SÜT İÇMEK GEREKİYOR?

 Global Bilgiler

Sağlıklı bir birey günde 2-4 su bardağı yani 0,5-1 litre süt tüketebilir. Ancak hipertansiyon, kalp, şişmanlık gibi bazı sağlık problemleri var ise günlük diyetteki tüketilen süt miktarını kısıtlamak gerekebilir. Bu kişilere günde 2 bardak süt içmeleri önerilir.

ÇOCUKLARA SÜT NASIL SEVDİRİLEBİLİR?
Gelişme çağında yeterli miktarda süt içmek sağlık için önem taşıyor. Bu nedenle çocuğunuzun farklı şekillerde süt içmesini sağlamaya çalışabilirsiniz. Meyve ve çikolata aromalı sütler çocuğunuza cazip gelebilir. Ayrıca mısır gevreği içinde süt vermek de bir çözüm olabilir. Çocuklara süt çeşitli şekillerde sevdirilebilir. Örneğin sütün içine meyve karıştırmak bir yöntem olabilir. Ayrıca çocuklar bisküvi ve mısır gevreği ile süte bayılırlar.
Süte şeker karıştırılması tercih edilmiyor. Ancak başka türlü tüketmek mümkün olmuyorsa süte az miktarda şeker eklenebilir. Ancak süt şekerli tüketildiğinde ağız ve diş sağlığına, temizliğine dikkat etmek gerekiyor. Gerek süt gerekse de şeker artıkları ağız ortamını değiştirecekleri için bakteri üremesine neden olabiliyor. Buna özellikle yaşı ilerlemiş biberon alan çocuklarda da dikkat etmek gerekiyor.

SÜTÜ SICAK MI SOĞUK MU İÇMELİYİZ?
Süt, kaynatmamak koşuluyla, tercihe bağlı olarak soğuk veya ılık içilebilir. Sütü vücut ısısına yakın, 35-40ºC de ısıtmak uygundur. Besin değerini koruması açısından sütün kaynamamasına dikkat etmek gerekiyor.

Süte bal, pekmez veya meyve katarak tüketmek zarar verebilir mi?
Tercihe bağlı olarak süte bal ve pekmez konulabilir. Ancak süte eklenen besinlerin de temizliğinden ve sağlıklı olduğundan emin olmak gerekir. Bu besinlerin içerdiği besinler dişlere zarar verebileceğinden, ağız ve diş sağlığına da üst düzeyde özen göstermek gerekiyor.

KAYNAK: Et ve Süt Kurumu 
BD  /  at  November 06, 2021  /  No comments

 Global Bilgiler

Sağlıklı bir birey günde 2-4 su bardağı yani 0,5-1 litre süt tüketebilir. Ancak hipertansiyon, kalp, şişmanlık gibi bazı sağlık problemleri var ise günlük diyetteki tüketilen süt miktarını kısıtlamak gerekebilir. Bu kişilere günde 2 bardak süt içmeleri önerilir.

ÇOCUKLARA SÜT NASIL SEVDİRİLEBİLİR?
Gelişme çağında yeterli miktarda süt içmek sağlık için önem taşıyor. Bu nedenle çocuğunuzun farklı şekillerde süt içmesini sağlamaya çalışabilirsiniz. Meyve ve çikolata aromalı sütler çocuğunuza cazip gelebilir. Ayrıca mısır gevreği içinde süt vermek de bir çözüm olabilir. Çocuklara süt çeşitli şekillerde sevdirilebilir. Örneğin sütün içine meyve karıştırmak bir yöntem olabilir. Ayrıca çocuklar bisküvi ve mısır gevreği ile süte bayılırlar.
Süte şeker karıştırılması tercih edilmiyor. Ancak başka türlü tüketmek mümkün olmuyorsa süte az miktarda şeker eklenebilir. Ancak süt şekerli tüketildiğinde ağız ve diş sağlığına, temizliğine dikkat etmek gerekiyor. Gerek süt gerekse de şeker artıkları ağız ortamını değiştirecekleri için bakteri üremesine neden olabiliyor. Buna özellikle yaşı ilerlemiş biberon alan çocuklarda da dikkat etmek gerekiyor.

SÜTÜ SICAK MI SOĞUK MU İÇMELİYİZ?
Süt, kaynatmamak koşuluyla, tercihe bağlı olarak soğuk veya ılık içilebilir. Sütü vücut ısısına yakın, 35-40ºC de ısıtmak uygundur. Besin değerini koruması açısından sütün kaynamamasına dikkat etmek gerekiyor.

Süte bal, pekmez veya meyve katarak tüketmek zarar verebilir mi?
Tercihe bağlı olarak süte bal ve pekmez konulabilir. Ancak süte eklenen besinlerin de temizliğinden ve sağlıklı olduğundan emin olmak gerekir. Bu besinlerin içerdiği besinler dişlere zarar verebileceğinden, ağız ve diş sağlığına da üst düzeyde özen göstermek gerekiyor.

KAYNAK: Et ve Süt Kurumu 

ZIRAI DON DOLU EROZYON ÇIĞ DÜŞMESİ SU TAŞKINLARI KURAKLIK HORTUMLAR SİS KUVVETLİ RÜZGAR VE FIRTINA ORMAN YANGINLARI HEYELAN SEL BASKINI YANARDAĞ PATLAMASI DEPREMLER TSUNAMİ TRUF MANTARI KUŞ CENNETİ NEMRUT KRATER GÖLÜ COMBATING DESERTIFICATION

Copyright © 2013 Küresel Isınma-İklim Değişikliği-Çölleşme. WP Theme-junkie converted by Bloggertheme9
Blogger templates. Proudly Powered by Blogger.